Entelektüelin kutsal kitabı – modern kültür

Tekst
0
Recenzje
Przeczytaj fragment
Oznacz jako przeczytane
Jak czytać książkę po zakupie
  • Czytaj tylko na LitRes "Czytaj!"
Entelektüelin kutsal kitabı – modern kültür
Czcionka:Mniejsze АаWiększe Aa

Popüler Kültür Uzmanı Sevgili Kızım Leigh’e

İlham verici inancı ve desteği için Amy’e


Yardımcı Yazarlar

Daniel K. Fleschner

Kristin Mayer

Yardımcı Editör

Alan Wirzbicki

Serinin diğer iki kitabı gibi üçüncü ve son kitabı Modern Kültür de uzun, zahmetli ve çok titiz bir çalışmanın sonucu nihayet yayıma hazır hale geldi. Çeviri aşamasından, basım aşamasına kadar uzman akademisyenler ve editörler tarafından hazırlanan kitap, diğerleri gibi bir yıla yayılan okuma mantığı ile güvenilir bir kaynak olmaya aday.

Danışman:

Dr. Fulya Özkan

Editörler:

Güneş Öztürk

Barış B. Acar

Emre Akyüz

Giriş

Okuyucular, ruhsal gelişimi desteklemek için seçilmiş, 365 günlük kısa okumalardan oluşan kutsal kitaplarını nesiller boyunca başuçlarında tuttular. Entelektüelin Kutsal Kitabı da bir günlük okumalar koleksiyonudur. Bu ciltte modern kültürün zengin bir portresinin çizilmesine odaklanılmaktadır. Öncekiler gibi bu derleme de insan zihnini düzenli bir biçimde harekete geçirip canlandırıyor, okura kritik alanlara ilişkin bilgileri öğrenme fırsatı sunuyor. Her bir bölümde ele alınan meseleler eksiksiz bir biçimde değerlendiriliyor. Öte yandan, metinler okuyucunun işini kolaylaştıracak şekilde kısa tutulmuş.

Popüler kültürden daha etkili pek az güçlü kaynak bulunmaktadır. 20. yüzyılda medyanın gelişimi ile birlikte popüler kültürün bu gücü giderek daha fazla artmıştır. Televizyon şovları ile birlikte büyüyoruz. Filmler doğrudan doğruya hayatımıza dokunuyor. Dinlediğimiz müzikler hayatımızın ritmini oluşturuyor. Modern kültüre odaklanmak bu ilişkinin anlaşılması için zorunlu durumda. Bu metinler, geçen yüzyılın en önemli kültürel noktalarına doğru nostaljik ve eğlenceli bir yolculuğa çıkmamıza imkan veriyor.

Okuyacağınız 365 metin aşağıdaki kategorilere göre ayrılmıştır:

Sıradışı Kişilikler

Manşetlerden ve magazin gazetelerinden yansıyan capcanlı karakterler

Edebiyat

Yazarlar ve onların hem yüreklerde hem de akıllarda iz bırakan eserleri

Müzik

Dâhilerin çağlar üstü eserlerinden TOP 40 listelerine…

Sinema

Yönetmenler, oyuncular ve beyazperdenin aklımızda yer etmiş en başarılı örnekleri

Fikirler ve Trendler

İdeolojiler, hareketler ve dünyayı değiştiren yenilikler

Spor

Atletler ve sahaların dışına taşan önemli spor olayları

Popüler Eğlence

Son yüzyılın en coşkulu eğlenceleri

Sigmund Freud

Sigmund Freud (1856–1939), insan zihniyle ilgili çalışmalara yön veren 20. yüzyılın en önemli entelektüel ve psikologlarındandır. Tartışmalı psikanaliz kavramı, hipnoz kullanımı ve rüya analizi ile insanların iç dünyalarına ve onların davranışlarını belirleyen derinlerdeki güdülerine ışık tutmaya çalışmıştır. Bu şekilde sadece psikoloji üzerinde değil, aynı zamanda son derece sarsıcı bir biçimde sosyoloji, sanat ve felsefe üzerinde de önemli etkilerde bulunmuştur.


Freud’un çalışmaları kimilerinin onu bir dâhi olarak görmesini sağlamıştır. Kimileri içinse Freud bir şarlatandır. Viyana Üniversitesi’nde nöroloji alanında doktorluk derecesi alarak mezun olduktan sonra, histeri konusunda uzmanlaşmış olan Jean-Martin Charcot (1825–1893) ile çalışmak üzere Paris’e gitmiştir. Freud, buradaki hastalarla olan deneyimlerinden yola çıkarak akıl hastalıklarının fiziksel sorunlardan ya da doğal bir gelişmeden değil, psikolojik ya da duygusal travmalardan ileri geldiği sonucuna varmıştır.

Freud Paris’teyken psikanaliz tedavisi uyguladığı hastalarının üzerinde hipnoz tekniğini kullanmıştır. Bu süreçte temel teorisini geliştirme imkanını bulur: İnsan, güçlü cinsel ve duygusal dürtüler yaratan bastırılmış bilinçdışı anılara sahiptir. Kimileri henüz bebeklik döneminde ortaya çıkan bu dürtüler, birbirleriyle mücadele eder ve insan davranışını yönlendirirler.

1899 yılında en bilinen eseri olan The Interpretation of Dreams adlı çalışmasını yayınlar. Rüyaların karmaşık bir sembolizme sahip olduğu düşüncesini ortaya atar. Rüyalar bilinçaltının bir yansıması olarak insan arzularına ilişkin işaretler taşımaktadır.

The Ego and the Id (1923) kitabında, aklın birbirine rakip üç alanı ile ilgili teorisini geliştirir. İd, en ilkel dürtülerin kaynağıdır. Ego, gerçeklikle temas eden bilinçli benliktir. Süperego ise sosyal normlar tarafından dayatılan kısıtlamaları tanıyıp, bunlara uygun davranışlar geliştiren benliktir.

Bilinçdışının gücüne olan inancı Freud’u şakaların, dil sürçmelerinin ve rüyaların insanın iç dünyasının yansımaları olduğunu düşünmeye itmiştir.

Ek Bilgiler

1- Freud kokain kullanmış, bu maddenin öforik etkilerini kendisi ve başkaları üzerinde gözlemlemiştir.

2- Freud, kendisini psikolojiye adamadan önce zooloji alanında çalışmıştır. Yılan balıklarının testislerini onun keşfettiği söylenmektedir.

3- Freud Avusturyalı bir Yahudi ailesinden geliyordu. Dört kız kardeşi, II. Dünya Savaşı sırasında Nazi toplama kamplarında hayatlarını kaybetmişlerdir.

4- Freud’un popüler kültür üzerindeki etkisi The Sopranos isimli televizyon dizisinde, Woody Allen filmlerinde ya da Salvador Dali’nin sürrealist eserlerinde açıkça ortaya çıkmaktadır.

Suç ve Ceza

Fyodor Dostoyevski’nin Suç ve Ceza adlı eseri,1866 yılında yayımlanmış olmasına rağmen birçok bakımdan ilk gerçek 20. yüzyıl romanıdır. Cinayet, suç, yabancılaşma ve bedel ödeme gibi temaları işleyen bu roman, sonraki yüzyılın modernist ve varoluşçu eserleri için zemin hazırlamıştır. Bu eserin edebiyat ve sinema üzerindeki etkileri günümüzde halen devam etmektedir.

Rusya’da, St. Petersburg’da geçen roman, Raskolnikov’un hayatına odaklanır. Raskolnikov büyük şeyler yapabileceğine inanan genç bir öğrencidir. Ne var ki yoksulluk ve şansızlık elini kolunu bağlamaktadır. Sıradışı bir potansiyele sahiptir. Tam da bu nedenle yaşlı ve cimri bir tefeciyi öldürmesinin adil bir davranış olacağına inanır. Büyük şeyler başarmak için tefecinin servetinden faydalanacaktır. Planını hayata geçirmeye çalıştığı sırada paniğe kapılması kadının parasını alamamasına neden olur. Üstelik istemeden başka bir kadını öldürmüştür. Bu başarısızlığın ağırlığı altında ezilen Raskolnikov işlediği suçun arkasındaki gerçek güdüleri sorgulamaya başlar. Bütün bunlar yetmezmiş gibi bir de peşinde işlediği suçun izini süren bir dedektif bulunmaktadır.

Suç ve Ceza ilk psikolojik romanlardan -ve hâlâ en iyilerinden- biri olarak kabul edilmektedir. Hiç şüphe yok ki bu kitap, Raskolnikov’un davranışının arkasındaki güdülere ve zihin durumuna ilişkin keşifleri ile bu türün en başarılı örnekleri arasında yer almaktadır. Aynı zamanda son derece merak uyandırıcı bir çalışmadır. Okuyucu Raskolnikov’un yakalanıp yakalanamayacağını ya da suçunu itiraf edip etmeyeceğini görmek için beklerken gerilim giderek yükselir. Gerçekten de Suç ve Ceza popüler suç romanları gibi bir yıl içerisinde arka arkaya çok sayıda baskı yapmayı başarabilmiştir. Romanın ticari başarısı Dostoyevski’ye (1821–1881) kumar borçlarını ödemesi için gereken finansal desteği sağlar. Aralarında Leo Tolstoy’un da (1828–1910) bulunduğu çağdaşları, eserini bir dönüm noktası olarak değerlendirmiş ve takdirle karşılamışlardır. Pek çok başka ismin yanı sıra Sigmund Freud (1856–1939), Friedrich Nietzsche (1844–1900), Jean Paul Sartre (1905–1980) ve Albert Camus (1913–1960) gibi yazarlar doğrudan doğruya bu kitaba göndermeler yapmışlardır.

Ek Bilgiler

1- “Suç ve Ceza” Woody Allen’ın ödüllü iki filmine ilham vermiştir: “Crimes and Misdemeanors” (1989) ve “Match Point” (2005).

2- Dostoyevski, yirmili yaşlarının sonlarına doğru gizli bir sol grubun toplantılarına katıldığı için idama mahkum edilmiştir. Çar 1. Nicholas (1796–1855) son anda cezayı hafifletmiş, yazar dört yıllığına Sibirya’daki bir çalışma kampına gönderilmiştir. Bu deneyim yazara “Suç ve Ceza”nın kimi bölümleri için ilham kaynağı olmuştur.

3- Dostoyevski yıllar boyunca kumar bağımlılığı nedeniyle sorunlar yaşamıştır. 1866 yılında yayınladığı “Kumarbaz” adlı romanı kumar bağımlılığı nedeniyle yaşadığı deneyimleri yansıtmaktadır.

Pyotr İlyiç Çaykovski

Rus besteci Pyotr İlyiç Çaykovski (1840–1893) müzik tarihinin en popüler balelerinden bazılarını bestelemiştir. Bunların arasında Kuğu Gölü Balesi (1877), Uyuyan Güzel (1890) ve bir Noel klasiği olan Fındıkkıran (1892) bulunmaktadır. Çaykovski, dans bestelerinin yanı sıra aralarında yedi senfoninin de yer aldığı çok sayıda orkestra eseri yazmıştır.



Çaykovski küçük bir Rus kasabası olan Votkinsk’te doğdu. Piyano çalmaya beş yaşında başladı. Başlarda ebeveynleri müziğe olan ilgisini desteklemediler. Bu “tutkulu” hobinin zayıf ve hastalıklı çocukları için tehlikeli olabileceğini düşünüyorlardı. Çaykovski daha sonra Rusya’nın başkenti St. Petersburg’a gitti. Burada müzik eğitimini tamamlayacaktı. Çar 3. Alexander (1845–1894) çalışmalarının hayranıydı. Nadezhda von Meck (1831–1894) isimli bir başka destekçisi ise ona müzik çalışmalarına devam edebilmesi için yıllık bir ödenek tahsis edecekti.

Balelerinin yanı sıra Çaykovski günümüzde 1812 Uvertürü (1880) isimli gösterişli eseriyle tanınmaktadır. Bu eser Rusların Fransız lider Napolyon Bonapart (1769–1821) karşısında kazandıkları zaferi işlemektedir. Eserde top atışları ve kilise çanlarına da orkestrasyonun bir parçası olarak yer verilmiştir. Çaykovski aynı zamanda 11 opera yazmıştır. Bunların en ünlüleri Eugene Onegin (1879) ve Maça Kızı (1890) eserleridir. Her iki eser de 19. yüzyılın ünlü Rus şairi Aleksandr Puşkin’in (1799–1837) dramatik şiirleri üzerinde temellendirilmiştir.

 

Çaykovski yaşadığı dönemde dünya genelinde popüler olmuş ve 1891 yılında ABD’ye gitmiştir. Amerikalılara günümüzde klasikleşmiş olan eserlerini sergilemiştir. Eserlerinden ikisi, 1812 Uvertürü ve Fındıkkıran, Amerikan kültürünün duygusal gözdesi olmuştur. 1812 Uvertürü Amerikan Bağımsızlık Günü olan 4 Temmuz’larda, Fındıkkıran Noel günlerinde sahnelenmektedir.

Ek Bilgiler

1- Çaykovski’nin son eseri, “Pathétique” (1893) adını verdiği 6. senfonisidir. Eserin ilk sergilenişinden dokuz gün sonra ünlü bestekar ölmüştür. Eseri cenazesinde çalınmıştır.

2- Çaykovski’nin eşcinsel bir ilişki sırasında yakalanınca kendini öldürdüğü yönünde söylentiler bulunmaktadır. Günümüzde ise pek çok uzman, ünlü bestecinin koleradan öldüğüne inanmaktadır.

3- Çaykovski’nin “Eugene Onegin” operası bir başyapıt olarak görülmekle beraber Rus yazar Vladimir Nabokov (1899–1977) onu aceleci ve aptalca bulduğunu söylemiş, eserdeki her şeyin kendisine Puşkin’in eserine bir hakaret gibi göründüğünü ifade etmiştir.

Lumière Kardeşler

Fransız kardeşler Louis ve Auguste Lumière sinemayı keşfetmediler. Fakat 1895 yılında patentini aldıkları ilkel hareketli görüntü yansıtıcıyla modern film sektörünün kurucuları oldular. Kardeşler, Amerikalı mucit Thomas Edison’un (1847–1931) çalışmalarından ilham almışlardı. Edison 1893 yılında kinetoskop adlı bir makine geliştirmişti. Aletin parçalarının içinde yer aldığı tahta kutudan bakanlar film izleme şansına sahip oluyorlardı.



Aile meslekleri fotoğraf donanımları üretmek olan Lumière’ler, aynı zamanda hem bir kamera hem de yansıtıcı olan, hafif ve elle çalıştırılan sinematografı kullanarak kinetoskopu daha da geliştirdiler. Yalnızca bir kişinin film izlemesine izin veren kinetoskoptan farklı olarak, sinematograf filmleri perdeye yansıtabiliyordu. Böylece bir izleyici topluluğunun filmi birlikte izlemesi mümkün olabiliyordu.

Lumière’ler sinematografın patentini 1895 yılının Şubat ayında aldılar. Pek çok tarihçi, 28 Aralık 1895’i sinemanın doğuşu olarak kabul etmektedir. Bu tarihte Lumière kardeşler Paris’teki Boulevard des Capucines’te bulunan Grand Cafe’de film gösterimi yaptılar. Programda aralarında Workers Leaving the Lumière Factory (1895) gibi çalışmaların da yer aldığı on film bulunuyordu. Gösterim toplamda yirmi dakika sürmüştü.

1896 yılında Lumière kardeşler, sinematograf ve filmleri ile birlikte bir dünya turuna çıktılar. Londra ve New York City de durakları arasındaydı. Efsaneye göre bazı izleyiciler Arrival of a Train at La Ciotat (1895) isimli kaydı izlerken dehşete kapılmış, panik halinde oradan oraya koşuşturmuşlardı.

1900’lerde yaklaşık iki bin film yaptılar. Ne var ki sinemanın geleceği olmadığına inanan Lumière’ler, kameralarını diğer film yapımcılarına satmayı düşünmemişlerdi. Bunun yerine çalışmalarını fotoğraf üzerinde yoğunlaştırdılar.

Ek Bilgiler

1- Louis Lumière (1864–1948) fizik eğitimi almıştı.

2- Fotoğraf donanımları üreten aile şirketlerini Auguste Lumière (1862–1954) işletiyordu.

3- Lumière’ler Paris’teki ilk gösterimlerinde müzik yapması için bir piyanistle anlaşmışlardı.

Komünizm

“Avrupa’da bir hayalet dolaşıyor. Komünizmin hayaleti.” Karl Marx (1818–1883) ve Friedrich Engels’in (1820–1895) 1848 yılında yayınladıkları Komünist Manifesto bu sözlerle başlıyordu. Bu eser 19. ve 20. yüzyılın en güçlü politik hareketlerinden birine kaynaklık edecekti.



Marx ve Engels eserlerini yayınladıkları sırada komünizm, Alman felsefesinin zor ve anlaşılmaz metinleri ve bir dizi başarısız isyanla ilişkilendirilen marjinal bir hareketti. Bir yüzyıl sonra ise bu düşünce, dünyanın büyük bir kısmında hakim hale gelecekti.

Komünistler, 19. yy Sanayi Devrimi’nin derin eşitsizlikler yarattığına inanıyorlardı. İşçiler yoksulluk içerisinde yaşarken fabrikatörler ve girişimciler muazzam kârlar elde ediyorlardı. Komünistler, kapitalizmin büyük bir servet yarattığına ama burjuvazinin bunu işçilerle paylaşmak istemediğine inanmışlardı. Bunun yerine sahip oldukları güçlü pozisyonu korumaya çalışıyorlardı.

Marx ve Engels çözümün üretim araçlarının işçiler tarafından kontrol edilmesi olduğunu ileri sürdüler. Onlar kurulmasını istedikleri bu sisteme “proletarya diktatörlüğü” adını vermişlerdi. Burjuvazi gönüllü bir biçimde teslim olmayacağına göre şiddetli bir devrimin yaşanması bu idealin hayata geçebilmesi için zorunluydu.

Komünistler sadece kapitalizme değil aynı zamanda emperyalizme ve dine de düşmandılar. Marx’ın gözünde din “halkların afyonu” idi. Karşıtlarının gözünde komünizm, Batı yaşam tarzına karşı doğrudan bir meydan okuma olarak görülmüştür.

19. yy Avrupa’sının yoksulluk koşulları ve sosyal çalkantıları nedeniyle komünizm çok sayıda taraftar buldu. Marx’ın manifestosunun yayılmasından birkaç yıl sonra komünizm hızla yaygınlaştı. 1917 yılındaki Rus Devrimi ile komünistler fikirlerini hayata geçirme imkanına kavuşmuş oldular.

20. yy boyunca komünizm ve kapitalizm arasındaki büyüyen mücadele dünya politikasını biçimlendirdi. Özellikle kırk yıllık Soğuk Savaş döneminde… Çin gibi birkaç ülke halen ismen komünist olsa da, bu ideoloji Sovyetler Birliği’ndeki “işçi cenneti”nde yaşanan hayatın korkunçluğunun dünyaya yansımasının ardından eski cazibesini yitirmiştir.

Ek Bilgiler

1- Marx en çok “Komünist Manifesto” ve üç ciltlik “Kapital” adlı eseri ile tanınmaktadır. Diğer taraftan uzun yıllar gazetecilik yapmıştır. Aralarında “New York Daily Tribune” gazetesinin de bulunduğu çeşitli İngiliz ve Amerikan gazetelerinde yazıları yayınlanmıştır.

2- Komünizm büyük zaferini Rusya’da kazanmış olsa da Marx ve Engels bu ülkeyi geri ve az gelişmiş olarak değerlendirmişler, komünist geleceğin ABD’de kurulacağını düşünmüşlerdir.

3- Marx komünist felsefenin Marksizm olarak adlandırılmasından hoşnut değildi. “Ben Marksist değilim” dediği ileri sürülmektedir.

James Naismith

Üç büyük Amerikan sporu olan beyzbol, basketbol ve futboldan sadece birinin gerçek mucidi bilinmektedir. 21 Aralık 1891 tarihinde Kanadalı bir beden eğitimi öğretmeni olan James Naismith, Massachusetts, Springfield’deki spor salonunun karşılıklı iki duvarına şeftali sepetleri astı ve öğrencilerine bir top verdi. Onlara yeni oyununun on üç kuralını açıkladı. Böylece yeni bir spor olan basketbol doğmuş oluyordu.



Bir İskoç göçmenin oğlu olan Naismith (1861–1939) Ontario’da büyümüştü. Dokuz yaşında yetim kaldı. Ebeveynleri karahumma nedeniyle hayatlarını kaybettiler. On beş yaşında liseden ayrıldıktan sonra, bir süre odunculuk yaptı. Daha sonra okula geri döndü. McGill Üniversitesi ve vaizlik eğitimi aldığı Presbiteryen Kolej’den mezun oldu.

1890 yılında Springfield’deki “Young Men’s Christian Association International Training School”da çalışmaya başladı. Burada ona ve okul arkadaşlarına, okuldaki genç erkeklerin kış döneminde (beyzbol ve futbol mevsimleri arasında) kapalı mekanda yapabilecekleri bir spor geliştirmeleri görevi verildi.

O dönemde kapalı mekanlarda yapılabilecek olan yegane spor aktiviteleri, beden eğitimi ve jimnastikti. Ne var ki bunlar pek çok erkek için fazla sıkıcıydı. Okul yönetimi geliştirilmesini istedikleri oyunla ilgili tek bir şart koşmuştu: “Adil bir oyun olsun, çocuklar rahatça itişip kakışsınlar.”

Naismith’in keşfi hızla popüler oldu. Oyunun on üç kuralı daha sonra bir spor dergisinde yayınlandı. Sonraki yıllarda Naismith aktif bir biçimde oyunun gelişim sürecine dahil oldu. Özellikle kuralların bugünkü şeklini almasında önemli katkılarda bulundu. 1898 yılında Kansas Üniversitesi’nde çalışmaya başladı. Burada on yıl boyunca koçluk yaptı. Yetmiş sekiz yaşında ölümünden kısa bir süre öncesine kadar kampüs vaizliği ve spor yöneticiliği yapmaya devam etti.

Ek Bilgiler

1- Naismith’in orijinal kurallarında top sürmeye izin verilmiyordu. Oyuncular topu yalnızca pas vererek ilerletebilirlerdi.

2- Naismith, 1925 yılında Amerikan vatandaşı oldu.

3- McGill’de son sınıftayken, ragbi sahasında başına gelen bir olay hayatını değiştirdi. Bir oyuncu, arkadaşlarından birine küfür etmişti. Daha sonra Naismith’in (o sıralarda Naismith vaiz olmak istiyordu) yakınlarda olduğunu fark edince, arkadaşına küfür eden genç şöyle söyledi: “Beni affet James, senin orada olduğunu unutmuştum.” Naismith o anda genç insanlara ruhsal ve fiziksel gelişimleri için yardımcı olabilecek potansiyelin kendisinde mevcut olduğunu anlamıştı.

4- Naismith, Kansas Üniversitesi tarihinde, kaybettiği maç kazandığından fazla olan tek koçtu (1898 ve 1907 yılları arasında elli beş maç kazanmış ve altmış maç kaybetmiştir.).

Coney Adası

Brooklyn’in güneyinde yer alan Coney Adası’ndaki eğlence parkları, ilk olarak 1890’larda açıldı. On yıllar boyunca ABD’deki en büyük ve en popüler eğlence merkezleri olarak kalmaya devam etti. Zirvede olduğu dönemde Coney Adası, her yıl milyonlarca izleyici çekmeyi başarabiliyordu. Adadaki eğlence merkezleri; atlıkarıncaları, trenleri, falcıları, at yarışları, ilginç gösterileri ve sosisli sandviçleriyle ünlüydü.



Coney Adası’nda ilk kullanıma açılan eğlence parklarında genellikle güvenli olmayan makineler kullanılmıştı. Örneğin, 1911 yılında iki kadın, kullandıkları hız treni “Giant Racer” yirmi dört metre yükseklikte raydan çıkınca hayatlarını kaybettiler.

Buna rağmen park çok büyük bir popülerliğe sahipti. 1904 yılında tahmini 32 milyon müşteri çekmişti. Parkın eski dönemlerinden kalma kimi araçlar halen kullanımdadır. Bunların arasında 1927 yılında yapılmış tahta bir hız treni olan “Cyclone” da bulunmaktadır.

Sinema ve televizyondan önceki dönemde, eğlence parkları kitle eğlence biçimlerinin ilklerindendir. 1910 ve 1920’lerde pek çok büyük Amerikan şehrinde eğlence parkları kurulmuştur. Öte yandan bunların hiçbiri Coney Adası’nın başarısını yakalayamamıştır. Büyük bir karmaşanın hüküm sürdüğü Coney Adası, “Luna Park” ve “Steeplechase Park” gibi çok sayıda farklı özel eğlence alanından oluşmaktaydı.

Zamanla eğlence parkı, fuhuş, uyuşturucu ticareti ve sınırları içinde ailelere uygun olmayan diğer faaliyetler nedeniyle kötü bir ün kazanmaya başladı. Büyük Kriz döneminde parkta ciddi bir sarsıntı yaşandı. “Luna Park” 1946 yılında kapandı. Coney Adası’ndaki aletlerin büyük bölümü 1980’lerde söküldü.

Yine de “Cyclone” yazları çalışmaya devam etmektedir. Ayrıca her yıl düzenlenen “Sosisli Sandviç Yeme Festivali” de parkın eski parlak günlerinin bir işaretidir. Festival uluslararası bir etkinlik halini almıştır.

Ek Bilgiler

1- 2007 yılında Amerikalı Joey Chestnut (1983–), on iki dakikada altmış altı sosisli sandviç yiyerek yarışmayı kazanmıştır. Böylece altı kez şampiyon olan Japon Takeru Kobayashi’ye (1978–) ait rekoru kırmayı başarabilmiştir.

2- Coney Adası’nın adı, New York’a 17. yüzyılda yerleşen Hollandalı yerleşimcilerden gelmektedir. Bu yerleşimciler adaya kendi dillerinde “Konijn Eiland” (Tavşan Adası) ismini vermişlerdir.

3- Bölge New York’ta ikinci ligde oynayan “Brooklyn Cyclones” basketbol takımına ev sahipliği yapmaktadır.