Turan İyilikten Yanadır

Tekst
0
Recenzje
Przeczytaj fragment
Oznacz jako przeczytane
Jak czytać książkę po zakupie
  • Czytaj tylko na LitRes "Czytaj!"
Czcionka:Mniejsze АаWiększe Aa

TÜRKÇÜLÜK ALLAH’IN EMRİDİR!

Türkçülük, Türk’ün, Türk boylarının birliğini, dirliğini, barış ve huzur içinde yaşamasını isteyen düşüncedir. Türkçülük, Türk olmayan toplumlarla düşman olmaya, onları yok etmeye değil Türk’ün yok olmasını önlemek için ortaya çıkmıştır. Türkçülüğün amacı Allah’ın buyruğuna uygun olarak Türk kavmini yüceltip bundan bütün dünya kavimlerinin faydalanmasını sağlamaktır. Başka kavimleri yok etmeyi amaçlamaz, onların da İla-yı Kelimetullah üzre olması için çaba sarf eder. Türkler yaratıldıklarından bu yana herhangi bir kavmi yok etmemiş, herhangi bir kültürü yeryüzünden kaldırıp yerine kendi kültürünü koymamıştır. Türkçülük ırkçılık değildir. Türkler tarihin hiçbir döneminde ırkçı olmamıştır. Türk kavmi nereden çıkmıştır? Bugün meseleye sadece dini inanç açısından bakalım:

Ey insanlar! Şüphe yok ki, biz sizi bir erkek ve bir dişiden yarattık ve birbirinizi tanımanız için sizi boylara ve kabilelere ayırdık. Allah katında en değerli olanınız, O’na karşı gelmekten en çok sakınanınızdır. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hakkıyla haberdar olandır (Hucurât 13).

Demek ki İslam’a göre insanlar Allah tarafından boylara ve kabilelere ayrılmış. Hangi boydan, kabileden olacağı insanın seçimi ve iradesiyle olmuyormuş. İnsanın en kıymetli olanı da “O’na karşı gelmekten en çok sakınan”mış.

“Ey iman edenler! Sizden kim dininden dönerse bilsin ki Allah öyle bir kavim getirecektir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı severler; müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı vakarlıdırlar; Allah yolunda cihat ederler ve hiç kimsenin kınamasından korkmazlar. İşte bu Allah’ın dilediğine verdiği bir lütfudur. Allah’ın lütfu geniştir; O, her şeyi bilir (Maide 54)

Müfessirler bu ayette kasdedilen kavmin kim veya kimler olduğu yolunda farklı fikirlere sahip olabilirler. Dilediğine verdiği bu geniş lütuftan son on asırda en çok Türklerin faydalandığı konusunda hiç kimsenin şüphesi olamaz. Türkler, İslam’la müşerref olduktan sonraki bütün asırlar boyunca başka hiçbir kavmin yapmadığı kadar “Allah yolunda cihat etmişler” bunu yaparken “hiç kimsenin kınamasından korkmamışlardır.” Türkler bu görevi o kadar hakkıyla yapmışlardır ki Batı’da son on asırda Müslümanlık ile Türklük birbirleriyle eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Son yedi asırda, Türkler yeryüzünde İslami-yetin neredeyse tek başına hizmetkârı olmuştur.

“Arap’ın Arap olmayana, Arap olmayanın Arap’a, beyazın siyaha, siyahın da beyaza hiçbir üstünlüğü yoktur. Allah katında üstünlük ancak takvâ iledir.”(Veda Hutbesi).

Peygamber efendimizin veda hutbesinde 120 bin kişiye evrensel hitabında dile getirdiği bu cümle, İslamın bütün insanlığı kapsayıcılığını çok açık bir şekilde göstermesi açısından önemlidir. Üstünlük “takva”da imiş. Buna sonra dönelim.

İstanbul mutlaka fethedilecektir. Onu fetheden komutan ne güzel komutan, o ordu ne güzel ordudur.”(Hadis)

Bu hadis “sahih” kabul ediliyor ve peygamberimiz gelmiş geçmiş en büyük Türk liderlerden birini ve onun kahraman Türk ordusunu övüyor. Peygamberimize soruldu:

–Ey Allah’ın Resulü, bir kişinin kendi kavmini sevmesi ırkçılık mıdır?

–Hayır, ancak kişi kavminin zulmüne yardımcı olursa, ırkçılık olur.

Allah’ın kavim kavim yarattığı insanların, kendi kavmini sevmesinden tabii ne olabileceği bu konuşmada son derece açık bir şekilde anlatılıyor. Cevapta ikinci ve muhteşem bir hüküm daha var “kavminin zulmüne ortak olanlar ırkçıdır.” “Kavminin zulmüne ortak olanlar?” aklınıza hızlı bir dünya turu attırın bakalım. Bu tur Türklere uğramaz.

Ulu Türk Atamız Bilge Kağan 1300 yıl önce kendinin ve soyunun özelliklerini kendi dili ve kendi yazısıyla taşa kazımış. Kazıdığı zaman Türk atalarımız Ötüken’de yaşıyorlarmış ve henüz İslam ile müşerref olmamışlar imiş.

“(Ben) semavi Tanrı’dan olmuş Türk Bilge Kağanım. Bu zamana ben hükmediyorum. Sözümü sonuna kadar dinleyin… Tanrı buyurduğu için, benim talihim olduğu için kağan oldum. Kağan olup yok yoksul milleti hep derleyip topladım. Yoksul milleti zenginleştirdim, az milleti çoğalttım…

Yukarıda mavi gök, aşağıda kara yer yaratıldığında ikisi arasında insanoğlu yaratılmış. İnsanoğlunun üzerine atalarım Bumin Kağan, İstemi Kağan hükümdar olmuş. Hükümdar olarak Türk milletinin devletini, yasalarını kurmuşlar ve düzenlemişler… Bilge kağan imişler, alp kağan imişler. Yöneticileri de elbette bilge imiş, alp imiş. Beyleri de halkı da doğru (dürüst ve âdil) imiş. Bu sebeple devleti öylece kurmuşlar; devleti kurup yasaları düzenlemişler… (Ercilasun, Türk Kağanlığı ve Türk Bengü Taşları)

Henüz İslamiyet’le müşerref olmayan Semavi Tanrı’nın yarattığı kimmiş? Türk’müş, bilgeymiş, kağanmış. Tanrı buyurduğu için öyleymiş. Talihliymiş, yoksulu zengin, azı çok etmiş. Kağanları Bilge imiş, yiğitmiş, beyleri dürüst ve adilmiş. İslam değillermiş ama Gök Tanrının buyruğuyla İslam gibi yaşıyorlarmış.

Asırlar geçmiş, 11. asırda Kaşgarlı Mahmut adında bir Türk Bilgesi bütün Türk illerini gezmiş, bütün Türk illerinin dilini, âdetini, kültürünü öğrenmiş. Bu bilgilerden Araplar da faydalansın diye eserini Arapça yazmış. Türk bilgesi Mahmut, İslam ilimlerine de vakıf olmuş. Türkler hakkında bildiklerini, duyduklarını 1074 yılında eserine yazmış:

“Gördüm ki: Yüce Tanrı, Türk burçlarında doğurdu devlet güneşini; onların ülkeleri etrafında döndürdü göklerin çemberini; ve onlara ad verdi Türk diye; ülkelerin idaresini verdi mülk diye; zamanın hakanları yaptı onları;… onları görevlendirdi halk üzre; onları kuvvetlendirdi hak üzre; aziz kıldı onlara yanaşanları ve idareleri altında çalışanları; onlar (Türkler) sayesinde muratlarına erdiler ve ayak takımının şerrinden esen oldular. Aklı olan herkes onlara katılmalı ve onların oklarından korunmalı. En iyi yol konuşmaktır onların dillerini; duyurabilmek için onlara ve meylettirebilmek için gönüllerini. Takımından ayrılıp Türklere sığındığı zaman bir düşman, güven verilip ona kurtarıldığı zaman korkularından; başkaları da sığınır onunla beraber ve üzerlerinden kalkmış olur tüm zarar. Peygamberimiz (s.a.) “Türk dilini öğreniniz, çünkü onların çok uzun sürecek saltanatları vardır.” buyurdu. Bu hadis doğru ise Türk dilini öğrenmek vaciptir; eğer doğru değilse, aklın gereği budur (DLT, Ercilasun-Akkoyunlu, 2014: 1).

“Benim bir ordum vardır; onları Türk diye adlandırdım ve doğuya yerleştirdim. Bir kavme kızdığım zaman onları (Türkleri) onlara musallat ederim. Bu, diğer bütün insanlara karşı, onlar için bir üstünlüktür. Çünkü onların adını bizzat O (c.a.) vermiş; onları en yüce ve yeryüzünde havası en güzel yere yerleştirmiş; onları kendi ordusu olarak adlandırmıştır. Bunun yanında onlar; güzellik, tatlılık, aydın yüzlülük, edep, yaşlılara hürmet ve riayet, ahde vefa, alçak gönüllülük, yiğitlik ve daha sayılamayacak birçok meziyeti hak etmişlerdir… ” (DLT Ercilasun-Akkoyunlu, 2014, 151)

İnsanlığıyla inancını, acısıyla sanatını birleştiren büyük dava adamı, büyük insan Mehmet Akif ne düşünüyordur Türklük, Türkçülük ve Türk’ün ordusu hakkında acaba:

ORDUNUN DUASI

Yılmam ölümden, yaradan, askerim/Orduma ‘Gazi’ dedi Peygamber’im/Bir dileğim var ölürüm isterim/Yurduma tek düşman ayak basmasın

Amin desin hep birden yiğitler/Allahu ekber gökten şehitler/Amin! Amin! Allahu ekber

Türk eriyiz silsilemiz kahraman/Müslümanız Hakk’a tapan Müslüman/Putları Allah tanıyanlar, aman/Mescidimin boynuna çan asmasın

Amin desin hep birden yiğitler/Allahu ekber gökten şehitler/Amin! Amin! Allahu ekber

Millet için etti mi ordum sefer/Kükremiş arslan kesilir her nefer/Döktüğü kandan göğe vursun zafer/Toprağa bir damlası boşa akmasın

Amin desin hep birden yiğitler/Allahu ekber gökten şehitler/Amin! Amin! Allahu ekber

Ey ulu Peygamberimiz nerdesin/Dinle minaremde öten gür sesin/Gel! Bana yar ol ki cihan titresin/Kimse dönüp süngüme yan bakmasın

Amin desin hep birden yiğitler/Allahu ekber gökten şehitler/Amin! Amin! Allahu ekber (Mehmet Akif)

Bir de büyük şairimiz Yahya Kemal’in kısa duasına bakalım:

“Şu kopan fırtına Türk ordusudur yâ Rabbi.

Senin uğrunda ölen ordu, budur yâ Rabbi.

Tâ ki yükselsin ezanlarla müeyyed nâmın,

Galib et, çünkü bu son ordusudur İslâm’ın.”(Yahya Kemal)

İslam’ın son ordusu, Hacı Bayram-ı Veli Hazretlerinin manevi ikliminde, bir Cuma günü Allah’a dua ederek yeni bir sefere çıktı. Bu seferde, son Türk Başbuğ’u Mustafa Kemal önderliğinde binlerce şehit vererek “İslam’ın son ordusu” galip geldi.

Allah kelamı Kuran-ı Kerim’den İslam Peygamberinin hadislerine, en büyük âlimlerden bugünkü “kaba softa ham yobaz”lara varıncaya kadar ortak olarak savunulan, inkâr edilemeyecek kadar açık bir hüküm var. İslam dininde üstünlük TAKVA iledir. Ne ola ki bu takva dedikleri?

En kısa açıklamasıyla; “Allah’a karşı gelmekten sakınma, dinin buyurduklarını yerine getirme yasak ettiklerinden kaçınma. Allah’a ve Peygamberine itaat etme, kötülükten kaçınıp iyiliğe yönelme, adalet, dürüstlük, sözde doğruluk, haramdan sakınma, güzel ahlak, birleştirme, merhamet…

Peki bu “takva” dedikleri bin yıldır, hatta üç bin yıldır hangi milletin özellikleri imiş?

Ben Türkçüyüm, Türkleri kendi kavmimden oldukları için seviyorum, kendi iradeleri dışında Türk yaratılmayanları da seviyorum. Bu Allah katında günah değil. Bizde bulunmayan bir kusurdan dolayı, kesin olmayan bir delille bizi günaha mahkȗm edenler, siz günaha girmiyor musunuz?

Rahat bırakın Türk ırkımı, yoksa Allah belanızı verecek.

TURAN’IN DİNİ

Turan Türk kültürünün uzandığı bütün yerleri birlik ve dirlik içinde hayal eden bir ülkünün adıdır. Elbette bir ülkünün, bir hayalin dini olmaz. Ancak bu ülküyü taşıyan insanların inancı vardır. Turan dar anlamıyla Türk soyundan olanları içine alır. Geniş anlamıyla Türk’ün tarih boyunca hükmettiği günümüzde farklı farklı ülkelerde, bölgelerde yaşayan, Türk soyundan olmayan insanları da içine alır. Bu bölgelerde Türk’e düşmanlık beslemeyen, düşmanlık besleyip bu düşmanlıklarından vazgeçenleri de Turan birliği içinde sayabiliriz.

 

Bugün yeryüzünde Türk soyundan gelen farklı ülkelerde yaşayan, gerçekçi ve yaklaşık bir tahminle, 230 milyon insan yaşamaktadır. Bu Türk soylu toplulukların yaklaşık % 98.5’i Müslümandır. Dolayısıyla biz Müslüman olmayanlardan bahsedelim. Çuvaşlar (1 milyon 600 bin) ve Gagauzlar (170 bin) Hristiyan; Sibirya’daki Saha (500 bin), Altay (70 Bin), Hakas (70 bin) ve bazı küçük topluluklar Şaman-Hristiyan; yine Güney Sibirya’daki Tuvalar (250 bin), Çin’deki çok az sayıdaki Salarlar Budist-Şamanist inancına sahiptir. Az sayıda Karaim (Karay) Türkleri Mu-sevidir. Yani Müslüman olmayan Türk soyluların toplamı 3 milyondan azdır. Bu da % 1.4’tan daha az bir rakama tekabül eder. Müslüman olanların da Doğu Türkistan’dan Balkanlara, Arnavutluk ve Bosna’ya uzanan farklı yaşanış biçimleri vardır. Bu yüzdendir ki Turan kardeşliğinde İslam’ın istediği farklılığı hoş görme düsturları kesinlikle daraltılmamalıdır. Müslüman olmayanları da hoş görmek zorunda olan Turan dünyasında Müslümanlar birbirlerine nasıl düşmanlıkla bakabilirler?

Kafkaslar’daki Bulgar Türkleri bir yana bırakılırsa Türklerin kitleler halinde Müslüman oluşları Türkistan coğrafyasındaki en doğu bölgeden Karahanlılar Hükümdarı Satuk Buğra Hanın, mezarı bugün Doğu Türkistan’daki Kâşgar yakınlarında Artuş’dadır, Müslüman oluşuyla onuncu asrın ortasında başlamış, Balkanlarda Müslüman Türklerin tesiriyle Boşnak ve Arnavutların Müslüman olmasıyla son bulmuştur. Boşnak ve Arnavutların Müslüman oluşları Türklerin tarihlerindeki en büyük kültür etkisidir. Türklerin kılıç zoruyla Müslüman ettiği herhangi bir topluluk yoktur. Bundan sonra da olmayacaktır. Gönüle girme yoluyla benimsetmeyi amaçlayan Müslümanlık barış ve huzur içinde kabul edilen yerlerde daha doğru bir şekilde yaşanmaktadır. Peygamberimizin ölümünden sonra, Hz. Ali ile Muaviye’nin çatışmasından günümüze, iktidar mücadelesi için zor kullanılarak kendi inancını karşıdakine kabul ettirme çabası düşmanlık, kan ve gözyaşından başka bir şey getirmemiştir.

Anadolu’nun Müslüman oluşunda en büyük etkinin, Ahmet Yesevi’nin müritleri, Horasan Erenlerinden olduğu söylenir. Yunus Emre’nin de yetiştiği tekkelerdeki İslam felsefesi Allah rızası için dünyadan geçmeyi, onun rızası için insana, canlıya hizmet etmeyi amaçlayarak Anadolu’da yayılmıştır. Bu yayılma 20. yüzyılın ortalarına kadar da sürmüştür. Mesela benim köyüm Helete’de Müslüman Türkmenler Orta Asya’dan getirdikleri şamanik inançları İslamlığa karıştırarak yaşarlarken 1940-50’li yıllarda köye gelen birkaç imamın şahsi gayretleri sonucu abdest almayı, namaz dualarını ve namaz kılmayı öğrenmişlerdir. Anadolu göçer insanlarının bu Müslümanlık gelişimi yüzyıllara dayanırken Merkezî Asya’da, büyük Türkistan’da gelenekle Müslümanlığın meczedilmiş halinin yaşanması gümüzde de devam etmektedir. Gündelik ibadet için gerekli duaları dahi bilmeyen bir Türkistanlı “Amin” demeden sofradan kalkmaz. Beş vakit namazını kılanların çok az olduğu bölgelerde vacip olan bayram namazlarının kılınışı “ıydgah”larda yüz bin kişilik cemaatlerle yapılır. Maturidi, Selefi, Hanifi, Şafi, Hanbeli gibi mezhep ve öğretilerin halk arasında adları dahi bilinmez. Bozkırdaki Türk için Tanrı avuçlarını yukarı açıp ona sesini duyuracağı kadar yakındaki aydınlık göktedir. Samimi yüreğinden çıkan kendi diliyle söylediği sözleri, O mutlaka işitir.

Turan coğrafyasının komşuları olan Ukrayna, Bulgaristan, Kafkaslardaki bazı toplulukların Hristiyanlık inançlarına ne diyeceğiz? Turan’ın amacı dünyayı Müslüman etmek, insanları İslam’a çağırmak değildir. Turan, bütün inançların hoşgörü içinde yaşandığı demokratik bir yapıdır. Bütün Müslümanlar, İslam’ı hakkıyla yaşarlarsa bu çağrı en kuvvetli biçimiyle yapılmış olur. Sen Müslümansın, Müslüman gibi yaşamıyorsun sana ne elin Hırıstiyanlığından, Şamanlığından. Müslümanlar kendileri olurlarsa en büyük tebliğci olarak yeryüzünde yaşayacaklarından başka bir şey yapmalarına gerek kalmayacaktır. Elbette bizim gibi inanmayanı, bizim gibi düşünmeyeni öldürme, yok etme, savaşma yetkisini hiç kimse bize vermiyor. Kendi inancımızın kaim olmasını istiyorsak bizim vazifemiz onu en doğru şekliyle yaşamaktır. Turan’ın, Türklerin ve bütün İslam âleminin en büyük hatası kendi kusurlarını, kendi yanlışlarını düzeltip doğru yaşamak yerine kusuru hep düşmanlarda aramasıdır. En büyük düşman içimizdedir, nefsimizdir. Her Müslümanın nefsini yendiği İslam (barış içinde bulunmak) üzre olduğu bir dünyanın hangi kuvvet karşısında durabilir?

Bu hayal ettiğim dünya mümkün mü? Mümkündür. Mümkün olmasa da bizim vazifemiz karıncayı örnek almaktır. Kısacık ömrümüzde doğruluk üzre olacağız, Turan için çalışacağız. Herkes bilmelidir ki Turan’ın amacı dünyayı iyileştirmek, güzelleştirmektir.

TURAN DÜNYASI

Turan dünyası kimleri içine alır?

Turancılık Macaristan’da Ural-Altay kavimlerinin birliğini sağlama fikri olarak 19. asırda ortaya çıkmıştır. Türkistan’ın Rusya tarafından işgaliyle Türk kökenli aydınlar Avrupa’nın çeşitli yerlerine dağılmışlar, özellikle Paris’e gidenler Fransa ihtilalinden etkilenmişlerdir. Bunlardan Hüseyinzade Ali ve Yusuf Akçura hem Türkiye’de Turancılık fikrinin gelişiminde rol oynamışlar hem de Ziya Gökalp’in Turancılık fikrini etkilemişlerdir. Başlangıçta Ural-Altay kavimler birliğini savunan Turan fikri daha sonra Türk Boylarının birliği şekline evrilmiştir. Bugün Turan hedefi hangi milletleri içine almaktadır?

Bugün de Turan’ın çekirdeğini, merkezini Türk boyları oluşturur. Tarihi olarak Türklerin ataları olarak bilinen Batı Hunlarının torunları olan bugünkü Macarlar, Adları Türkçe olmasına karşılık Slavlarla karışarak erimiş Bulgarlar, yine tarihi olarak kimi Altay dil teorisyenleri tarafından Türklerle aynı kökten geldikleri düşünülen Moğollar, Tunguzlar, Koreliler ve Japonlar da bu birlik içinde mülahaza edilebilir mi?

Turan’ın dilde birlik fikri Türk boyları arasında her boyun kendi şive zenginliğini koruması kaydıyla gerçekleşebilir bir hedeftir. Türk dili konuşmayan akraba topluluklar bu hedefin dışında kalır. Tarihi olarak kültür yakınlıkları Türkçe konuşmayan toplulukları da içine alır. Türk boylarının kendi aralarında kuracağı işbirliği teşkilatına Türk boylarından olmayan yukarıda adı geçen topluluklar da dahil edilirler. Tarihi olarak bağlarımız bulunan fakat farklı ırklardan olan İran, Ukrayna, Romanya, Balkan Ülkeleri ve isteyen Akdeniz Çevresindeki İslam ülkeleri Turan işbirliği teşkilatını üyeleri olabilirler.

Turan çekirdeğinde öncelik birbirlerine sınır komşusu olan her Türk boyunun bu sınırları mümkün olduğunca gevşetmesi, ticarette serbestliği en yüksek seviyede tutmasıdır. Turan coğrafyasının genişliği içinde, bulunduğu nüfustan çok fazlasını besleyebilecek verimli topraklara sahiptir. İlk hedef kendine yeterli tarımsal ve hayvansal gıdayı fazlasıyla üretmektir. Çünkü kriz anlarında en önemli şey insanların karınlarını doyurabilmektir. 20. asırda Kazakistan başta olmak üzere milyonlarca insanımız açlıktan ölmüştür. Kendine yeterli gıda üretimi yapılırken en önemli mesele bu üretimin dünyayı yok eden, insanı hasta eden kimyasallardan uzak bir şekilde yapılmasıdır. İnsanoğlu dünya iklimini değiştirirken kendini, kendi yaşama alanını yok etmektedir. Başta Aral Gölü olmak üzere su kaynaklarını kurutmuş, kurutmaya devam etmektedir.

Turan coğrafyası Rusya ve Ruslar ile asırlardır iç içedir. “Rus kültürünü kazarsanız altından Tatar çıkar” anlayışı yaygındır. Son bin yılda Türk Kıpçak-Kuman boyları Karadeniz’in kuzeyinde at oynatmıştır. Bugünkü Ukraynalıların giydikleri milli gömlekleri ile Doğu Türkistan’daki Uygurlarınki aynıdır. Putin’in atalarının Kuman-Kıpçakları yenerek kimlik kazandığını ifade etmesi doğrudur. Sibirya’nın doğusundan Avrupa içlerine bugünkü Rusya sınırları tarihte Ruslardan daha çok Türklerin (TatarlarınKıpçakların-Kumanların- Hunların-Bulgarların) yurdu olmuştur. Turan ülküsü son beş asırdaki Rus yayılmasını akılcı bir şekilde tahlil eder. Amaç eski Türk yurtlarında Turan kültürünün yeniden hâkim olmasını sağlamaktır. Bunun için Kafkaslar, Ukrayna, Romanya, Bulgaristan ülkeleriyle çok sıkı ticari ilişkiler geliştirilir. Ruslarla savaşmaktan kaçınmak gerekir. Barış zamanlarında Turan kültürünün Rus kültürüne daha baskın geldiği görülmüştür. Tarihte beş asırdan fazla bir süredir Rus idaresinde bulunmasına karşılık Türk kültürü direnç gösterebilmiştir. Zaman içerisinde Turan hâkimiyetiyle bu kültürün yeniden yaşanması sağlanacaktır.

Milattan önceki bin yılda atalarımız Hunların tarihi Çin ile savaşmakla geçmiştir. Çin içlerine giden boylarımız eriyip kendi kimliklerini kaybetmiştir, Çinlileşmiştir. Çinlilerle ilişkilerimizde onlara yakın olduğumuz zamanlarda hep kaybettik. (Bugün de durmadan konuştuğumuz ticaret alış-verişimizde yılda en az 20 milyar dolar zarar ediyoruz.) Çin, Doğu Türkistan’ı Uygur canlarımızı faşist uygulamalarıyla yok ederek tam kendi toprağı yapmaya çalışıyor. Çünkü orada Türkler olduğu sürece bu mümkün olmayacak. Son on yıllarda bir yol-bir kuşak projesi ile taktik değişikliğine de gitti. Yol ve ticaretle sınırları dışına taşmaya, kendi sınırları dışındaki bölgeleri de sömürgesi hâline getirmeye çalışıyor. Bunun için en yakın, sınırındaki hedef Turan illeri, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan’dır. Bu yüzden Turan yurdunun ezeli ve ebedi düşmanı Çin’dir. Çin’in dışarıya nüfus ihracı bu düşmanlığın kalıcı ve tehlikeli olmasını gösterir en büyük tehlikedir. Turan Çin’in zulüm ve işgaline karşı kurulacak “Türk Birliğidir” de denilebilir.

Amerika; Vietnam, Afganistan, Irak, Suriye başta olmak üzere gittiği her yerin içine edip çıkmıştır. Kan, gözyaşı, kargaşa, terör, ayrılık bırakmıştır gittiği yerlere. Afganistan’ın, Irak’ın ve Suriye’nin bugünkü durumlarına bakarak ne dediğimi anlayabilirsiniz. Turan Birliği dünyaya tek başına nizam verme ülküsü olduğundan elbette dünyanın baş belası Amerika’ya iyi gözle bakmaz. Amerika Çin’e karşı çıkıyor buna ne diyeceğiz? Bunu başka bir yazı konusu yapacağız konu dağıldı çünkü.

Yeryüzündeki ülkeler içinde Turan Birliğinin en yakın işbirliği yapması gereken ülke Japonya’dır. Japonya ile çıkarlarımızın çatıştığı herhangi bir alan yoktur. Aksine işbirliğinden karşılıklı çok faydalar sağlayabiliriz. En başta Çin emperyalizmine karşı sıkı bir ortaklık kurabiliriz. Japonya hem tarihin derinliklerinde ortak kültür değerlerimizin bulunduğu hem de günümüz dünyasının üçüncü en büyük ekonomisine sahip ülkesidir. Diğer güçlü ülkelere göre daha ahlaklıdır. Turanın geniş bozkırlarıyla Japonya’nın teknolojik gücünü birleştirmekten Turan illerinde ve komşularında daha müreffeh topluluklar ve daha mutlu insanlar çıkabilir.

Turan Birliğinin dünyadaki diğer işbirliği örgütlerinden farkı ne olacak?

Diğer işbirliği örgütleri zenginlerin fakirleri sömürdüğü emperyalist, kapitalist sistemler üzerine kuruludur. Bazıları insan hak ve özgürlüklerinin kısıtlandığı sosyalist düzen üzerine kuruludur. Turan Birliği iyilikten yana olacak. İnsan denen canlının, barış, huzur, eşitlik içinde güvenli bir şekilde yaşamasını sağlayacak. En temel prensibi dayanışma-yardımlaşma olacak. Dünyayı yok ederek zenginleşen değil, dünya ile barış içinde yaşayan insanlar coğrafyası olacak. Başkalarını sömüren, tabii kaynaklarını alan değil veren, yardım eden teşkilatların, insanların hâkim olduğu adil bir ülke, birlik olacak Turan. Bunu Türk’ün genlerinden getirdiği adil yönetme alışkanlığını yeniden dirilterek gerçekleştirecek. Turan iyilikten yana olacak.

Tanrı Türk’e Yar Olsun, Turan Eller Var Olsun.

To koniec darmowego fragmentu. Czy chcesz czytać dalej?