Kısmet Koyu

Tekst
0
Recenzje
Przeczytaj fragment
Oznacz jako przeczytane
Czcionka:Mniejsze АаWiększe Aa

BÖLÜM DÖRT

Nicholas, Holly ile konuşurken büyük bir pot kırmıştı. Genç kadınla zaman geçirmek istiyordu. Bu sebeple Hoş Tesadüfler Yolu günü sonlandırıncaya kadar beklemeye karar verdi. Çalışma saatleri dükkânın camında yazıyordu. Saat beşten sonra açık olmayacaklardı. Bu da öldürmesi için birkaç saatlik zamanı olduğu anlamına geliyordu. Genç adam bu zamanı akıllıca kullanmalıydı. Yerel çiçekçi dükkânına giderek genç kadını tanıyıp tanımadıklarını sordu. Tabii ki onu tanıyorlardı. Gabriel haklıydı. Kasaba Strange ailesinin üyeleriyle doluydu. Holly’nin ailesinden oldukları için genç kadının en sevdiği çiçekleri bulup, onlardan birkaç demet sipariş etmesi çok kolay oldu. Daha sonra bir şişe şarap için Üzüm Aromaları dükkânına gitti. Şansı burada da yaver gitti ve genç kadının en beğendiklerinden satın aldı. Cadı Kazanı’na giderek Holly'nin kuzeni Esmeralda ile birlikte kahve dükkânının sahibi olan Tristan Scott ile bir anlaşma yaptı. Cadı Kazanı, Hoş Tesadüfler Yolu kapanmadan bir saat önce günü sonlandırıyordu. Genç adam kahve dükkânını özel olarak kullanmak üzere bir ödeme yaptı. Nicholas, genç kadına sürpriz yapmak için her şeyi ayarlamıştı. Tek ihtiyacı olan onu buraya getirecek birini bulmasıydı. Bu yardım çok şaşırtıcı birinden geldi.

“Hoş Tesadüflere uğrar ve ona Esmeralda’nın yardıma ihtiyacı olduğunu söylerim.” Tristan, Nicholas’a göz kırptı. “Konu Strange ailesinin kadınlarına geldiğinde, alabildiğin tüm yardımı alman gerekir. Esme günün geri kalanı için çoktan dükkândan ayrıldı. Sonrası için ateşli bir randevusu var.”

“Bu randevu seni rahatsız mı ediyor?” diye sordu Nicholas.

“Hayır” diyerek başını salladı Tristan. “Biz sadece arkadaşız. Kalbim bir başka Strange kadınına ait. Bir gün o geri dönecek. Her zaman dönerler.”

Nicholas kaşlarını çattı. “Nasıl bu kadar emin olabilirsin?”

“Bu kasaba onları çağırır. Bu her neyse hep aynı şeyi yaparlar. Bunu tam olarak açıklayamıyorum.” Bir anlığına sustu ve sonra devam etti, “Bir sihir gibi. Her şey olabilir, hem de en beklemediğin anda. Aşk böceğinin burada kaç kişinin üzerine konduğunu bir bilsen? Kasaba sanki sevgilileri bir araya getirmek için yaratılmış gibi.” Genç adam kafasını salladı, “Belki bu sadece benim hüsnü kuruntumdur. Buna inanmak zorundayım, yoksa sevdiğimi sonsuza kadar kaybederim.”

“O kim?” Bu kişinin Holly olduğunu düşünmedi genç adam, aksi halde Tristan ona yardımcı olmazdı. Nicholas geçen birkaç saat içerisinde birden fazla Strange kadını ile tanışmıştı. Hiçbiri Tristan’ın aşkı olamazdı. Hepsinin kasabada kendi iş yerleri vardı. Aşık olduğu kadın kasabadan arkasına bakmadan ayrılmış gibi konuşmuştu Tristan.

“Holly’nin ikiz kız kardeşi Sage.”

Bu cevapta Nicholas’ı rahatsız eden bir şey vardı. Eğer Sage’i elde edemez ise Holly’nin dikkatini çekmeye çalışabilir miydi? Eğer ikizlerse… “Nereye gitti?”

“Büyük şehirde bir organizasyon planlama şirketi var. Orada kendi adını duyurmaya çalışıyor. Sage, Kısmet Koyu kasabasına damgasını vurmak istemeyen tek Strange ailesi üyesi. Onlarla ortak olan tek yanı saçlarının rengi. Başka hiçbir şeyi benzemez.”

“O ve Holly birbirlerine benzemiyor mu?”

Tristan kafasını salladı. “Hayır, çift yumurta ikizi değiller.”

Bir sebeple Nicholas’ın içi rahatladı. Holly’i tamamen kendine istiyordu ve onun başka birine benzediği düşüncesi hiç hoşuna gitmemişti. Sahiplenme düşüncesi kafasında şekillenirken, kaşlarını çattı. O anda Holly ile ilgili aklına tek bir kelime vardı. Benim.

“Bana çok yardımcı oldun. Teşekkür ederim.”

“Önemli değil.” Tristan kasayı kapatıp, her şeyi toparlayıp düzenledi. Nicholas’a bir tomar anahtar verdi. “İşin bittiğinde, dükkânı kapadığından emin ol. Anahtarları Holly’e ver. Onları Hoş Tesadüflerden alırım. Yarın dükkânı Esmeralda açacak, bu yüzden anahtarlara yarına kadar ihtiyacım yok.”

Nicholas şimdiye kadar karşısındakine bu kadar güvenen insanlarla karşılaşmamıştı. Belki bu küçük kasaba hayatına özgü bir şeydi... Tristan onu neredeyse hiç tanımıyordu ama ona dükkânın anahtarlarını veriyordu. Neden tamamen yabancı birine bunu yapıyordu ki? “Bana güvenebilirsin.”

“Biliyorum.” dedi esrarengiz bir sesle. “Aksi halde, yardımımı istediğin anda seni dışarı atardım. Dediğim gibi… Kısmet sihirli bir yerdir. Bunu göreceksin.”

Bu sözlerle Tristan, Cadı Kazanı’ndan çıktı ve Holly'yi beklemesi için Nicholas'ı yalnız bıraktı. Genç kadının sürprizden hoşlanmasını ve daha önceki kabalığı için onu affetmesini umuyordu. Nicholas, nadiren dürtüleriyle hareket ederdi, ama Holly onun bir şeyler istemesine neden olmuştu. Genç kadını istiyordu.

BÖLÜM BEŞ

Tristan genç kadından Cadı Kazanı’na uğramasını istemişti. Esmeralda’nın ne için ona ihtiyacı olabilirdi ki? Holly bu suratsız halinden hiç memnun değildi. Tek istediği evine gitmek ve kanepesinde kıvrılıp uyumaktı. Kakao Tadımı büyük bir başarıyla sonuçlanmıştı. Hangi dükkânın en iyi kakaoya sahip olduğuna ilişkin oylama sonuçları haftanın ilerleyen günlerinde açıklanacaktı. Belki akşam yemeği için Esmeralda ona katılmak isteyebilirdi. Holly, Nicholas’ın davetini kabul etmeliydi. Eğer ona dostça davranmış olsaydı, belki genç adam onu akşam yemeğine davet edebilirdi. Genç adam istediğinde Hoş Tesadüfler dükkânından ayrılamamış olabilirdi, ama tüm akşamı boştu.

Holly içini çekti ve Cadı Kazanı dükkânının kapsını iterek içeri girdi. Dükkânın içi küçük beyaz ışıklarla süslenmişti. Sonunda Tristan ve Esmeralda Noel süslerini asmaya karar vermişti anlaşılan. Dükkânın daha eğlenceli gözükmesi için yaklaşık bir haftadır onları bu konuda taciz ediyordu. Dükkândaki diğer ışıklar kapalıydı. Sadece küçük ışıklar etrafı aydınlatıyordu. Genç kadın “Esme!” diye seslendi. Cevap yoktu. Holly, dükkânın içerisine doğru ilerlerken önüne çıkan büyük gölgeyi görünce bağırdı.

“Seni korkutmak istememiştim.” Nicholas genç kadına daha da yaklaştı. “Bunun güzel bir sürpriz olmasını istemiştim.”

Tristan ve kuzeni ona oyun mu oynamıştı? Nicholas’a ilgi duyduğunu nereden bilebilirlerdi ki? Aslında önemli değildi, ama ilk karşılaştıklarında bunu onlara soracaktı. Akşamı Nicholas ile geçirmeyi istemişti ve işte şimdi gerçekleşiyordu. Asıl soru, bu arzusunu genç adama ne kadar belli etmek istediğiydi. “Sorun değil. Kuzenim Esmeralda’yı görmeyi beklerken seni görmek şaşırtıcı oldu.”

“Beni affet.” dedi genç adam. “Seni yeniden görmem gerekiyordu ve bu da iyi bir fikir gibi gelmişti.”

Holly genç adamın neler yaptığına acele etmeden baktı. Masaların bir tanesinin ortasında yer alan vazo içinde en sevdiği pembe ve beyaz zambaklar vardı. Onların yanında iki boş kadeh ile bir şişe beyaz Riesling şarabı duruyordu. İki tabağın üzerinde muhtemelen yemeği sıcak tutmak üzere konulmuş örtüler vardı. Genç adam en sevdiği şeyleri bulduğuna göre, en sevdiği yemeği yeme şansı çok yüksekti. Holly ilgisini genç adama yöneltti. Nicholas, kahve lekesi içerisindeki gömleğini değiştirmiş ve yerine gözlerinden daha açık mavi bir gömlek giymişti. Kravatı, gözlerine tamamen uyuyordu. Koyu renk takımı onu o kadar zarif gösteriyordu ki, kendini onun kollarına atmak istedi.

Genç adam bir kaşını kaldırarak “Ne diyorsun? Gördüklerini beğendin mi?” dedi.

Genç kadının dudakları çapkın bir gülümsemeyle kıvrıldı. “Şimdilik, evet.” Holly mantosunu çıkartıp bir askıya astıktan sonra genç adama döndü, “Bana akşam yemeği için neyi hazırlattığını söyledikten sonra, her şeyin mükemmel olup olmadığına karar vereceğim.”

“Tam buğday makarnalı, Marsala şarabı soslu tavuk.” Genç kadının anında ağzı sulanmaya başladı. Genç adam en sevdiği yemeği keşfetmişti. Nicholas, mükemmel bir adam gibi görünmeye başlamıştı ve bu genç kadını biraz ürkütüyordu.

“Bunları...”

“Nasıl ayarladın?” diye cümleyi tamamladı genç adam. “Ailen oldukça yardımcı oldu. Belki de onlarla, çok iyi tanımadıkları insanlarla bir şeyler paylaşmanın tehlikelerini konuşmalısın.

Hepsinin ona yardımcı olmasının tek bir nedeni olabilirdi. Kısmet Koyu büyüsü yine iş başındaydı. Birbirleriyle ilk karşılaştıklarında Nicholas kaba ve hırçındı. Kasabanın adı tesadüfen Kısmet değildi. Kurucuları, genç kadının ataları kadere inanmışlardı. Gemileri batarken yara almadan koya ulaşıp, kurtulmuşlardı. O andan sonra bölge büyülü olarak kabul görmüştü ve bu büyünün getirdiği şeylerden biri de aşktı. Ruh ikizini bulmaktan daha fazla kaderle ilgili bir şeydi ve bir kez gerçek aşkınızla yollarınız kesiştiğinde, bu asla inkâr edilemezdi. İşte bu sebeple Ivy her zaman melankoli içerisindeydi. Gabriel onun içindi. O olmadan genç kadının bir parçası kayıptı. Peki ya Nicholas Holly’nin diğer yarısı mıydı? Ailesi buna inanmış gibiydi ve Holly de inanmaya başlıyordu. İnkâr edemeyeceği şekilde genç adama doğru çekilmeye başladığını hissediyordu. Genç kadını bu kadar hevesle takip ettiğine göre, genç adam da biraz hissetmiş olmalıydı.

“Strange ailesi her zaman içgüdülerine güvenir. Doğru olduğuna inanmamış olsalardı, yardımcı olmazlardı.” Kader ve büyü hakkında konuşarak genç adamı korkutmak istemiyordu. Ama Holly karar vermeden önce bir şey yapmak istiyordu. Genç adama yaklaştı ve kollarını boynuna doladı. “Öp beni.” dedi.

Nicholas’a ikinci defa söylemeye gerek yoktu. Öne doğru eğildi ve dudaklarını genç kadının dudaklarına bastırdı. Genç kadının düşündüğü sihir etraflarını sararken, öpüşmenin derinleşmesini sağlayan bir fitil de ateşlenmişti. Genç adamın dili diline değdiğinde, tarçın ve çikolata tadı içine doldu. Genç kadının kakaosunun iki ana malzemesi… Holly, arzuyla inlerken, çırılçıplak kalıp her yönden uyumlu olup olmadıklarını görmek istiyordu. Ama yine de kendini geri çekti. Genç adamla bu kadar yakın olmak için çok erkendi. Holly, pişman olabileceği bir yola girmeden önce bir adım geri attı.

 

“Bu…”

“Biliyorum.” dedi genç kadın.

Genç adam kafasını salladı. “Seninle daha fazlasını istiyorum.”

Holly genç adama gülümsedi ve ortamı biraz yumuşattı. Nicholas, onun için kendi mutluluğundan daha önemli hale gelebilirdi. Onun mutluluğu olabilirdi. Kız kardeşi Ivy’i aklında tutarak dikkatli davranıyordu. “Bunun ne olduğunu anlamak için zaman istiyorum. Sen şehirde yaşarken bu ilişkiyi nasıl sürdürebiliriz ki?”

“Bilmiyorum” diye dürüstçe cevap verdi genç adam. “Ama sen de istersen denemek istiyorum.”

Holly başıyla onayladı. “İstiyorum.”

Nicholas genç kadını yeniden kolları arasına aldı ve sıkıca onu tuttu. “Gabriel ile kasabaya geldiğimde seni bulacağım hiç aklıma gelmezdi, ama burada olduğum için mutluyum. Gabriel’e onunla birlikte gitmek istemediğimi söyleyeceğim. Tatil boyunca Kısmet Koyu’nda kalacağım. Gerisini zamanı geldiğinde çözümleyeceğiz.”

Holly genç adama sarıldı ve gözlerini kapattı. En büyük dileği gerçekleşmişti ve onu çarçur etmeyecekti. Hikâyeler bir yerden başlamalıydı ve bu hikâye genç kadın ile Nicholas’ın Bir Noel Günüydü...

Yeni Yıl İtirafı

BİRİNCİ BÖLÜM

Üzerindeki deri ceketi hiç yokmuşçasına hissettiren soğuk rüzgâr Nash King’in üstüne doğru esiyordu. Genç adam neredeyse buz tutmuş uzuvlarına bir parça sıcaklık verebilmek için ellerini ovuşturdu. Gideceği yer çok uzakta değildi. Birkaç adım sonrasında Üzüm Aromaları Şaraphanesine ulaşacak ve hayatının aşkı Leilia Strange ile güzel anlar geçiriyor olacaktı.

İlkokuldan beri çok iyi arkadaşlardı. Nash onu her zaman sevmişti, ancak o, genç adamı her zaman arkadaşı olarak görmüştü. Bazı günler bu konu genç adamı çok daha fazla rahatsız ediyordu. Diğer zamanlarda ise genç kadının hayatının bir parçası olduğu için minnettardı. Ama bugün, sonunda, onu sevdiğini açıklayacak kadar cesur olmak niyetindeydi.

Şaraphanenin kapısını iterek içeri girdi. Nash, Leilia ve kızkardeşi Caprecia ile birlikte şaraphane içine yaptıkları tasarımı çok beğeniyordu. Şaraplar, türüne göre sıralanmış ve mağaza içerisine dağılmış raflara yerleştirilmişti. Hatta çeşitli peynirlerin, krakerlerin ve ekmeklerin sunulduğu bir bölüm dahi vardı. Hem rahat hem de davetkârdı. Şehrin dışında, diğer kız kardeşleri Ophelia ile birlikte bir bağları vardı. Hepsi bağda çalışırken, Ophelia şaraphane ile ilgilenmemeyi seçmişti. Genç kadın, kuzeni Amadea ile Kader Çiçekleri’nde çalışmayı tercih etmişti. Strange Ailesi kasabadaki işletmeler ve faaliyetleri ile çok içli dışlıydı. Kasabayı iki yüz yıl önce kuranlar onların atalarıydı.

Nash, Leilia’yı bulmak ümidiyle şaraphanenin iç kısımına, arka taraftaki tezgâha doğru ilerledi. Ziyareti için iyi bir bahanesi olmasa dahi, şaraphaneye o kadar sık geldiği için ne Caprecia ne de Leilia onun varlığını sorgulamazdı. Genç adam köşeyi dönmek üzereyken genç kadını gördü. Uzun siyah bukleleri omuzlarına muhteşem dalgalarla dökülüyordu. Durduğu yerden genç kadının gözlerini görmüyordu, ama görmesine de gerek yoktu. Onun kobalt mavisi gözleri genç adamın hafızasında taptazeydi. Leilia hakkında her şey genç adamın hafızasındaydı. İstese, ki bunu kesinlikle istemiyordu, genç kadını unutamazdı. Aralarındaki mesafeyi kapatıp, genç kadın ile konuşmalıydı. Nash tam da bunu yapmak üzereyken arka odadan Caprecia çıkıp Leilia’ya omuzuyla hafifçe vurdu.

“Hâlâ burada ne yapıyorsun?” diye sordu Caprecia. “Eve git ve randevun için hazırlan.”

Nash olduğu yerde donup kalmıştı. Ne randevusu? Leilia, ona yeni yıl için planları olduğundan hiç bahsetmemişti. Birbirlerine her şeyi söylediklerini düşünürdü... Neler olduğunu anlamanın çok kolay bir yolu vardı. Yapması gereken tek şey genç kadının yanına gidip konuşmaya başlamaktı. Arkası çorap söküğü gibi gelirdi. Ama ayaklarını hareket ettiremiyordu ve kalbinden yayılan acı neredeyse dayanılmaz bir haldeydi.

“Daha çok vakit var.” diye kayıtsızca cevap verdi Leilia. Nash geldiğinde ilgilendiği şey her neyse dikkatini ona vermeye devam etti. “Çıkmadan önce envanteri bitirmem gerekiyor. Moscato şarabı ve pembe şampanyamız kalmadı.” Genç kadın bileğindeki saate bakarak iç geçirdi. “Bu yılın en yoğun günlerinden biri. Percival’a evet derken acaba ne düşünüyordum?”

“Çünkü hâlâ Bay Doğru’yu arıyorsun.” Caprecia göz kırptı. “Ne yaptığımı gördün mü?”

Leilia kafasını kaldırıp genç kadına dik dik baktı. “Evet. Evet. Gördüm.” Genç kadın Caprecia’nın ima ettiği şeyden memnun olmuş gibi değildi, ama bunun Nash için hiçbir anlamı yoktu. Genç adam Leilia’nın tek aşkı olmak istiyordu. “Orada dur. Bundan sonra söyleyeceğin tek şey ‘parlak zırhlı şövalyem ile birlikte gitmek istiyorum’ olacak.” Leilia gözlerini devirdi. “Bu dedikoduları ben de duydum. Üç arkadaşa verilen üç şövalyeler lakabı. Anneleri bu isimleri koyarken ne düşünüyordu acaba?”

“Bilemiyorum.” dedi Caprecia omuzlarını silkerek. “Belki de gerçek Yuvarlak Masa Şövalyeleri kadar cesur olmalarını umuyorlardı. Lancelot ve Galahad eksik aslında. Oğullarına bu adları verecek başka zavallı bulamamışlar herhalde." Genç kadın duraladı ve eliyle çenesine dokundu. “Tristan hâlâ Sage’in yasını tutuyor. Bu durumda geriye Percival ve Gawain kalıyor. Eğer Gawain’i Hollywood'un cazibesinden uzaklaştırabilirsen elbette. Şimdi düşünüyorum da gerçekten geriye sadece Percival kalıyor. Yani onu, kendine istiyorsun” Genç kadın kaşlarını yukarı doğru kaldırmıştı. “Sence şansınız ne? Çok yakışıklı bir adam.”

Nash sohbetlerini daha fazla dinlemeye tahammül edemedi. Dalgın bir şekilde ellerini ceplerine soktu. Haklarında konuştukları bu üç adam lisede onunla acımasızca dalga geçerlerdi. Mezun olalı dört sene olmasına rağmen o hatıralardan kurtulmak kolay olmamıştı. Şimdi çok daha iyi ilişkileri vardı ama Nash, ona yaptıklarını asla unutmayacaktı.

Gitmek üzere döndü ama geç kalmıştı. “Nash!” diye seslendi Leilia. Kulağına müzikmiş gibi gelen genç kadının sesinde, bir mutluluk vardı. “Buraya gel. Denemen için yeni bir şarabım var.”

Nash ellerini ceplerinden çıkarttı ve genç kadına doğru yürüdü. Leilia ile ilgili hiçbir şeyi geri çeviremezdi. “Öyle mi?” Tezgâha doğru yaslandı. “Bunu içtiğime pişman olacak mıyım?”

“Elbette hayır.” Genç adamın omzuna yavaşça vurdu. “Seni hiç yanılttı mı?”

“Şimdiye kadar hayır, ama daha çok genciz.” Dudakları büyük bir gülümsemeyle kıvrıldı. Kesinlikle yapmacık bir gülüş değildi. Nash, onu gördüğü için mutluydu ama duyduğu sohbetten nefret etmişti. Kulak misafiri olan kişilerin nadiren hoşlarına giden şeyler duydukları söylenirdi.

“Her zaman şakacısın.” Genç kadın tezgâhın altına uzandı ve genç adama koyu renkli bir şişe uzattı. “Bu bağda yetiştirdiğimiz yeni merlot üzümlerinden. Şarap hakkında ne düşündüğünü bana söyle. Muhtemelen Yeni Yıldan sonra müşterilerimize ürünü tanıtacağız.

“Bu sene itiraflar yılı olacak değil mi?” Bunu yüksek sesle söylemek istememişti.

“Nasıl yani” diye sordu Leilia.

Nash, bu yılın kendisi ve Leilia için sevgiyle dolu olmasını ummuştu ama Kısmet Koyu’nun birbirlerine ait olduklarına inanmadığını tahmin ediyordu. Kasabadaki herkes, kaderin sevgilileri bir araya getirmede ne kadar önemli rol oynadığını bilirdi. “Önemli değil.” Genç adam şişeyi kaldırdı. “Bunun için teşekkür ederim. Beni daha sonra ara, istersen şarabı paylaşabiliriz.”

Genç kadın gülümsedi. “Tamam. Aklımda tutarım. Bu gece için planların var mı?”

Geceyi genç kadınla geçirmekle ilgili bir şeyler söylemesi gereken an, bu andı. Ama ne yazık ki söyleyemeyecekti. “Pek fazla bir şey yok. Gece evde olacağım.”

“Televizyonda yeni yıl topunun düşmesini mi seyredeceksin?” Genç kadın soruyu sorarken başını yana doğru eğmişti.

“Belki. O kadar geç vakte kalır mıyım, emin değilim.” Genç adam, o orada yokmuş gibi davranmaya çalışan Caprecia’ya baktı. Belki de onlara biraz mahremiyet sağlamaya çalışıyordu. Nash tam emin olamadı. “Gitmem gerek.” Başka bir şey söylemeden ayaklarının götürebildiği ne büyük hızla dükkândan çıktı. Attığı her adımda göğsünde kalbi hızla çarpıyordu.

BÖLÜM İKİ

Nash, dükkândan koşarak çıkmıştı. Leilia onun ardından gitmeliydi... Genç adam garip davranıyordu. Bir şeyler onun rahatsız ediyor olsa da, bu konu hakkında konuşmak istememişti. Genç adamı rahatsız eden konu hakkında genç kadının en küçük bir fikri bile yoktu. Keşke Percival Wright’a söz vermemiş olsaydı. Yeni Yıl akşamını Nash’le geçirebilirdi. Genç kadın, bu teklifi kabul ederken ne düşündüğünü hâlâ bilemiyordu. Percival iyi biriydi ama genç kadın onun hayatının aşkı olarak görmüyordu.

“Ben eve gidiyorum.” dedi Caprecia’ya. “Yarın bağda görüşürüz.” Şaraphane Yeni Yılın ilk gününde kapalıydı ama yarın onlar için yine de iş günüydü. Mutluluk Üzüm Bağı, evden uzakta bir evdi. Kasabadan yaklaşık 50 Km dışarıda ve üzerinde küçük çiftlik evi olan bir mülktü. Genç kadın, geceyi geçirmek üzere kullanmaları için hepsinin ayrı odası olan bu evi kız kardeşleriyle paylaşıyordu. Ancak kasabadaki işleri yüzünden bu çok sık olmuyordu.

Leilia arabasına doğru yürüdü ve arabaya bindi. Arabayı çalıştırdı ve ısınması için birkaç dakika bekledi ve sonra vitesi sürüş moduna getirip stüdyo dairesine doğru yola koyuldu. Dairesine vardıktan sonra hızla bir duş aldı ve randevusu için hazırlanmaya başladı. İşin sonunda pişman olmamayı umut ediyordu. Percival onu Cadı Kazanı’nda düzenlenecek bir çeşit partiye götürecekti. Kuzeni Esmeralda kahve dükkânının ortaklarından biriydi. Parti için Üzüm Aromaları’ndan birkaç kasa pembe şampanya sipariş etmişlerdi. Yeni Yılı karşılarken bunları kullanacaklardı.

Genç kadın saçlarını kuruttu ve parlayıncaya kadar onları fırçaladı. Sonra neredeyse kalçasına kadar yırtmacı olan uzun mavi bir etek ve üzerine uzun kollu dantel işlemeleri olan siyah bir bluz giydi. Ondan sonra topukları yaklaşık sekiz santimetre olan sandaletleri ayağına geçirdi. Leilia fırsatı geldiğinde giyinmeyi severdi. Güzel şeyler giymek için çok fazla şansının olması ne kadar da kötüydü.

Kapının çalınmasıyla birlikte düşüncelerinden sıyrıldı. Genç kadın açmak üzere kapıya yöneldi. Percival kapının diğer tarafında koyu renk bir takım elbise ve gözlerine uyan yeşil kravatıyla zarif görünüyordu. Genç adam, bir gül uzattı. “Neden hoşlandığından pek emin olamadım. Umarım bu iyi bir seçimdir.”

Leilia gülü aldı ve kokladı. Genç kadın bütün çiçekleri sevse de güller onun en sevdiği çiçek değildi. Gerçi genç adamın bunu bilme şansı yoktu. “Teşekkür ederim.” dedi. “Çok güzel.”

İpek gibi bir sesle “Sen de öyle.” diye cevap verdi genç adam. Genç adamın bu cevabı genç kadını nedense rahatsız etmişti. “Hazır mısın?”

“Evet” dedi genç kadın ve çiçeği tezgâhın üzerine bıraktı. Leilia muhtemelen çiçeği suya koymalıydı, ama buna lüzum görmemişti. Neden bunu yapıyordu ki? Bunun anlamı neydi? Percival ona uygun biri değildi ama yinede onunla buluşmayı kabul etmişti. Genç kadın iç çekti ve kendini genç adamın eşliğinde geçireceği gece için hazırladı. Teklifi kabul etmişti ve şimdi sözünden dönmesi için çok geçti. Mantosunu alıp giydi ve kapıdan çıkan genç adamı takip etti.

Cadı Kazanı’na ulaşmaları çok zaman almamıştı. İçeri girdiklerinde mantosunu asan genç kadın dekorasyonu incelemeye başladı. Esmeralde ve Tristan kendilerini aşmışlardı. Kahve dükkânın etrafını saran küçük beyaz ışıklar ile her yerde balonlar vardı.

“Buradasın” diye bağıran Esmeralda, Leilia’yı çabucak kucakladı. “Sana bir şey getireyim mi?”

“Hayır.” diye cevapladı Leilia. “Böyle iyiyim.”

Esmeralda Percival’a döndü. “Tristan seni arıyordu. Sanırım tezgâhın arkasında. Git ve ona bir merhaba de.”

“Birazdan giderim.” Percival, Tristan’ın olduğu yöne doğru bir göz attı.

“Sen bilirsin.” dedi Esmeralde genç adama. “Müşterilerle ilgilenmem gerek.” Genç kadın Leilia’ya döndü, “Bana veda etmeden sakın gitme.” dedi.

Hemen sonrasında Esmeralda ilgi alanına giren bir başka kişiyle konuşmak üzere uzaklaştı. İşte kuzeni böyleydi. Hayatı her zaman parti gibi yaşardı.

“Bir şeyler içmek ister misin?” Leilia neredeyse gözlerini devirecekti. Esmeralda’nın az önce ona bunu sorduğunu duymamış mıydı?

“Hayır.” Genç adamın ilgisizliğini cezalandırmayacaktı. Hiçbir faydası olmazdı. Genç kadın ne diyeceğini bilemedi. “Daha sonra bir tane alırım.”

“Eğer senin için mahzuru yoksa ben bir tane alacağım.” Percival genç kadını yalnız bırakarak, içeceklerin servis edildiği en yakın bölüme gitti. Tristan orada başka biriyle konuşuyordu. Percival’ın ona doğru yaklaştığını gördüğünde gülümsemeye başladı. Günlerdir birbirlerini görmüyormuşçasına selamlaştılar. Leilia bunun öyle olmadığını biliyordu ama bir nedenle bu durum da onu rahatsız etmişti.

 

Cadı Kazanı’na geleli daha on beş dakika bile olmadan Percival en iyi arkadaşını ona tercih etmişti bile. Aslında genç kadın onu suçlamıyordu zira Nash burada olsaydı o da aynı şeyi yapardı. Percival’in ona özel muamele göstermesini beklemese de, genç adamın bir centilmen gibi davranmasını isterdi.

Parlak zırhı olan şövalye buraya kadardı. Genç adamın kendisini özel hissettirecek şeyler yapmaması aslında iyiydi. Percival’ın yakın zamanda gelmeyeceği aşikârdı. Genç kadın konuşmak için birilerini bulabilirdi ama nedense bu düşünce onu daha da rahatsız etti. Ayrıca konuşmak isteyeceği tek bir kişi vardı ve o burada değildi. Belki de randevuyu, genç kadını daha da fazla hayal kırıklığına uğratmadan iptal etmeliydi. Kimi kandırıyordu ki? Randevu, daha başlamadan onu hayal kırıklığına uğratmıştı...

Leilia mantosunu aldı ve kahve dükkânından çıktı. Bir kâse patlamış mısır ve bir kadeh şarap ile evinde çok daha güzel vakit geçirirdi. Belki her ikisini de onunla paylaşmak isteyip istemediğini öğrenmek için Nash'i arayabilirdi. Düşündükçe çok daha iyi bir fikir gibi geldi genç kadına...

Percival’a bakındı, ona ayrıldığını söyleyip söylemem konusunda karasız kalmıştı. Sonunda bu fikirden vazgeçti. Onun yerine telefonunu cebinden çıkartıp ona üzgün olduğunu ve ayrılmak zorunda kaldığını bildiren bir mesaj attı. Leilia telefonunu mantosunun cebine koyarken, kendi evi yerine Nash’in apartmanın olduğu yönüne doğru yürümeye başladı. En iyi arkadaşını görmesi gerekiyordu.

To koniec darmowego fragmentu. Czy chcesz czytać dalej?