Basit Düşün

Tekst
0
Recenzje
Przeczytaj fragment
Oznacz jako przeczytane
Jak czytać książkę po zakupie
  • Czytaj tylko na LitRes "Czytaj!"
Czcionka:Mniejsze АаWiększe Aa

1
HAZIRLANIN

Günlerden Pazartesi ve Sarah yönettiği lüks oteldeki ofisinde, masasında oturuyor. Etrafı otel restoranının yeni menüsünden örneklerle dolu ve aşçıbaşının taze taze hazırladığı ıstakoz linguiniyi yiyor. Cam bölmeli ofisinden otelin lobisini görebiliyor. Mutlu müşteriler otele giriş çıkış yapıyor, danışmadan havaalanına gitmek için kendilerine taksi çağırmasını gülümseyerek rica ediyorlar. Diğer konuklar, yemeklerin kalitesinden dolayı ödül almış, tüm malzemelerini yerel üretici ve çiftliklerden tedarik eden otel restoranının merdivenlerinden salına salına iniyorlar.

Birden çalan zil Sarah’yı hayallerinden çekip alıyor. Artık ofisinde değil. Devam etmekte olduğu meslek okulunun kantininde oturuyor ve önünde ıstakoz linguini yerine bir tabak yarısı yenmiş ton balıklı makarna duruyor. Çalan zil öğleden sonra derslerinin başlangıcına işaret ediyor ve bu Sarah’nın dört gözle beklediği bir şey değil. Sırada matematik var. En sevmediği ders. Matematik dersinde kendini bildi bileli zorlanmış ve başkalarının kavramları anlamakta ondan daha yetenekli görünmelerine içerlemiş. Geçen sene, bitirme sınavlarında matematikten geçememesi ve sınava tekrar girmek zorunda kalması ne onu ne de bir başkasını şaşırtmış. Zil çalarken elinde olmadan, daha önce pek çok kez yaptığı gibi, yine dersi kırsa daha mı iyi olur diye düşünmeden edemiyor.

Ama o gün, Sarah kendini toplamaya ve zorla da olsa derse katılmaya karar veriyor. Sınıfa girdiğinde geleneksel bir matematik dersi işlemeyeceklerini fark ediyor. Tahtada denklemler olmayacak. Cebir üzerinde çalışmak ya da yüzde hesabı yapmak zorunda kalmayacak. Aslına bakılırsa, buna sıradan bir ders bile denemez. Daha ziyade, Sarah ve sınıf arkadaşlarını kendilerine daha geniş çaplı hedefler belirlemeye teşvik edecek, sonra da o hedeflere ulaşmalarına yardımcı olacak adımları belirleyecekleri bir dizi eğitimin başlangıcı bu. Sarah, başta oldukça şüpheci. Ama hiçbir şey matematik dersinden kötü olamaz, diye düşünerek bilgisayarın başına oturur ve dersi ciddiye almaya karar verir. Sarah’dan yapması istenen ilk şey, hayatında gerçekten başarmak istediği şeyleri düşünmesi ve kendine, hedeflerine ulaşması konusunda ona meydan okuyacak bir “büyük hedef” belirlemesidir. Daha önce böyle bir şey yapması hiç istenmemiş Sarah’nın düşünceleri bir anlığına oteldeki o sahneye kayar. Seyahat ve turizm sektörüne gerçekten ilgi duyan genç kızın tutkusu da yiyeceklerdir. Bu nedenle, kendine hangi hedefi belirlediği sorulduğunda, turizm ve otelcilik yeterlilik belgesi almayı seçtiğine karar verir. Eğer o belgeye sahip olamazsa, tutkusunun peşinden asla gidemeyecektir.

Daha sonra Sarah’ya hedefine ulaşabilmek için onu gerekli adımlara ayırması gerektiği söylenir. Ne kadar detaya inerse o kadar iyidir. Bir şarkıyı daha iyi söylemeye çalışan şarkıcı örneği verilir. Şarkıcı yalnızca “Bu şarkıyı harikulade söyleyeceğim!” diye ilan etmez; şarkının en çok çaba gerektiren kısımlarını tespit ederek tamamen hâkim olana kadar o kısımlara odaklanır. Böylece Sarah ana hedefini parçalara ayırmaya başlar. Bu, matematik bitirme sınavına odaklanması anlamına gelmektedir. Sözkonusu sınav Sarah için şarkının en çok çaba gerektiren kısımlarına eşdeğerdir. Matematikten en azından C almazsa sınıfta kalacaktır. Böylece en azından C almasını sağlayacak şeylere odaklanır. Kendine, çalışmaya daha çok vakit ayırması ve kütüphanede örnek sınavlar çözmesi, özellikle de cebir ve olasılık konularına eğilmesi gerektiğini söyler. Aynı zamanda çalışma tekniklerini değiştirerek bu program aracılığıyla öğrendiği bazı yöntemlerden faydalanması gerekmektedir. Örneğin bir saat boyunca önündeki konuya odaklanmak ona zor geldiği için bir saat aralıksız çalışmaktan vazgeçer. Daha sonra bunu “Yarım saatlik zaman aralığında çalışmak bana gerçekten iyi geliyor çünkü her şeyi kavrayabiliyorum. On beş dakikalık bir ara verdikten sonra yeniden çalışmaya dönüyorum,” diye açıklamıştır.

Alıştırmalar yavaş yavaş Sarah’nın ders çalışma yöntemlerini değiştirir. “Bana yapmam gerekeni yapma fırsatı verdi,” der. “Kendimi ve etrafımdakileri geliştirmeme yardımcı oldu.” Fark barizdir. Dikkati dağılmadan çalışabilmek için eski sınav kâğıtlarını eve götürür. Dersleri bittikten sonra bile kütüphanede kalıp çalışır. Derslere girmemeyi de bırakır. Artık aldığı dersler ve uzun süredir hayali olan, turizm dünyasında başarıyı yakalamak arasındaki bağlantıyı daha rahat görebiliyordur.

Sarah o sene matematik sınavından B alarak bir sonraki yeterliliğine (daha az cebir içeren) odaklanma fırsatını elde eder. Yalnız değildir. Aslında on dokuz meslek okulu ve 9.000 öğrenci üzerinde uygulanan bugüne kadarki en büyük deneyin bir parçasıdır. Alıştırmalar, Davranışsal Kavrayış Ekibi’nden Profesör Angela Duckworth ve onun Pennsylvania Üniversitesi’ndeki dünyanın önde gelen psikologlarından oluşan ekibiyle işbirliği sonucu geliştirilmiştir. Sürdürdüğümüz tüm diğer programlar gibi, bunu da derslere katılımı ve ileri aşamada başarıyı artırıp artırmadığını görmek için standart yaklaşımla karşılaştırarak değerlendirdik. Sonuçlar dikkate değer derecede umut vaat ediyor. Bulgularımıza göre, bu program birçok öğrencinin yüksekokul derslerine devam etmesine yardımcı oluyor. Derse katılımın %10 gibi etkileyici bir oranda arttığını gözlemledik.

Programın temelinde hedeflere ulaşmak için atılması gereken küçük adımlara odaklanmak yatıyor. Katılımcılara büyük hayaller kurup her şeyin yoluna girmesini beklemeleri söylenmiyor. Ne yazık ki hayat o şekilde işlemiyor. Bunun yerine amaçlarına ulaşmak için atmaları gereken küçük adımlar hakkında düşünmeye başlamadan önce, ana hedeflerinin ne olduğu konusunda açık olmaları isteniyor.

Bu bölüm kitaptaki diğer bölümlerden biraz farklıdır. Hedefinize ulaşmak için gerekli teknikleri sunmadan önce kendinize hedeflerinizin ve onlara ulaşabilmek için izlemeniz gereken adımların ne olduğunu sormanız konusunda sizi cesaretlendireceğiz. Ama kitabın geri kalanıyla uyum içerisinde olmak için, bu sırada size yardımcı olacak üç basit kuraldan söz etmek istedik. Hedef belirlerken göz önünde bulundurmanız gereken üç kural şunlardır:

Doğru hedefleri seçin. Öncelikle kendinize hangi hedeflere ulaşmak istediğinizi sormalı ve refah düzeyinizi artırma ihtimali en yüksek olanlara odaklanarak işe başlamalısınız.

Belirgin bir hedef seçin ve hedefi gerçekleştirme sürenizi belirleyin. Şimdi (uzun “yeni yıl hedefleri” listeniz yerine) tek bir amaca odaklanmalısınız ve kendinize bu amaca ulaşmak için belirli bir tarih ve hedef belirlemelisiniz.

Hedefinizi atılması kolay adımlara bölün. Ana hedefinize ulaşmanızı sağlayacak ufak adımlar belirleyerek ona ulaşmanın çok daha kolay olduğunu fark edeceksiniz.

1. Kural: Doğru Hedefleri Seçin

Bir yaz sabahı yürüyüşe çıktığınızda size şaşırtıcı bir teklifte bulunan biriyle karşılaştığınızı düşünün. Bu yabancı, size içinde 20 dolar olan bir zarf uzatıyor. Elbette işin içinde bir bit yeniği var ama bu olumsuz bir şey değil: Aynı gün akşam beşe kadar o parayla kendinize bir hediye almanız ya da herhangi bir giderinizi karşılamanız gerekiyor. Kadın bunları anlattıktan sonra yoluna devam ederek sizi kendinize ne alacağınıza dair düşüncelerinizle baş başa bırakıyor.

Şimdi aynı senaryonun biraz değişikliğe uğramış halini hayal edin. Aynı kişi yanınıza gelip yine içinde 20 dolar bulunan bir zarf uzatıyor; ancak bu kez, parayı bir başkası için harcamanızı ya da bir hayır kuruluşuna bağışlamanızı istiyor.

Araştırmacılar Elizabeth Dunn, Lara Aknin ve Mike Norton, bu deneyi Vancouver, Britanya Kolumbiyası’nda gerçekleştirdiklerinde, insanların parayı harcadıkları şeylerin büyük çeşitlilik gösterdiğini fark ettiler. Kendileri için bir şey almaları istendiğinde küpe, kahve ya da suşi alıyorlardı. Başkaları için bir şey almaları istendiğinde ise çocuk yaştaki akrabalarına oyuncaklar almayı, arkadaşlarına kahve ya da yemek ısmarlamayı ve evsizlere para vermeyi tercih etmişlerdi.

Dunn, Aknin ve Norton’ı asıl ilgilendiren bu kişilerin ne aldıkları değil, paralarını harcama şekillerinin mutluluk seviyeleri üzerindeki etkisiydi. Bu nedenle katılımcılara parayı vermeden önce taban mutluluk seviyelerini belirleyebilmek için birkaç soru soruldu. Aynı soruların benzerleri, bir de akşamüstü paralar harcandıktan sonra soruldu. Ulaşılan sonuç, parasını başkası için harcayanların (“özgeci harcama”), parasını kendine harcayanlardan belirgin biçimde daha mutlu olduklarıydı. Aynı zamanda, verilen paranın miktarının da çok önemli olmadığını keşfettiler. Yani paranın 5 dolar ya da 20 dolar olması belirgin bir fark yaratmıyordu. Dunn, Aknin ve Norton yakın zamanda 5.000 dolar civarında ikramiye almış kişilerin mutluluk seviyelerini de analiz ettiler. Parasını kendilerine hediye almaya ya da faturalara harcayanlar, parasını başkalarına bir şeyler almak ya da bir hayır kurumuna bağışta bulunmak için harcayanlara göre daha az mutluydular. Bir kişi ikramiyesini ne kadar yüksek oranda “özgeci harcamalara” ayırırsa mutluluğu da o kadar artıyordu ve bu, ikramiyenin boyutundan daha önemliydi.”11 Davranışsal Kavrayış Ekibi’nin yıl içindeki ikramiyeleri ikiye bölmesinin sebebi de budur. İkramiyenin bir bölümü kişinin kendine (ideal olarak bir deneyime; bunu daha sonra detaylı olarak işleyeceğiz) harcaması için verilirken, diğer bölümü kişinin bu ikramiyeyi kazanmasına yardım eden başkaları için harcanmak üzere verilmektedir.

Bu tür deneyleri önemli kılan, bizi daha mutlu edecek şeyleri tahmin etmekte pek başarılı olmadığımızı ortaya çıkarmalarıdır. Örneğin konu para harcamak olduğunda insanların büyük bölümü, 20 doları kendilerine harcamanın, parayı başkasına harcamaktan daha mutluluk verici olduğunu söyler.12 Ama hepimizin gördüğü üzere, bu hipotezi test etmek için bir deney yapıldığında aksinin doğru olduğu ortaya çıkmıştır. Bunlar istisnai örnekler değildir. Banliyöde büyük bir evin hayalini kurarız ama işe gitmek için her gün teptiğimiz yolun uzamasının bizi genel anlamda daha mutsuz edeceğinin farkına varamayız. Hayatımızı daha iyi hale getirir umuduyla bir şeyler satın alırız. Ancak aslında bir tatile ya da dışarıda geçirilecek bir güne harcanan paranın genel refahımızı daha yüksek oranda artıracağı kanıtlanmıştır. Çoğumuz bilgisayar ya da televizyon ekranına bakarak saatler geçiririz ama aslında kanıtlar zamanımızı sosyal bağlantılara ya da ilişkilere adamanın bizim için daha iyi olduğunu göstermektedir.

 

Bu sebeple, hedef belirlemeden önce durup bizi ve başkalarını neyin mutlu edeceğini düşünmek gerçekten önemlidir. Mutluluk ve “öznel refah” üzerine yapılan araştırmalardan elde edilen kanıtlar her geçen gün çoğalmakta ve dünyanın dört bir yanındaki hükümetlerin ilgisini çekmektedir. Hatta Birleşik Krallık hükümeti, rutin olarak refahla ilgili veriler toplayıp bunları yayımlamaktadır. Bu araştırmanın inceliklerini ve geniş çerçevesini göz önünde bulundurarak, bu kitapta kapsamlı bir tanıtım sunmaya teşebbüs etmeyeceğiz (mutluluk ve refahla ilgili araştırmaları daha yakından incelemek isterseniz Ed Diener, Lord Richard Layard, Martin Seligman, Dan Gilbert ve David Halpern’ın13 öncü çalışmalarını önerebiliriz). Bu kitapta kişinin mutluluğunu ve refahını doğrudan etkileyen ve kontrolümüzde olan hedefleri belirlerken göz önünde bulundurması gereken verileri özetleyeceğiz.

İlk fark edeceğiniz şeylerden biri, paranın bu listede yer almadığı olacaktır. Deneyler aracılığıyla da görüldüğü üzere kazanç ve refah arasında bir ilişki olsa da, (zenginler genelde yoksullara oranla daha mutludur) refah seviyesini artıran şey sadece para değil14, kazancın sağladığı olanaklardır. Yoksulluk içinde yaşayan çoğu insan için, kazancını (ve özellikle de birikimlerini) artırmanın, ortak ve önemli bir hedef olması anlaşılabilir. Ancak yoksulluk içinde yaşamayacak kadar şanslı olanlarımız için, gelirimizi artırmaya öncelik vermek yerine, zamanımızı ve paramızı nasıl harcadığımıza odaklanmak daha faydalı olacaktır. Diğer bir deyişle “para sizi mutlu etmiyorsa, muhtemelen nasıl harcayacağınızı bilmiyorsunuzdur.” Bu nedenle hedefinizi, refah seviyesini artırdığı bilinen bu beş etmene göre belirlemenizi öneriyoruz. Sözü geçen beş etmen şunlardır:

• Sosyal ilişkileri güçlendirmek

• Sağlıklı ve aktif bir yaşam biçimi benimsemek

• Yeni bir şey öğrenmek

• Daha meraklı olmak

• Cömert olmak

Birçoğumuz sosyal ilişkilerin öneminin farkında olsak da, sosyal ilişkilerin refah seviyemiz üzerinde ne kadar büyük bir etkiye sahip olduğu kısa süre önce kanıtlanmıştır. Özetlemek gerekirse, birçok sosyal bağlantısı olan insanların, az sosyal bağlantı kuranlara göre mutlu olma ihtimallerinin çok daha yüksek olduğu görülmüştür. Düzenli olarak birileriyle görüşüyorsanız, uzun süreli bir ilişkiniz varsa ya da anlamlı bir grubun (dini bir topluluk ya da bir spor takımı gibi) parçasıysanız, mutluluk seviyenizde artış olma ihtimali de yükselir15. Bu durum, işsizliğin refahımıza neden bu derece hasar verdiğini de açıklar niteliktedir. İşsizlik sosyal bağlantı kaybıyla sonuçlanır16. Bir işiniz olduğunda bile, refah düzeyleri arasındaki farkı anlamlandırabilmek adına sosyal ilişkiler hâlâ önem taşır. Örneğin, patronunuzla ilişkinizi değerlendirirken, birle on arasında bir ölçekte yaptığınız her bir puan artışı, istatistiksel olarak yüzde otuz17 oranında zamma eşdeğerdir. Özel ve profesyonel hayatımızda sahip olduğumuz güçlü sosyal bağlar yalnızca zihinsel sağlığımıza faydalı olmakla kalmaz, fiziksel sağlığımızı da tahmin edilenin çok üzerinde etkiler. 300.000’i aşkın insan üzerinde yapılan 148 ayrı araştırmanın sonuçlarından elde edilen bu bulgunun ünlü bir değerlendirmesinde, yeterli derecede sosyal desteğe sahip olan insanların, yetersiz desteğe sahip insanlara oranla hayatta kalma ihtimallerinin yüzde elli daha fazla olduğu saptanmıştır18. Başka bir deyişle, sosyal soyutlanmanın, insan üzerindeki etkileri günde on beş sigara içmekle benzerdir. Bu demek oluyor ki, sosyal ilişkilerinizi genişletmeye ya da derinleştirmeye odaklanmak oldukça faydalıdır.

Çoğumuz hayatımızın bir noktasında daha sağlıklı yaşamayı kendimize hedef edinmişizdir ve elbette bunun sağlam bir nedeni vardır. Araştırmalar, sağlık ve refah arasındaki güçlü ilişkiye işaret etmektedir19. Sağlığınızın ne kadar iyi olduğunu düşünüyorsanız, hayat memnuniyetinizi de o kadar yüksek puanlandırırsınız20. Mutlu insanlar genelde sağlıklı da olurlar. Tıbbi literatür düşük refah seviyesiyle kalp hastalığı, felç, hatta yaşam süresi arasında bir bağ olduğunu göstermiştir. Hayata bakış açınız ne kadar pozitifse, soğuk algınlığına yakalanma riskiniz de o kadar düşük olur ve soğuk algınlığına yakalansanız bile iyileşme süreniz kısalır. Sağlıklı ve mutlu çalışanların işine daha bağlı ve daha verimli oldukları görülmüştür. İşyeri sağlık girişimlerinin her geçen gün biraz daha popüler hale gelmesinin sebeplerinden biri de budur21. Yani bu demek oluyor ki, kendinize sağlıkla ilgili bir hedef koymanız (özellikle de sağlığınız iyi durumda değilse) iyi bir fikirdir.

Çoğumuz, daha aktif olmayı daha sağlıklı yaşamakla ilişkilendiririz. Düzenli fiziksel aktivitenin daha yüksek refah ve daha düşük endişe seviyesiyle bağlantısı olduğu bilinmektedir. Bu nedenle, aktif bir yaşam biçimi Birleşik Krallık’ta doktorlar tarafından önerilmekte, özellikle de hafif ve orta derecede depresyondan mustarip kişilere faydası olduğu düşünülmektedir22. Görünüşe bakılırsa, bu durumu açıklayan bir dizi karmaşık etmen vardır. Bunlar arasında egzersize verilen biyofiziksel tepkiler (örneğin endorfin hormonu salgısının artması) bulunsa da, egzersizin “öz yeterliliği” ve bir görevi başarıyla tamamlama becerimizi geliştirdiği görülmüştür. Bundan faydalanmak, fiziksel aktivitemizi makul seviyelerde de olsa artırmakla mümkün kılınabilir. Yani görüldüğü üzere, önemli olan kendimizi ve başkalarını daha sağlıklı ve daha mutlu kılacak hedefler bulmaktır.

Refah seviyesini artırmakla ilgili olarak daha az bilinen yöntemlerden biri de öğrenmektir. Genelde bir şeyler öğrenmeyi faydalı bir gereç olarak görürüz. Bir konuda daha iyi hale gelebilmek için, sınavı geçmek için ya da işte terfi almak için öğreniriz. Ancak bulgular öğrenmenin refah seviyemiz üzerinde hayat boyu süren bir etkisi olduğunu da göstermektedir. Öğrenimin küçük çocukların algısal ve sosyal gelişimlerinde hayati bir rolü olduğu bilinmektedir ve çoğu ebeveyn çocuklukta öğrenimi aktif olarak desteklese de çoğunlukla bu yaklaşım yaş ilerledikçe unutulur. Ancak ilerleyen yaşlarda gerçekleşen öğrenimin, kişinin özgüvenini, yaşamdan aldığı tatmin seviyesini ve iyimserlik hislerini artırdığı, sayıları her geçen gün artan bulgular tarafından da gösterilmektedir. Yani yeni bir müzik aleti çalmayı ya da yeni fotoğraf makinenizle harika fotoğraflar çekmeyi öğrenmek veya bir aşçılık kursuna yazılmayı hedef edinmek mantıklıdır. Öğrenme, işyerinde yeni bilgiler edinmeyi gerektiren bir projeye başlayarak da gerçekleştirilebilir. Davranışsal Kavrayış Ekibi’nde, çalışanların kodlamayı öğrenmek ya da randomize kontrollü deneylerden birini yönetmek gibi yeni yetiler kazanmalarını destekleriz. Başka işyerlerinde sözkonusu eğitim, yeni bir dil öğrenmek, sunum yeteneklerini geliştirmek ya da tüm ekibin katılacağı bir çevik proje yönetimi eğitimi olarak kendini gösterebilir. Yeni bir yeti kazanmanın, refah düzeyini artıran diğer etmenlerle örtüşen faydaları da olabilir. Örneğin yeni bir sporla ilgilenmek kişiyi hem daha aktif hale getirir hem de yeni insanlarla tanışmasına olanak sağlar.

Refah literatüründen gelen tavsiyelerin belki de en şaşırtıcısı merak duygusunu geliştirmenin önemidir. Bu, en basit şekliyle, etrafımızdaki görüntüleri, sesleri ve hisleri “dikkate almak” ve bu anların tadını çıkarmaktır. Bu konu, “farkındalık” ile ilgili araştırmalarla ya da şu anda olan bitene karşı duyarlı ve ilgili olmakla doğrudan bağlantılıdır23. Araştırmalar göstermektedir ki, hislerimizin, düşüncelerimizin ve sezgilerimizin daha çok farkında olmamıza yardımcı olabilecek iki ya da üç aylık bir eğitim programına katılırsak, refah seviyemiz yükseliş gösterir ve olumlu etkiler yıllar boyunca görülmeye devam eder24. Refah seviyesini artırmak için merak duygusunu tetiklemenin birçok yolu vardır. Örneğin, yeşil bir alan ya da bir su kaynağının yakınlarında bulunmanın akıl sağlına iyi geldiği kanıtlanmıştır. Ama merak duygusunu kendi belirlediğimiz hedeflerle ilişkilendirmenin en iyi yollarından biri, araştırmalar tarafından da kanıtlandığı üzere, bir maddi varlığa sahip olmaktansa nasıl “deneyimler” yaratabileceğimizi düşünmektir25. Bu bulgu, buz gibi suya batırılmak ve elektrik çarpmasına maruz kalmak gibi durumlar yaşamamıza rağmen, Davranışsal Kavrayış Ekibi’ndeki meslektaşlarımızla katıldığımız ve Tough Mudder televizyon programının bir parçası olan “aşırı zorlu engeller kursu”nu mutlulukla anmamızı da açıklar niteliktedir. Bu unsurlar tek başına o kadar da eğlenceli olmasa da, meşakkatli bir koşuyu hatırlanmaya değer bir anıya çevirme etkisine sahiptir. Daha da iyi olan ise, bu deneyimin fiziksel egzersizin yanı sıra sosyal bir etkinlik olmasıdır. Engelleri aşmak için takım olarak çalışmak gerekmiş, yani farklı refah unsurları bir araya getirilmiştir. İş arkadaşlarınızla çamurlu sahalarda koşmak belki sizin ilk tercihiniz olmasa da, çalışanların arasındaki bağı güçlendirip refah seviyesini artıracak ne tür başka etkinliklerde yer alabileceğinizi düşünebilirsiniz. Benzer mantık özel hayatta da uygulanabilir. Örneğin arkadaşlar ve aileyle geçirilecek deneyimlere daha fazla zaman ve para harcamak öncelik haline getirilebilir. Yani hedefinizi belirleyeceğiniz zaman, kendiniz için deneyimler planlamak da dahil, merak duygunuzu tetikleyecek keşiflere yönelmeyi göz önünde bulundurabilirsiniz.

 

Kendinizi iyi hissetmenizi sağlayacak son etmen ise cömertliktir. İlk örnekte gördüğümüz üzere, bireyler paralarını kendileri için değil de başkaları için bir şeyler almaya harcadıklarında daha mutlu olmuşlardır. Ancak cömertlik maddiyattan daha fazlasıdır. Gönüllü çalışarak başkalarına zamanını vermek de yaşamdan alınan tatmin seviyesinde büyük artışlara sebep olmuştur. Yerel topluluğa aktif katılımın da mutlulukla güçlü bir bağı olduğu saptanmıştır26. Başkalarına yardım etmek, uzun yaşamayla bile ilişkilendirilmiştir27. Bu unsurlar, Harvard Psikoloji Profesörü Dan Gilbert’ın, başkalarına yardım etmenin yapılabilecek en bencilce şey olduğunu belirtmesine yol açmıştır28. Cömertliğin etkileri yalnızca psikolojik değildir. Zaman ve para konusunda cömert olmanın bizi fiziksel olarak da etkileyebileceği görülmektedir. Biyolojik çalışmalar göstermektedir ki, başkaları yaptığımız iyiliğin farkına vardığında ya da karşılık verdiğinde “sevgi hormonu” olarak da bilinen oksitosin salgısı artmaktadır. Yani kısacası cömertlik, yardımseverlere, ondan fayda görenlere ve geniş çapta topluma fiziksel ve zihinsel fayda sağlamaktadır29.

Örneğin yaşlı komşunuz ya da bir sivil toplum grubu gibi yerel topluluğunuza mensup kişi ya da kişilere aktif olarak yardım etme sorumluğunu almaya karar verebilirsiniz. Yıkık bir alanın yeniden yapılandırılması gibi, belirli bir projeye gönüllü olarak zaman ayırmaya karar verebilirsiniz. Hedefinize ulaşmak için başkalarının yardımına başvurmanız gerektiğine ya da başkalarına hedefleri konusunda yardım etmeye karar verebilirsiniz ki bu, ilerleyen bölümlerde sizi yapmanız için cesaretlendireceğimiz bir eylemdir. İş arkadaşlarınız da bu olaya dahil olabilirler. İşyerinde düzenlenen yardım projelerinin, çoğu zaman çalışanlar arasında son derece popülerlik kazandığı ve bağışları artıran verimli bir yöntem olduğu görülmüştür. Şimdilerde birçok şirket, çalışanlarına gönüllü aktivitelerde bulunmaları için zaman ayırmakta ya da ekip oluşturma egzersizlerinin bir parçası olarak hep birlikte yerel hayır kurumlarına yardım edilmesini desteklemektedir. Daha sonra da işleyeceğimiz üzere, günlük yardımların faydasını gören kişilerle ya da hayır kurumlarıyla etkileşimde olma fırsatları yakalamak, çalışanların refah seviyesini ve moralini yükseltmek için harika bir yöntemdir.

Refahı artırıcı unsurlar üzerine biraz daha düşünme fırsatı bulduğunuza göre, bu bilgileri ulaşmak istediğiniz hedefler üzerinde de denemenizi önermek isteriz. Belki de bunu yapmanın yollarından biri, önümüzdeki birkaç hafta kişisel ve profesyonel hayatınızda başarmak istediğiniz şeyleri not almaya zaman ayırmak olabilir. Çünkü nihayetinde, ne tür hedeflere ulaşmak isteyeceğinize ve bu hedeflerin ardında yatan sebeplere karar verecek olanlar sizlersiniz. Ancak öne atılıp hayattaki tüm tutkularınızı bir seferde başarmayı denemeden önce, sınırlı bir dikkat bütçeniz olduğunu hatırlatmalıyız. Bu yüzden çabamızı tek bir hedefe yöneltmemiz gerekir.

2. Kural: Belirgin bir hedef seçin ve hedefi gerçekleştirme sürenizi belirleyin

Hindistan’da yaşayan bir tarım ya da fabrika işçisi olduğunuzu hayal edin. Birkaç küçük çocuğunuz var ve ücretinizi iki haftada bir nakit olarak alıyorsunuz. Kasabanın en zengini olmasanız da maddi sıkıntı içinde değilsiniz. Tefeciye borcunuz yok, uzakta yaşayan bir akrabanıza para göndermeniz de gerekmiyor ancak daha fazla para biriktirmek istiyorsunuz. Böylece size ve ailenize bu konuda yardımcı olabilecek saygıdeğer bir mali planlamacıyla ücretsiz olarak işbirliği içinde olabileceğiniz bir programa katılmayı kabul ediyorsunuz. Mali planlamacı kenara attığınız paranın miktarını artırmak istiyorsanız kendinize tek ve belirgin bir birikim hedefi koymanız gerektiğini açıklıyor. Örneğin çocuklarınız olduğuna göre, bu hedef onların eğitimi için para biriktirmek olabilir. İlerleyen altı ayda harcamalarınız, kazancınız ve birikimleriniz ölçülüp bu şekilde bir hedef belirlemenin birikimlerinizi artırmak üzerinde bir etkisi olup olmadığı gözden geçiriliyor.

Şimdi benzer bir senaryo hayal edin. Size de kelimesi kelimesine aynı tavsiye veriliyor ancak tek bir hedefe odaklanmak yerine, gelecek yıllarda paraya ihtiyaç duyacağınız çeşitli durumlar için birden fazla birikim hedefi belirlemeniz isteniyor. Örneğin çocuğunuzun eğitiminin yanında sağlıkla ilgili konular için de para ayırmanız gerekiyor ve üstüne üstlük emeklilik için de birikim yapıyorsunuz. Sizce bu senaryolardan hangisi en çok parayı biriktirmenize yardımcı olur? Çoğu insan ikinci senaryoyu seçer. Çünkü bu senaryo birkaç farklı hedef için para biriktirmeye yönelik yaklaşımıyla görünürde daha anlaşılabilir bir seçenektir ve daha fazla birikim yapmaya olanak sağlar gibi görünür. Sonuçta paraya ihtiyaç duymak için daha fazla sebebiniz olursa kenara nakit koymak için de daha fazla gerekçeniz var demektir. Bazı açılardan bu doğru bir yaklaşımdır. Birden fazla hedef sahibi olanların hiç hedefi olmayanlardan yüzde elli daha fazla para biriktirdiği gözlemlenmiştir. Ama tek hedefi olanlarla karşılaştırıldığında bu miktar yine de az kalır. Bu grubun birikimleri, birden fazla birikim hedefi olan grubun birikimlerinin iki katından fazladır.

Davranışsal Kavrayış Ekibi’nin yakın bir dostu olan Dilip Soman ve meslektaşı Min Zhao tarafından gerçekleştirilmiş bu araştırma, bu kitap boyunca sık sık işleyeceğimiz türden, ezber bozan bilgiye güzelce ışık tutmaktadır. Birden fazla hedef belirlemenin yaratacağı sorun, zamanla bu hedeflerden hangisinin en önemli olduğunu düşünmeye başlamanızın kaçınılmaz olmasıdır. Böylece her bir hedef zaten sınırlı olan bilişsel “dalga boyunuza” sahip olmak için yarış içine girecektir. Soman ve Zhao, para biriktirenlerin zihinlerinde yer kaplayan her bir karmaşık ödün mekanizmasının (çocuğun eğitimi için biriktirilen her kuruş, emeklilik birikimine eklenmemiş bir kuruştur) nihayetinde ana hedef odaklarının bozulmasına (para biriktirememek) yol açacağı sonucuna varmıştır30. Hedeflere ulaşılması zor olduğunda bu yan etkiler daha da göze çarpar hale gelir. Çoğul ve zorlayıcı hedefler, bu tür akıl karışıklıklarını daha da belirgin kılar ve tek bir hedefe odaklanmanın önemli olduğu savını daha da güçlendirirler31.

Bir Hint kasabasında gerçekleştirilen araştırmanın şimdiki durumunuzla uzaktan yakından ilgisi yokmuş gibi görünüyorsa Batı dünyasında yaşayan insanların da kendilerine bir sürü karmaşık hedef belirleme eğiliminde olduklarını hatırlamak faydalı olabilir. Biz bunlara yeni yıl kararları deriz. Hepimizin başına gelmiştir. Yeni yılın ilk günüdür, muhtemelen bir önceki gece fazla içmişizdir ve bu sene her şeyin değişeceğine kadar veririz. Zinde olacak, daha az içip kilo verecek ve daha fazla tasarruf edip muhteşem bir iş bulacağız… Daha da önemlisi tüm bu şeyleri hemen şimdi yapacağız. Aynı durum kurumlar için de geçerlidir. Yöneticiler ekibin bu sene uzun bir liste dolusu performans göstergesini darmaduman edeceğine karar verirler. Aynen az önce bahsettiğimiz tasarruf çalışmasında olduğu gibi, eğer birden fazla iddialı hedefin peşinden koşarsak, çabalarımızın sonuçsuz kalacağını görürüz çünkü bu hedeflerden yalnızca birini başarmaya yetecek miktardaki bilişsel çabamız, diğer amaçları başarma ihtimalimizi baltalayacaktır32. Bir diğer deyişle, birçoğumuz için problem hedefsiz olmak değil, çok fazla hedefe sahip olmaktır. Bu nedenle, bir önceki bölümde kâğıda dökmenizi rica ettiğimiz hedeflerinize dönüp aralarından yalnızca bir tanesini seçmenizi istiyoruz.

Ana hedefinizi belirlemenin yollarından biri de, refahla ilişkilendirilen beş unsuru düşünüp, (hedefiniz ister gönüllülük, ister maraton koşusu, ister yeni bir işe girmek, ister çocuklarla daha fazla zaman geçirmek, ister işyerindeki ekibinizin performansını artırmak, ister kilo vermek olsun) sizin ve başkalarının refahını ne kadar artıracağını göz önünde bulundurarak her bir amacınıza birle on arasında puan vermek olabilir. Aynı zamanda kapasitenizin neyi başarmanıza yeteceği konusunda gerçekçi olmalısınız. Yine de başarıya ulaşma ihtimalinizi düşünmek yerine, bu hedefler hakkında ne kadar tutkulu ve onlarla ne kadar ilgili olduğunuzu düşünerek bir ile on arasında bir değerlendirme yapmanızı istiyoruz. Bu ayrım, işler zora girse bile, uğruna uzun süre dayanıklılık ve tahammül göstereceğiniz bir hedefe odaklanmanızı sağlayacaktır. Yani Homeros'a ilgi duymuyorsanız kendinize antik Yunanca öğrenmeyi hedef edinmeniz mantıklı olmaz. Tutku ve refah denen bu iki mercek, umuyoruz ki hedeflerinizi başka bir ışık altında incelemenize yardımcı olacaktır. Ana hedefinizin ne olması gerektiğine anında karar veremiyorsanız, uzun listenizi yakınlarınızla paylaşmanız mantıklı olabilir. Bazen eşiniz, restoranda sizin için daha kolay yemek seçebilir çünkü sizin ne yemekten hoşlanacağınız konusunda sizden daha fazla gözleme sahiptir. Aynı durum çoğu zaman, özellikle de işinizi değiştirmek ya da büyük bir projeye başlamak gibi önemli durumlarda, hayattaki hedefleriniz için de geçerli olacaktır.

Şimdi tek ve temel bir amacınız olduğuna göre, başarının nasıl göründüğü hakkında da net olmaya başlamanız gerekecek. Yani kendinize belirgin bir hedef belirlemeniz gerekiyor. Sayılamayacak kadar çok araştırma göstermektedir ki kilo vermek, işyerinde verimlilik, sigarayı bırakmak, oy vermek, kan bağışında bulunmak gibi çeşitli konularda bile, kesin bir hedef belirlemenin sizi istediğiniz sonuca ulaştırma ihtimali, yalnızca “elinizden geleni” yapmanızdan çok daha yüksektir33, 34, 35. Sorun ise bunun sandığımız kadar kolay olmamasıdır. Çoğumuz hedef belirlerken takdire şayan tercihlerde bulunsak da odaklanmakta yetersiz kalırız. “Kilo vermeye” ya da “Fransızca öğrenmeye” ant içsek de pratikte bunun ne anlama geleceği konusunda net olmayız. Listenizdeki bazı şeylerin bu hale dönüşmüş olması normaldir. Daha zinde olmak spor salonuna daha sık gitmek anlamına mı gelir? Ama ya spor salonuna gidip de zamanınızın çoğunu sauna ya da kafede geçiriyorsanız? Buradaki önemli nokta, başarıya ulaştığınızda bunu fark etmenize ve bu bağlamda nasıl bir gelişim gösterdiğinizi tespit etmenize (daha sonra da işleyeceğimiz üzere bu, geri bildirimin hayati bir parçasıdır) imkân tanıyan net bir hedef belirlemenizdir. Örneğin “on kilo vermek”, “on saatten kısa sürede bir maraton koşmak”, “ders notlarını yüzde beş oranında artırmak,” ya da “Fransızcayı, sözlüğe ihtiyaç duymaksızın bir gazete okuyabilecek kadar iyi öğrenmek” gibi bir hedef seçebilirsiniz. Böylece bu hedeflere ulaşıp ulaşmadığınızla ilgili çok az anlam karmaşası olacaktır. Halihazırda başarılı bir atlet ya da Fransızca konuşabilen biri olmadığınızı varsayarsak, bu hedeflerle ilgili önemli nokta insanı geliştirici nitelikte olmalarıdır. Bu bölümün başındaki Sarah örneğinde gördüğümüz üzere, hedef belirlemek yalnızca bir şeyi başaracağınızı söylemek üzerine kurulu olmamalıdır. Hedef belirlemeniz sayesinde eninde sonunda refah düzeyinizi artıracak ve zamanla daha başarılı olmayı istediğiniz zorlayıcı bir göreve odaklanmış olursunuz.

11Dunn, E., L. Aknin and N. Norton (2009), ‘Spending Money on Others Promotes Happiness’.
12Halpern, D. (2015), Inside the Nudge Unit: How Small Changes Can Make a Big Difference.
13Diener, E. (1984), ‘Subjective Well-being’; Layard, R. (2005), Happiness: Lessons from a New Science; Seligman, M. (2002), Authentic Happiness: Using the New Positive Psychology to Realize Your Potential for Lasting Fulfillment; Gilbert, D. T. (2007), Stumbling on Happiness. Daha geniş bir literatür incelemesi için Halpern, D. (2015), Inside the Nudge Unit: How Small Changes Can Make a Big Difference. Bölüm 9’a bakabilirsiniz.
14Halpern (2015), Inside the Nudge Unit.
15Dolan, P., T. Peasgood and M. White (2008), ‘Do We Really Know What Makes Us Happy? A Review of the Economic Literature on the Factors Associated with Subjective Wellbeing’.
16Aynı eser.
17Halpern (2015), Inside the Nudge Unit.
18Holt-Lunstad, J., T. Smith and J. Layton (2010), ‘Social Relationships and Mortality Risk: A Meta-analytic Review’. Cited in Halpern (2015), Inside the Nudge Unit.
19Dolan, Peasgood and White (2008), ‘Do we Really Know What Makes Us Happy?’
20Layard, R., A. Clark and C. Senik (2012), ‘The Causes of Happiness and Misery’, Chapter 3 of World Happiness Report.
21Australian Government (2012), ‘Benefits to Business: The Evidence for Investing in Worker Health and Wellbeing’.
22National Health Service (2015): ‘Exercise for Depression’.
23The New Economics Foundation (2008), ‘Five Ways to Wellbeing’.
24Huppert, New Economics Foundation (2008), ‘Five Ways to Wellbeing’de sözü geçer.
25Van Bovan, L. and T. Gilovich (2003), ‘To Do or to Have? That Is the Question’.
26New Economics Foundation (2008), ‘Five Ways to Wellbeing’.
27Greenfield, E. and N. Marks (2004), ‘Formal Volunteering as a Protective Factor for Older Adults’ Psychological Well-being’.
28Harvard Business Review, January–February issue (2012), ‘The Science Behind the Smile’. See also Gilbert, D. T. (2007), Stumbling on Happiness.
29The Behavioural Insights Team (2013), ‘Applying Behavioural Insights to Charitable Giving’.
30Soman, D. and M. Zhao (2011), ‘The Fewer the Better: The Number of Goals and Savings Behavior’.
31Aynı eser
32Emmons, R. and L. King (1988), ‘Conflict among Personal Strivings: Immediate and Long-term Implications for Psychological and Physical Wellbeing’.
33Locke, E. and G. Latham (2002), ‘Building a Practically Useful Theory of Goal Setting and Task Motivation: A 35-Year Odyssey’.
34Sheeran, P. (2002), ‘Intention–Behavior Relations: A Conceptual and Empirical Review’.
35Gollwitzer, P. and P. Sheeran (2002), ‘Implementation Intentions and Goal Attainment: A Meta Analysis of Effects and Processes’.