Türkmen Türkçesinde Kalıp Sözler

Tekst
0
Recenzje
Przeczytaj fragment
Oznacz jako przeczytane
Jak czytać książkę po zakupie
  • Czytaj tylko na LitRes "Czytaj!"
Czcionka:Mniejsze АаWiększe Aa

2.1.6. Kalıplaşmış Dil Birlikleri

Bir toplumun varlığı söz konusu olunca o toplumun siyasi ve askeri geçmişinin yanı sıra kültürel ve sosyal değerlerine de bakılmalıdır. Her toplumun geçmişten günümüze dünya tarihine ne kattığı ve bu tarihte ne kadar etkili olabildiği de çok önemlidir. Çünkü toplumları yansıtan en önemli unsur onların kültürleridir. İşte bu kültürel değerlerin en başında da şüphesiz iletişimin kaynağı olan ve iletişimin temel taşı olan dil gelir. Kültürün gelecek nesillere aktarımı ancak ve ancak dille mümkündür. Bir toplumu ve onun kültürünü anlayabilmek için o toplumun diline ve dilin temelini oluşturan sözvarlığına bakılması gerekir. Ancak bu şekilde o toplum hakkında bilgi sahibi olmak mümkün olabilir. İnsanların yaşayış tarzları onların dillerine mutlaka yansır. Bu yaşayış tarzının yaşanılan bölgenin coğrafi özellikleriyle de ilgisi vardır. Örneğin, sert iklimlerde yaşayan insanların çetin hava şartlarına karşı mücadele etme güdüleri dillerine ve kullandıkları kelimelere de yansır. Dil yaşayan bir olgu olduğu için nesilden nesile aktarılır ve canlı kalmaya devam eder. Türkçede söz varlığı içinde bu canlılığı tek kelimeyle sağlamak mümkün olduğu gibi farklı dil birlikleriyle sağlamak da imkan dahilindedir. Bu dil birlikleri, her dilin kendi sözvarlığında barınır ve bir araya geldiklerinde ortaya koydukları yeni anlamlarla yeni birlikler oluşturarak bir dilin zenginliğinin de göstergesi olurlar. Bu birlikler zamanla, tarihi bir süreç içerisinde kalıplaşmaya girerler ve daha sonraki süreçte de girdikleri bu kalıpta kullanılmaya devam ederler.

Doğan Aksan’a göre bir dilin söz varlığı; o dilin tarihine geniş ölçüde ışık tutmakta, yüzyıllardır ortaya çıkan ses, biçim, söz dizimi ve anlam değişikliklerini yansıtmakta, hangi dillerin etkisiyle, nasıl bir değişimden geçtiğini göstermektedir (2015: 19). Söz varlığı denince de sadece o dilin sözcükleri değil, deyimler, kalıp sözler, atasözleri, terimler ve çeşitli anlatım kalıplarının oluşturduğu bir bütünü kastetmektedir (Aksan, 2015: 15). Bu dil birlikleri artık belli bir süreçten geçerek kalıplaştıkları için diğer kelimelerden ayrılırlar. Çünkü vermek istedikleri mesaj artık ortak yaşam felsefesinin bir ürünüdür.

Kalıp sözlerin sınırını çizebilmek için bu dil birliklerine değinmek doğru bir adım olacaktır.

Atasözleri: Aksan’a göre bir dilin söz varlığı içinde yer alan atasözleri bir toplumun bilgeliğini, deneyimlerini, dünya görüşünü ve anlatım gücünü yansıtan, yüzyıllarca yaşayabilen sözlerdir. Değişmeden nesilden nesile aktarılabildiği gibi değişikliklere de uğrayabilirler ve hatta unutulabilirler de. Örneğin, 11. yüzyılda Divan’da (II, 53) geçen Tag tagka kavuşmas, kişi kişiye kavuşur atasözü günümüzde Dağ dağa kavuşmaz, insan insana kavuşur biçiminde yaygın olarak kullanılan bir atasözüdür (Aksan, 2015: 41). Bu örneğe baktığımızda atasözünün aradan geçen zamanın uzunluğuna rağmen ses değişimi dışında herhangi bir değişime uğramadığı aşikardır. Anlam olarak her ikisinde de aynı anlamı taşımaktadır. Bu açıdan bakılınca kalıp sözlerin ne kadar uzun süreçler sonucunda yer ettiğini ve kullanıldığı, zaman içerisinde kazandığı ve kalıplaştırdığı anlamıyla toplumun dilinde ne kadar önemli bir yer tuttuğu da yadsınamaz bir gerçektir. İşte bu süreçler göz önünde tutulduğunda atasözlerinin kalıplaşmış dil birlikleri içinde aslında tanıması en kolay birimler olduğu söylenebilir. Çünkü atasözleri bir toplumun deneyimlerinin uzun süreçlere yayılması sonucunda deneme ve yanılma yoluyla öğrendikleri ve bunun sonucunda edindikleri tecrübelerdir. Bu toplumun tecrübeler sonucunda artık bahsedilen durumdan çıkardığı derse göre şekillenmiş sözleridir. Aksan’a göre atasözleri aynı dilin değişik lehçelerinde yaşamaya devam etmekte, böylece bir ulusun, değişik lehçeleriyle aynı dilin öz malı olduğunu göstermektedir. Aksan’ın örneğinde Gülme komşuna gelir başına atasözü Türk dilinin Kazak lehçesinde hiç değişmeden kalmış biçimiyle Külme dosuňa, keler basıňa ; Adam alası işinde, mal alası sırtında atasözü; İnsanın alacası içinde, hayvanın alacası dışında hemen hemen aynı şekilde ve kullanımda kalmıştır (Aksan, 2015: 41). Bu ve bunun gibi diğer lehçelerde de benzer birçok örnek bulmak mümkündür. Bir dilin yapısı ya da kelime dağarcığı incelendiğinde atasözleri o dil için oldukça önemli bir yere sahiptir. Başka bir dile aktarım sırasında geçen bir atasözünün yanına onun atasözü olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Bu bile atasözlerinin kalıplaşmış dilbirliklerindeki önemini vurgular.

Türkiye Türkçesinde olduğu gibi Türkmen Türkçesinde de atasözleri alfabetik olarak sıralanmış ve karşılarında anlamları belirtilmiştir. Ancak belli ölçütlere göre bu çalışmalar yapılır. Atasözleri incelenirken onların yapısal, anlamsal ve işlevsel özelliklerine değinmek gerekir. Gökdayı’ya göre yapısal yönden atasözleri; çoğunlukla az sözcüklü ve kısa cümlelidirler. Bunların bir kısmı basit, bir kısmı birleşik yapıda, bir kısmı sıralı, bir kısmı bağlı, bir kısmı ise eksiltili cümle yapısındadır (Gökdayı, 2015: 35).

Atasözlerini oluşturan cümlelerin yüklemleri genellikle geniş zamanda veya emir kipinde çekimlenmiş eylemler veya ek eylemle çekimlenmiş isim cümleleridir (Gökdayı, 2015: 36). Atasözleri yapısı itibariyle nasihat verici ve yol gösterici olduğundan geniş zaman ve emir kipiyle çekimlenir. Bu bakımından atasözlerine bakıldığında en önemli özellikleri kalıplaşmış olmalarıdır. Yapısal özelliklerinin yanı sıra anlamsal özellikleri de bu sözleri diğer kalıplaşmış sözlerden ayırır. Toplumların uzun süreçte yaşadıkları tecrübelerden meydana gelen atasözlerinin bir kısmı gerçek anlamıyla bir kısmı da değişmece anlamıyla kullanılır. Örneğin, Bugünün işini yarına bırakma, Dost ile ye iç alışveriş etme atasözleri gerçek anlamlarında kullanılırken; Denize düşen yılana sarılır, Körle yatan şaşı kalkar atasözleri gerçek anlamlarının dışında bir anlam kazanmışlardır.

Türkmen Türkçesindeki atasözleri de bu çıkarımları destekler niteliktedir. Örneğin; İt gedaýdan gorkar, gedaý hem itden (İt dilenciden korkar, dilenci de itten.) (TDDS-1: 455). İki goçuň kellesi bir gazanda gaýnamaz (TDDS-1: 474) (İki karpuz bir koltuğa sığmaz). Gijӓniň haýryndan, gündiziň şeri ýagşy (Gecenin hayrından gündüzün şerri yeğdir.) (TDDS- 1: 469). Suv akar- daş galar (Su akar, taş kalır.) (TDDS-1: 49). Aljyran aýal ӓrine aba diyer (Elden ayaktan düşen kadın erine kaka der.) (TDDS-1: 58). Geçӓ jan gaýgy, gassaba- ýag (Keçi can kaygısında, kasap yağ.) (Koyun can derdinde, kasap et.) (TDDS-1: 453). Bu atasözlerine baktığımızda her birinde geniş zaman kullanılmıştır, öğüt vericidir ve bir olaydan ders çıkarılma sonucunda oluştuğu açıktır.

Atasözleri, yargı içerir, kalıplaşmış haldedirler ve genel bir kural bildirirler. Yaşadığı dilin kullanıcılarına öğüt verici ve yol gösterici bir görev üstlenirler. Bu yüzden insanlar arasındaki ilişkileri ve doğa olaylarının nasıl olageldiğini anlatırlar. Bazı durumlar karşısında toplumun geneline mal olmuş düşünce ve gerçekleri belirtirler. Var olduğu toplumun gelenek, görenek ve kültürünü yansıtırlar. Kullanıldığı toplumun deneyimlerinden doğmuşlardır ve yüzyıllardır bazı ses değişimlerinden geçmiş olsalar dahi özünü kaybetmemişlerdir. Kalıp halinde kullanıldıklarından değiştirilmelerine kullanıcıları tarafından izin verilmez. Bu yüzden atasözleri; yapısı, işlevi, anlamsal özellikleri ve kullanım özellikleri bakımından tanınması en kolay kalıplaşmış birimlerdir. Türkmen Türkçesinde de kalıplaşmış dil birlikleri içinde atasözleri en kolay tanınan birimlerdir. Örneğin, Süýtde agzy bişen suvy üfläp içer (Sütten ağzı yanan suyu/yoğurdu üfleyerek içer) (TDDS-I. 39); Ajaly ýeten tilki hinine bakyp uvlar (Eceli gelen tilki inine bakıp ulur/inler) (TDDS-I. 45); Süýji-süýji iýmäniň ajy-ajy gägirmesi bar (Tatlı tatlı yemenin, acı acı geğirmesi olur) (TDDS-I. 45); Suv akar – daş galar (Su akar taş kalır) (TDDS-I. 49); Alma biş, agzyma düş (Elma piş ağzıma düş) (TDDS-I. 59-60); Altyn alma, alkyş al (Altın alma, dua al) (TDDS-I. 62); Altyn-kümüş daş bolar, arpa-gylçyk aş bolar (Altın gümüş taş olur, arpa kılçık aş olur) (TDDS-I. 62); Ýurt arasyny ýel bozar, adam arasyny dil bozar (Yurt arasını yel bozar, insan arasını dil bozar) (TDDS-I. 70); Dagdan arkasy bolanyň, daşdan ýüregi bolar (Dağdan arkası olanın, taştan yüreği olur) (TDDS-I. 74); Arpa-bugdaý aş bolar, altyn-kümüş daş bolar (Arpa buğday aş olur, altın gümüş aş olur) (TDDS-I. 78); Arynyň zäherin datmadyk balyň gadyryn näbilsin (Arının zehrini tatmayan balın kıymetini ne bilsin) (TDDS-I. 80); Agaç ekeni biler, at – bakany (Ağaç ekeni, at bakanı bilir) (TDDS-I. 88) atasözlerine baktığımızda geniş zaman veya emir kipiyle yapılmış olduklarını ve tecrübeler sonucunda ortaya çıktığını görüyoruz. Bu özellik atasözlerinin kalıplaşmış dil birlikleri olduğunun bir kanıtıdır ve diğer kalıplaşmış birimlerden ayırt edilmesini kolaylaştırmaktadır.

Deyimler: Deyimler, aynı dili konuşan insanların ihtiyaç duyduklarında hazırda bulunan o anki durum için hemen kullanabildikleri ve her bir durum için de ayrı ayrı kalıpları olan kalıp sözlerdir. Bu kalıplar, insan zekasının bir ürünü olmasının yanı sıra o toplumun deneyim ve tecrübelerinin de bir göstergesidir.

Şahin, deyimin tanımını yaparken gerçek anlamından ayrı bir anlam kazanan ve çekici bir anlatım özelliği olan kalıplaşmış söz öbeğine deyim denir, demiştir. Ona göre deyimler, en az iki sözcükten oluşur, ögeleri değiştirilmez ve ögeleri arasına başka bir sözcük eklenmeden kalıp olarak kullanılır. Deyimleşme evresinde dil, genellikle aktarmalardan, somutlaştırmalardan ve benzetmelerden yararlanır. Deyimler kendisini kullanan halkın dil inceliğini göstermesi, geçmişi, yaşam biçimi, gelenekleri, görenekleri ve başka türlü özellikleriyle ilgili izler taşıması bakımından önemlidir (Şahin, 2014: 954).

 

Aksan’a göre deyimler, bir dilin sözvarlığı içinde yer alırlar; o dili konuşan toplumun anlatımındaki gücünü ve başarısını, benzetmeye, nükteye olan eğilimini ortaya koyan önemli unsurlardır (Aksan, 2015: 39). Deyimler yüzyıllardır kullanılmakta ve kullanıldığı toplumun değişen yaşam şartlarına göre bazen kısmen değişen bazen de hiç değişmeden kalarak günümüze kadar öylece gelebilen kalıplaşmış birliklerdir. Örnek vermek istersek; Köktürk yazıtlarında geçen “(birinin) sözünü kırmamak” anlamında kullanılan Meniň sabymyn symady (Benim sözümü kırmadı.) deyimi günümüzde de aynı anlamda kullanılmaktadır. “Gönlüne göre, gönlünce” şeklinde kullandığımız söz ise; Köňlüňçe şeklinde o dönem de yazıtlarda geçmektedir. Yine Türkçede adı sanı yok olmak deyimi; eski kaynaklarda Aty küsi yok bolmak olarak geçmiştir (Aksan, 2015: 39). Çarhname’de geçen “aklını başına toplamak” şeklinde bugün kullanmakta olduğumuz deyim ise; Ögüňi/ ussuňu başuňa der! şeklinde geçmiştir (Aksan, 2015: 39).

Deyimlerin birçoğunun çok az ses veya anlam değişikliklerine uğrayarak ya da hiç değişmeden günümüze kadar gelebildiği bir gerçektir. Deyimler, yaşadıkları toplumun kültüründe bazı durumları anlatmada kullanılırlar ve o toplumun zekasının gerçek birer unsurudurlar. Örneğin Türkiye Türkçesinde bulunan etekleri zil çalmak, ağzı kulaklarına varmak, çama çıkan keçinin çama bakan/çıkan oğlağı olur, göz süzmek, diş bilemek, iki dirhem bir çekirdek, gönül koymak, gönül almak vb. birçok deyim sözvarlığımızdaki zenginliğin birer göstergesidir. Çünkü varolduğu kültürde yaygın bir şekilde kullanılarak sadece o kültürürün bir parçası olmuşlardır. Ancak aynı ortak kökten gelen bazı lehçeler arasında da aynı deyimler küçük ses değişiklikleriyle ya da aynı anlama gelecek başka sözcüklerle kullanılıyor olabilir. Örneğin; Kazak Türkçesinde yer alan Qızım sağan söyleyin kelinim sen tyňda deyimi, Türkmen Türkçesinde de Gyzym sana aýdýan, gelnim sen eşit şeklinde kullanılmakta aynı deyim Türkiye Türkçesinde; Kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla şeklinde günümüzde hala kullanılmaktadır (Aksan, 2015: 40).

Gökdayı, deyimlerin daha iyi anlaşılması ve kalıplaşmaya uğramış diğer dil birimlerinden ayrılabilmesi için öncelikle onun yapısal, anlamsal ve işlevsel özelliklerinden yararlanılması gerektiğini söyler. Yapısal açıdan inceleyerek onların; (1) en az iki sözcükten oluştukları, (2) öbek veya cümle biçiminde bulundukları, (3) kalıplaşmış oldukları sonucuna varmıştır (Gökdayı, 2015: 40). Buradan hareketle deyimlerin en az iki sözcükten oluşması onu diğer sözcüklerden ayırmada yardımcı olacaktır. Bazıları öbek bazıları da cümle biçiminde yer almaktadır bu özellikte onu diğerlerinden ayırmada yardımcıdır. Örneğin, gözü dolmak, baltayı taşa vurmak, çam devirmek, kulak kesilmek deyimleri kendi başlarına kullanıldıklarında anlamlı birer kelime olmaya devam ederler. Ancak söz öbeği halinde iken artık yeni bir anlam kazanmış ve kalıplaşmışlardır. Cümle halinde deyimlere örnek vermek istersek; kambersiz düğün olmaz, dam üstünde saksağan vur beline kazmayı, atı alan üsküdarı geçti gibi örnekler verebiliriz.

Türkmen Türkçesinden de örnek verirsek, söz öbeği halinde olanlara;

Döwleri permana salmak / Devleri fermana salmak (Devleri dize getirmek, hizaya getirmek.) (Yılmaz, 2016: 193).

Öýe baş bolmak / Eve baş olmak (Evin dayanağı olmak, eve reis olmak.) (Yılmaz, 2016: 271).

Hursant bolmak (Sevinmek, mutlu olmak, çoşmak) (Yılmaz, 2016: 421).

Serine tӓç etmek (Kıymetini bilmek, saygı duymak, ihtiram göstermek) (Yılmaz, 2016: 607).

İkilemeler: Türkiye Türkçesi ve diğer Türk Lehçelerinde sıkça rastlanılan ikilemeler; yapısal, sözdizimsel ve anlamsal olarak önemli bir yere sahiptir. Yazı ve konuşma dilinde oldukça sık kullanılarak toplumların dil hazinelerinde önemli bir yer tutmuş ve tutmaya devam etmektedir.

Doğan Aksan, ikilemelerin Yunanca bir terim olan hendiadyoin1 ile adlandırıldığını, Latincede de sadece birkaç örnek barındırdığını, dünya dillerinde ise; Türkçedekine yakın oranda ikilemelere sahip dilin, pek azında yer aldığını -Korece ve Japoncada- söyler (Aksan, 2015: 67).

Akyalçın’a göre ikilemeler, en eski yazılı kaynağımız olan Orhun Abideleri’nde geçmekte ve ilk olarak dilimize buradan ışık tutmaktadır. İkilemeler bu özelliği ile Türkçemizin tarihi boyunca önemini korumuş; şiir olsun düzyazı olsun her ikisinde de anlatımı güçlendirmeye yardımcı olmuştur (2007: 1).

Türkiye Türkçesinde hem yazı dilinde hem de konuşma dilinde oldukça fazla olan ikilemeler Türkçenin zenginliğinin de bir göstergesidir. Yapısal olarak bakıldığında ikilemelerin oluşturulma yöntemi şunlardır:

Aynı adın yinelenmesiyle oluşanlar: Adım adım, emek emek…vb.

Aynı sıfatın yinelenmesiyle ve belirteç görevi görenler: Ilık ılık, soğuk soğuk…vb.

Zıt anlamlıların bir araya gelmesiyle kurulanlar: İyi kötü, aşağı yukarı…vb.

Eşanlamlılarla kurulanlar: Akıllı uslu, doğru dürüst…vb

Çekimli eylemler, ulaç ve ortaçlarla oluşturulanlar: düşe kalka, yatıp kalkıp …vb

Bu örnekler arttırılabilir. Bunlara her ikisi de anlamlı kelimelerle yapılanlar, ev bark, iş güç, para pul, akıl fikir…vb; biri anlamlı biri anlamsız kelimelerle yapılanlar, yırtık pırtık, çer çöp, eski püskü, çoluk çocuk, incik boncuk…vb; her ikisi de anlamsız olan kelimelerle yapılanlar, ıvır zıvır, eften püften,mırın kırın,abuk subuk…vb; yansıma seslerle yapılanlar da eklenebilir şırıl şırıl, çat çut, tıkır tıkır, horul horul, gümbür gümbür gibi ve böylece ikilemelerin ne kadar geniş bir yer tuttuğu görülebilir. İkilemeler yer aldığı toplumun bir parçası olup konuşma ve yazı dilinde belli bir zaman dilimi içerisinde o dile yerleşip süregelmiş kalıplardır. Bu bakımdan bakıldığı zaman deyimlerin de çekirdek kalıplaşma ya da tam kalıplaşma yoluyla oluştuğunu söyleyebiliriz. Ancak anlam bakımından incelendiği zaman diğer kalıp sözlerden ayrılır.

Türkiye Türkçesinde ikilemeler ile ilgili araştırma yapanlardan bazıları; Vecihe Hatipoğlu (1981), Osman Nedim Tuna (1986), Hamza Zülfikar (1995), Ömer Demircan (1996), Doğan Aksan (2001) gibi isimlerdir2.

Tükçenin söz varlığının çeşitliliği ve zenginliğinin bir göstergesi olan ikilemeler; Türkmen Türkçesinde de yaygın olarak kullanılmaktadır. Söz dizimsel ve yapısal olarak bakıldığında Türkiye Türkçesinde olduğu gibi sınıflandırma yapılabilir.

Levent Doğan, Türkmen Türkçesindeki ikilemeleri; anlam bakımından ikilemeler, sözcük yapısı bakımından ikilemeler, şekil ve kuruluş bakımından ikilemeler, görevlerine göre ikilemeler, kelime türüne göre ikilemeler olarak beş ana başlıkta alt başlıklara ayırarak incelemiştir.

A. Anlam Bakımından İkilemeler

A.1. Aynı veya Eş Anlamlı Kelimelerle Kurulan İkilemeler:

Aňsat-aňsat (THN. 86) “kolay kolay”; sag-salamat (TTS. 634) “sağ salim”; çalam-çalam (TTS. 111) “kesik kesik”; toý-tamaşa (TTS. 634) “düğün”; sabyr takat (TTS. 634) “dayanma gücü”; hali-hali (MD. 118) “zaman zaman” (Doğan, 2012: 93).

A.2. Yakın Anlamlı Kelimelerle Kurulan İkilemeler:

Agdar-düňder (TTS. 23) “altüst”; daş-töverek (TTS. 136) “etraf”; gap-çanak (TNAS. 67) “kap çanak”; gam-gussa (ÇTŞÖ. 120) “sıkıntı keder”; gadyr-gymmat (THN. 14) “kadir kıymet”; ýalan-ýaşryk (TTS. 672) “yalan yanlış”; aýal-gyz (TTS. 38) “kadın kız”; bag-bakçalyk (TTS. 42) “bahçelik yer” (Doğan, 2012: 93-94).

A.3. Zıt Anlamlı Kelimenin Tekrarı ile Kurulan İkilemeler:

Gice-gündüz (TTS. 271) “gece gündüz”; ýagşy-ýaman (TA. 255) “iyi kötü”; halal-haram (TTS. 328) “helal haram”; iç-daş (NHF. 138) “iç dış”; yssa-sovga (ÇTŞÖ. 204) “sıcağa soğuğa”; ýakyn-alys (ÇTŞÖ. 308) “yakın uzak”; ýaş-gary (MD. 83) “genç yaşlı”; az-köp (MD .364) “az çok”; açlyk-dokluk (ÇTŞÖ. 438) “ açlık tokluk” (Doğan, 2012: 94).

B. Sözcük Yapısı Bakımından İkilemeler

B.1. Türkçe İsimlerle Kurulan İkilemeler

El-aýak (NHF. 282) “el ayak”; ata-ene (TTS. 36) “ana baba” vb.

B.2. Türkçe + Yabancı İsimlerle Kurulan İkilemeler

Düzgün-nizam (TTS. 187) “disiplin”; yşk-söýgi (ÇTŞÖ. 240) “aşk sevgi” vb.

B.3. Yabancı İsimlerle Kurulan İkilemeler

Gazet-jurnal (TTS. 20) “gazete dergi”; aşyk-magşuk (TTS. 35) “aşık maşuk”; ӓlem-cahan (TTS. 190) dünya alem” vb.

B.5. Renk İsimleriyle Kurulan İkilemeler

Gyzıl-ýaşyl (ÇTŞÖ. 212) “kızıl yeşil”; çum-ak (THN. 147) “bembeyaz”; gara- gura (THN. 480) “kara kuru”; gara-ört (TTS. 228) “kara siyah”; gyzyl-elvan (YYY II. 62) “kızıl elvan” vb.

B.6. Hayvan İsimleriyle Kurulan İkilemeler

İt-guş (TTS. 386) “it kuş”; mal-gara (TTS. 444) “ büyük ve küçük baş hayvan”; mör- möcek (TTS.463) “haşarat”; hokgar hokgar (THM. 50) “ turna turna”; gulan-keyik (YYY II. 122) “eşek geyik” vb.

B.7. Organ İsimleriyle Kurulan İkilemeler

Göz-gulak (TTS. 301) “ göz kulak”; el-aýak (NHF. 282) “el ayak”; gulaksyz-guýruksyz (YYY II. 4) “kulaksız kuyruksuz”; incik-mincik (YYY II. 133) “baldır” vb. (Doğan, 2012: 94-95).

C. Şekil ve Kuruluş Bakımından İkilemeler

Doğan, şekil ve kuruluş bakımından ikilemeleri; isim ve fiil kök ve gövdelerinden kurulan ikilemeler olarak gruplandırılmıştır. Bunlardan isim kök ve gövdelerinden kurulan ikilemeleri; hal eki alarak oluşturulan ikilemeler; uly-kiçi (TTS. 646) “büyük küçük”, düýň-öňňiň (TTS. 185) “dün ya da önceki gün”, birek-birege (TTS. 71) “birbirine”, gün-günden (TTS. 40) “günden güne”, ilerden-gaýradan (NHF. 140) “öteden beriden”, ileri-gaýra (TTS. 374) “ileri geri”, sence-mence (THN. 17) “sence bence” vb.; iyelik eki alarak oluşturulan ikilemeler; bary-ýogy (TTS. 332) “varı yoğu”, ini-boýy (TTS. 379) “eni boyu” vb.; yansıma isimlerle kurulan ikilemeler; hor-hor/ hork-hork (TTS. 351) “horultu”, havlaý-havlaý (THN. 318) “havlaya havlaya”, lakyr-lakyr (TDG. 580) “ lıkır lıkır”, şabyr-şabyr (TDG. 583) “şapır şapır” vb.; yapım ekleriyle kurulan ikilemeler; irili-ovnuklu (TTS. 382) “irili ufaklı”, saglyk-amanlyk/ saglyk-esenlik/ saglyk-salamatlyk (TTS. 553) “iyilik sağlık”, gövünli-gövünsiz (TTS.300) “isteksiz” vb. olarak örnekleyebiliriz (Doğan, 2012: 95-96). Fiil kök ve gövdelerinden kurulan ikilemeleri ise; Yardımcı fiil (isim+fiil) ile kurulan ikilemeler; aňk-tank bol- (NHF. 46) “şaşırmak”, ӓm-sӓm bol– (TTS. 190) “şaşırmak”, vagyz-nesihat et- (NHF. 206) “vaaz vermek, nasihat etmek”, dat-bidat et- (NHF. 234) “feryat etmek”, ýyrş-ýyrş et- (NHF. 248) “sırıtmak”, hyňkhyňk et- (THM. 34) “anırmak”, ideg-sorag et- (THM. 160) “arayıp bulmak” vb.; çekimli fiil ile kurulan ikilemeler; bardy-geldi (TTS. 47) “ gitti geldi”, bolsa-bolar (TTS.78) “olursa olur”, irmez-armaz (TTS. 383) “yorulmaz”, ölsem-ýitsem (YYY I. 124) “ölüp yitsem” vb.; zarf fiillerle kurulan ikilemeler; soňlap-soňlamanka (NHF. 182) “sonlandırmadan, bitirir bitirmez”, aňtap-aňtap (ÇTŞÖ. 138) “araya araya”, dyrman-arman (TTS. 156) “durmadan, ara vermeden”, gelmӓn-gelmӓn (TA. 107) “gelmeye gelmeye” vb.; sıfat fiillerle kurulan ikilemeler; tapylýan-tapylmaýan (NHF. 72) “bulunup bulunmayan, tutup tutmayan”, aç-açan (TTS. 21) apaçy-görme- görüş (TTS. 296) “ziyaret”, iýmek-içmek (TTS. 387) “yemek içmek”, tanyş-biliş (TTS.616) “tanıdık bildik” vb. olarak örnekleyebiliriz (Doğan, 2012: 96-97).

 

D. Görevlerine Göre İkilemeler

Doğan, görevlerine göre ikilemeleri; özne görevinde olan ikilemeler: Gadym zamanda bir ӓr-heleý bar eken (THM. 146) “Evvel zaman içinde bir karı koca varmış.”, Aýal-erkek, çaga-çuga barysy aşagynda galyp öldi (NHF. 234) “Kadın erkek, çoluk çocuk hepsi enkaz altında kaldı.”; nesne görevinde olan ikilemeler: At-abraýy berildigi bolmazmy? (ÇTŞÖ. 2) “Şanı şerefi verilmiş olmaz mı?”, dolaylı tümleç görevinde olan ikilemeler: Çagalygmyň yzyn yzlap, çöpden-çöre gezýӓrin (ÇTŞÖ. 138) “Çocukluğumun izini arayıp, oradan oraya gezerim”. Çopan bilen gelin maksat- myratlarına ýetipdir (THM. 32) “Çoban ile gelin muratlarına ermişler”; zarf tümleci görevinde olan ikilemeler: Epeý-epeý ӓdýӓr bakmaýar daşyna (ÇTŞÖ. 142) “Usul usul geliyor bakmıyor çevresine”. Ýıllar bolsa güle-güle geçip dur (ÇTŞÖ. 142) “ Yıllar ise güle güle geçmekte”; yüklem görevinde olan ikilemeler; Daglar gümmür-gümürlendi (ÇTŞÖ. 326) “Dağlar gümbür gümbür etti (gümbürdedi)”. Olar iýip-içipdirler (NHF. 240) “Onlar yiyip içmişler” olarak incelemiştir (Doğan, 2012: 97-98-99).

E. Kelime Türüne Göre İkilemeler

Doğan, kelime türüne göre olan ikilemeleri dört alt başlıkta incelemiştir. Bunlar; sıfat olan ikilemeler; şunca-şunça cüýce (NHF. 154) “böyle civciv”, gelýӓngeçýӓn millet (ÇTŞÖ. 102) “gelip geçip millet”, gyýçak-gyýçak daş (THM. 122) “sivri sivri taş”; zarf olan ikilemeler; eýlek-beýlek urun- (NHF. 178) “ öyle böyle aranmak”, hacyr-hucur (NHF. 353) “çabucak, çabuk çabuk”, cüp-cüp gez-(ÇTŞÖ. 316) “çift çift gezmek”, zamir olan ikilemeler; sen-men (NHF. 232) “sen ben”, men-menlik (THN. 76) “benlik, bana göre”, ondan-mundan (THN. 531) “ondan bundan”, ünlemlerle kurulan ikilemeler; eý-vaý (TTS. 208) “vay!”, haýhaý (TTS.339) “ünlem”, huvva-huv (YYY I. 19) “çocuk avuturken söylenen söz” vb. (Doğan, 2012: 99-100).

Sonuç olarak; Türkmen Türkçesindeki ikilemelerin kuruluşu ve kullanışı Türkiye Türkçesindeki ikilemelerle benzerlik gösterir. İkilemeler Türkmen Türkçesinde de sıkça kullanılan ve anlatımı güçlendiren sözcüklerdir.

Birleşikler: Türkiye Türkçesinde birleşikler deyince aklımıza en az iki ya da daha fazla sözcüğün bir araya gelerek oluşturduğu ve yeni bir anlam kazandığı sözcük veya sözcük grupları gelir.

Birleşikler veya birleşik sözcükler, sözcük öbeklerinin özel bir kavramı karşılamak üzere kalıplaşıp sözcükselleşmesiyle oluşan yapılar biçiminde tanımlanmıştır: aslanağzı, gecekondu, çalıkuşu, yer elması, yazıver-, bakakal-, vb. (Gök-dayı, 2015: 49).

Türkmen Türkçesinde de birleşikler kuruluş açısından hemen hemen Türkiye Türkçesindeki ile aynıdır. Yani isimlerle kurulan ve fiillerle kurulan birleşikler olarak iki ana başlıkta inceleyebiliriz.

Türkmen Türkçesindeki birleşiklere örnek vermek istersek:

İsimlerle kurulan birleşikler: ӑçgöz (TTS 2. 3) “açgözlü”, agzybirlik (TTS 2. 31) “dostluk, ahbaplık”, aşgӑzan (TTS 2. 33) “mide”, aşhӑna (TTS 2. 33) “mutfak”, athӑna (TTS 2. 33) “at ahırı, tavla”, at-ýarag (TTS 2. 33) “askeri teçhizat, silah”, aýakgӑp (TTS 2. 33) “ayakkabı”, basmahӑna (TTS 2. 35) “matbaa”, betdogӑ (TTS 2. 36) “beddua”, bӗşburç (TTS 2. 36) “beş köşeli”, cӑmbörük (TTS 2. 38) “takke”, dӑşdeşen (TTS 2. 42) “ağaçkakan”, dün’ýevî (TTS 2. 45) “dünyaevi”, düýeguş (TTS 2. 46) “ devekuşu”, elalgyç (TTS 2. 46) “havlu”, garaýӑg (TTS 2. 48) “katran”, garynbӑg (TTS 2. 49) “kolan”, günbatar (TTS 2. 54) “batı”, gündogar (TTS 2. 54) “doğu”, günebakar (TTS 2. 54) “günebakan, ayçiçeği”, günorta (TTS 2. 54) “güney”, günsӑýyn (TTS 2. 54) “her gün, günbegün”, içigara (TTS 2. 57) “kötü niyetli”, kitӑphӑne (TTS 2. 60) “kütüphane”, kovum-garyndaş (TTS 2. 60) “akrabalar”, ok-dӗri (TTS 2. 64) “cephane”, ýanardӑg (TTS 2. 79) “yanardağ”, ýasyýaprak (TTS 2. 80) “dulavratotu” vb. daha birçok örnek sıralayabiliriz (Çeneli, 1982-1983: 31-84).

Fiillerle kurulan birleşikler: ӑybogdaş gur- (TTS 2. 33) “bağdaş kurmak”, bӗs gel- (TTS 2. 36) “galip gel-, yenmek”, ompa otur- (TTS 2. 64) “halsiz düşmek, kuvvetten düşmek” vb. örnekler fiillerle kurulan birleşiklere örnek olarak verebiliriz (Çeneli, 1982-1983: 31-84).

Yapısal olarak baktığımızda Türkmen Türkçesinde de birleşiklerin en az iki sözcükten oluşarak bir kalıba girdiğini görmekteyiz. Türkiye Türkçesinde olduğu gibi Türkmen Türkçesindeki birleşiklerde de sözcük diziminde genellikle bir değişiklik yapılmaz. Bunun yanı sıra bazı birleşikler çekim eklerinden herhangi birini alarak cümlede anlama uygun olarak kullanılmaya devam ederler. Örneğin; kitӑphӑneden birleşiği -den ayrılma hal eki alarak cümlede vermek istenilen anlama göre görev alabilirler.

Birleşikler, kullanıla kullanıla süreç içinde kalıplaşmaya girmişlerdir. Tek başlarına iken kullanıldıkları kendi anlamlarından çıkarak yeni bir kavramı ifade etmek için kullanılırlar. Örneğin; aýakgӑp sözcüğü ayak ve gӑp (kap) sözcüklerinden oluşur. Kendi başlarına her ikisinin de bir anlamı mevcuttur. Ancak her iki kelime ya da kelimelerden biri, bir araya gelerek yeni bir kavram oluşturup ayağı korumak için kullanılan, ayağın biçimini alan bir kap haline gelmiştir. Anlam olarak bakıldığında birleşiklerin bazıları gerçek anlamında kullanılırken bazıları da mecaz anlamda kullanılırlar içigara (kötü niyetli) kelimesinin mecaz anlamlı olduğu gibi.

Sonuç olarak birleşikler; en az iki sözcüğün bir araya gelmesiyle oluşurlar, yeni bir kavramı karşılarlar, yapısal olarak genellikle yer değiştirmezler, bazıları cümle içinde ek alabilirler, anlamsal olarak yeni bir kavramı karşıladıkları halde bazıları gerçek bazıları da mecaz anlamda kullanılırlar. Bu açıdan bakıldığında birleşikler de birer kalıplaşmış birimlerdir.

Kalıp Sözler: İletişimin en önemli noktalarından biri de kalıp sözlerdir. Kalıp sözler, diğer kalıplaşmış dil birlikleriyle çoğu zaman karıştırılmakta ve aynı sınflama içine alınmaktadır. Günlük hayatta insanlar tanıdık olsun olmasın farklı farklı insanlarla sürekli iletişim halindedir. İhtiyaçlardan doğan bu iletişim halini başlatmak, sürdürmek ve sonlandırmak için kullandığımız bazı kalıp sözler vardır. Örneğin, uyandığımızda en yakınımızdan başlayarak gün içinde belli bir vakte kadar karşımızdaki kişilere iletişim başlatmak için günaydın deriz. Yemek yerken afiyet olsun, hal hatır sormak için nasılsınız?, akşam uyumadan önce yatağa giderken iyi geceler, Allah rahatlık versin gibi iletişimi sonlandıran kalıp sözler kullanırız. İşte, toplumun iletişimi kolaylaştırmak adına zaman içinde oluşturduğu bu kalıp sözler bir dilin önemli unsurlarıdır.

1Hendiadyoin’in tanım ve örnekleri için bkz. Conrad, 1981: 205; Buϐmann, 1983:185.
2Bu bilgiye, “Hürriyet Gökdayı, Türkçede Kalıp Sözler, Kriter Yayınları, İstanbul, 2015: s.45” eserinden ulaşabilirsiniz.
To koniec darmowego fragmentu. Czy chcesz czytać dalej?