Casper'ın Oyunu

Tekst
0
Recenzje
Przeczytaj fragment
Oznacz jako przeczytane
Czcionka:Mniejsze АаWiększe Aa

Bölüm Altı

Sonraki sabah, Bell ve Leticia dairelerindeki mutfak masasında oturuyorlardı. Leticia para sayıyordu.

“Sanırım bu şimdiye kadarki en iyi hasılatım”

“Paranı sağlam bir yerde saklıyorsundur umarım”

“Bankada bana ayrılmış bir kasa var” dedi Leticia paraları ön yüzleri üste gelecek şekilde üst üste koyarken.

“Akıllı kız. Unutma, kimsenin duymasına gerek yok…” dedi Leticia'nın kahvesini içişini seyrederken.

“Ne miktarı ne de nerede sakladığını” diye bitirdi Leticia.

Bell gülümsedi.

“Massapequa'da güzel bir yer buldum” dedi, “Long Island'da, sahibinden satılık. İki yüz bin istiyor”

“Güzel. Yeterince büyük mü?”

“Sekiz yüz otuz metre kareden biraz büyük. Şehir bedeli sekiz binmiş”

“Güzel. Peki imar?”

“Sadece oturma için”

“Kessler projesini bitirmemize bir ay kaldı” dedi Bell, “yani başka bir projeye başlayabiliriz artık”

“Mekan sahibiyle konuşacağım” dedi Leticia, “bakalım pazarlık yapmayı kabul edip indirim yapmaya razı olacak mı?”

Bell fincanını bırakıp pankekini kesmek için çatalına uzandı. “İşi kavramaya başladın ha”

“Öğretmenim sağ olsun”

Evin aşçısı Bell’in fincanını alıp tazeledi. “Teşekkürler Betty” dedi Bell

“Rica ederim. Kahvaltı ister misiniz, Bayan Leticia?”

“Karışık pankek hamuru var mı?”

“Beş dakikaya hazır olur” dedi Betty Leticia’nın boşalan bardağını alıp doldurmaya giderken.

“Bu iş için kafanda biri var mı?” diye sordu Leticia.

“Hayır, henüz yok. Yarın Parker ile konuşacağım”

* * * * *

“Ne yapıyorsun bakalım Andy Panda?” diye sordu Bell inşaat bölgesine girerken.

“Ev yapıyorum” dedi çamurda oturan küçük çocuk, on altı penilik bir çiviyi önündeki ikiye dört levhaya çakarken.

Bell çocuğun yanına eğildi. “Güzel ev yapıyorsun”

Andy evet manasında başını salaldı plastik çekiciyle çivisini çakarken. “Bana şu öbür tahtayı uzatır mısınız, bay Bell?”

“Şu büyük olan mı?” Bell ikiye altı büyüklüğündeki bir çatı kirişinden kesilmiş üçgen şeklindeki bir çentik aldı.

“Evet o”

“Nasılsınız Bayan Daniels?” diye sordu Bell hemen diplerindeki bir sandalyeye oturan yaşlı bayana, kabarık saçlı çocuğu seyretmeye devam ederken.

“İdare ediyoruz işte, Bay Casper. Ya siz nasılsınız?”

“İyiyim, teşekkür ederim” Andy'e dönerek:. “Annen nerede?” diye sordu bir yandan çocuğun tahta parçasını çakması için sabit tutarken.

“Bay Jim ile birlikte tepedeler”

Bell elleriyle gözlerini güneşten koruyarak çatıya kontrplak kurmakta olan işçilere baktı. İşçilerden biri elinde çivi tabancasıyla çatının uç kısımlarında geziyor ve konrplakalar yerleştirilir yerliştirlmez tahtalara seri bir şekilde çivi çakıyordu.

Çivi tabancalı işçi bol bir iş kıyafeti ve sarı inşaat şapkası giyiyordu fakat uzun dalgalı at kuyruğu aslında bir kadın olduğunu ele veriyordu.

“Bonnie!” diye bağırdı Bell.

Kadın ismini haykıran adama baktı.

“Bell Casper!” el sallayarak “Siz misiniz?” diye sordu.

“Benim!” o da el sallıyordu.

Bonnie çivi tabancasını diğer işçilerden birine emanet etii. “Aşağı geliyorum”

Kadın çatıda tıpkı profesyonel bir çatıcı gibi yürüyordu, merdivenden aşağı indi ve deri eldivenlerini çıkarıp elini Bell'e uzattı.

“Haftaya çarşambaya ya da perşembeye kurur herhalde bunlar, tabi yağmur yağmazsa”

“Cidden mi?” diye sordu Bell.

“Evet, programın gerisindeyiz ama yavaş yavaş yetişiyoruz”

“İşçilik öğrenmişsin bakıyorum?”

“Güzel bir binanın inşasına yardım etmek güzelmiş doğrusu”

“Daha da güzel olacak, Bonnie. Tıpkı bir tablo gibi”

“Çatıyı padavralayıp kapılarla pencereleri kurduktan sonra ben ve minik pandam Andy ev bitene kadar salonda kamp yapacağız”

“Gerçekten mi?” dedi Bell. “Su ve elektrik olmadan?”

“Bir bahçe satışından ikinci el bir sobayı kullanacağız, suyu da kendimiz temin edeceğiz. Bir haftadır boş süt kutuları biriktiriyorum, su depolamak için onları kullanacağız” dedi ve çamurda oynamakta olan oğluna baktı. “Uyku tulumlarımız da var, çok eğlenceli olacak”

“Ama banyo yok”

“Yakınlarda lazım olduğunda kullanabileceğimiz halka açık bir tuvalet. Buradan yalnızca üç kilometre uzaklıkta”

Bell bir süre o güzel gülüşünü seyretti. “Ne kadardır kirlenmedin, Bonnie?”

“Altı aydır”

“Büyük başarı, gerçekten”

“Kendimle gurur duyuyorum”

“Bu sefer başaracaksın”

“Hey, Bell Casper,” dedi biri.

Kendilerine gelmekte olan ustabaşına döndüler.

“William” dedi Bell adamın elini sıkarak.

“Yine işçilerimle mi uğraşıyorsunuz?” muazzam gülümsemesinden bembeyaz dişleri belirdi.

“Kızı öyle sıkı çalıştırıyordun ki bir nefes alıp su içebilsin diye ondan aşağı inmesini istemem gerekti”

“Anladım ama sular evin ta öbür ucunda” dedi adam Bonnie'ye göz kırparak.

“Tamam” dedi Bonnie. “Kavurucu güneşin altında çalışmaya dönemden önce benim ufaklığı bir öpebilir miyim? Çatı bildiğin kırk derece selsiyus”

“Ama şimdi sana izin verirsem diğerleri de hani bana demiyecek mi? Böyle yaparsak işi zamanında biter mi hiç?”

“Haklısın ama yukarı çıkıp her zaman yaptığın gibi işçilere sarılıp popolarını pat patlarsan gıkları çıkmayacaktır” dedi ve eldivenlerini omzuna şaplattı. “Neredeydi benim şu öbür ufaklık?”

Bonnie tekrar yukarı çıkıp çivi tabancasını aldı.

“Kız iyi çalışıyor mu, Will?” diye sordu Bell.

“Onun gibi altı adamım daha olsaydı programın iki hafta gerisinde olmazdık”

“Sendika işçilerini idare edebiliyor musun?”

Will güldü. “Ceplerine her gün saat başı ekstra beş dolar ateşlediğimden olsa gerek henüz kimse bir gün bile çalışmamazlık yapmadı”

“Sendikacılardan şikayet eden yok mu?”

“Hiç de bile. Hatta birkaç sendikacı daha olsaydı keşke diyorlar”

“Güzel” dedi Bell. “Sendikanın işimize karışmasına lüzum yok”

“Problem değil”

“Leticia bir yirmi bine daha ihtiyacımızın olabileceğini söyledi” dedi Bell.

“Doğru söylemiş. Peyzaj tasarımı için lazım”

“Bütçemiz onu da kapsamıyor muydu?”

“Kapsıyordu. Onun için Bongiovanni Brothers Nursery ile dış cephe biter bitmez çimlemeye başlamaları için anlaşmıştım”

“Tamam, sonra ne oldu?”

“Derken biri arka bahçeye havuz yapmaya ve öne de altı metrelik ağaçlar dikmeye niyetlendi”

“Leticia ile bunun harika olacağını düşünmüştük”

“Altı metrelik iyice büyümüş bir ağacı buraya getirtip dikmek ne kadar zor haberin var mı?” diye sordu Will.

“İki yüz üç yüz tutar herhalde”

“Evet, hepsini birden toplayınca proje için yirmi bin ekstra gerekiyor”

“Anladım. Belki parayı peşin ödeyip biraz indirim alabiliriz”

“Ciddi misin? ‘Bongiovanni’ sana İtalyancaymış gibi mi geliyor? Babaları Palermo’dan gelmiş. Adamlar Sicilyalıyız diye bağırıyor adeta. Ellerinde olsa büyük annenin altınlarını araklar bunlar”

“Tamam öyle olsun. Leticia sana parayı getiricek, sen de onlara verirsin”

“Peki, anlaşılan şu ufaklığın arka bahçede güzel bir balığı ve ön bahçede de tırmanabileceği ağaçları olacak”

“Yegane talebim bu” diyerek William'ın omzunu dostça pat patladı.

Bölüm Yedi

Saat gece birdi. Ön kapıdaki güvenlik görevlilerinden olan Shay Pilgrim New York emniyet teşkilatına ait polis arabalarının Blue Parrot’a yaklaştığını fark edince sürekli yanında bulundurduğu uzaktan kumandasını çıkarıp hemen düğmesine bastı.

Barda doğum günü şarkısı çalmaya başladı.

Blinker yarın geceki oyun için biriken binliklerin olduğu vazoyu alıp tezgâhın altına sakladı.

Kadınlar hemen içkileriyle birlikte barı terk edip kapitone koltukların olduğu alana geçtiler. Masanın altındaki bölmeden sivri şapkalarını, paketlenmiş hediyelerini ve parti düdüklerini çıkardılar.

“Bu gece kim doğum günü kızı olacak?” diye sordu Gigi püsküllü kırmızı beyaz şapkasını takarken.

“Ben ben” dedi Amber hediyeleri masaya yerleştirirken. “Yirmi bir yaşında göstermiyor muyum?”

“Ha” Gigi güldü. “Yüz yirmi bir demek istediysen evet”

Dört polis memurunun içeri adım atmasıyla garsonlar, kadınların parti düdüklerini öttürüp baloncuklar üflediği masayı kuşatarak “İyi ki doğdun Amber!” diye şarkı söylemeye başladılar.

Bell tayfanın rollerini itinayla sergilediğini görünce yüzünde bir gülümseme belirdi.

Bardaki herkes şarkıya katılıp içkilerini doğum günü kızına kaldırdı.

“Bay Casper” diye seslendi siyahlar giyen kadın polis memuru, Bell'in masasına yönelmişti. “Bu binada fuhuşa teşvik olduğuna dair ihbar aldık”

“Öyle mi?”

“Merak ediyorum da” deyip kollarını kavuşturdu “neden buraya her baskın yaptığımızda karşımıza doğum günü kutlayan güzel hatunlar çıkıyor acaba?”

“Müessesemizin müşteri kitlesi genellikle stresli bir iş gününün ardından biraz kafa bulmak isteyen ofis çalışanları olduğu için olmasın? Hayret, henüz hiç biri bayılmadı, saat altıdan beri içiyorlar da”

“Siz bana şimdi bu adamların ofis çalışanı olduğunu mu söylüyorsunuz?”

“Evet ve birazdan evlerine dönebilsinler diye yirmi adet Uber çağıracağız. Benim gözetimimi altında buradan kimse sarhoşken özel araç kullanmadan ayrılamaz, merak etmeyin”

 

“Nasıl bir şirket çalışanlarının fahişe gibi giyinmesine izin verir söyler misiniz?”

“Sanırım Wayne-MacGruder Güvenlik şirketinde çalışıyorlar” dedi Bell sırıtmamak için kendini tutarak. “Wall Street’de”

“Yani bu kadınlar burada sadece parti mi yapıyor? Aralarından biri buradan koluna bir adam takıp buradan ayrılmayacak mı yani?”

“Bildiğim kadarıyla hayır. Gecenin çoğunu bilgisayarımda çalışarak geçiriyorum”

“Peki öyleyse, şimdilik paçayı kurtarmış olabilirsiniz ama er ya da geç sizi suç üstü yakalayacağım, bay Bell Casper. Yakalarsam çok kötü olur”

“Anlaşıldı memure Crammer”

Memure dönüp adamlarına kapıya yönelmeleri için işaret yaptı, adamlarından biri çıkmadan önce bulduğu çikolatalı kekten son bir ısırık daha aldı.

* * * * *

“Sence bu nasıl?” dedi Leticia kağıdı kahvaltı masasına koyarak.

Bell kağıdı kendine çevirip sesli bir şekilde okudu: “Parçaları koparmadan bir şekil oluşturun” Kağıdı yan yatırıp “bak sen” dedi kendi kendine.

Kağıtta farklı boyutlarda yapboz parçalarından oluşan sekiz şekil vardı.


“Bu gece bunu sorar mıyız?” diye sordu.

“Kesinlikle”

“Kahvaltı için ne istersiniz, Bayan Leticia?” diye sordu Betty kahvaltı masasına bir fincan kahve ve bir bardak portakal suyu koyarak.

“Bana pastırmalı yumurta yapabilir misin?”

“Elbette. Beyazı az pişmiş mi istersiniz?”

“Evet, lütfen”

Betty ayrılır ayrılmaz Leticia Bell’in bilgisayarının başına geçti. O yeni bulmacayı incelerken Leticia da ev planları üstünde çalışıyordu.

Bell pankekinden bir parça alıp kahvesini yudumladı. “Harika bir bulmacaymış bu. Tam istediğim zorlukta olmuş”

“Hı hı. Kendimiz için de bir ev yapacak mıyız?”

“Ne?”

“Herkese ev yapıyoruz, kendimize yapmıyoruz”

“Dairemiz var ya işte? Buradan Central Park bile görünüyor; şehrin tam kalbindeyiz. Daha ne olsun?”

“Hafta sonları ilgilenebileceğim çiçek bahçeleri veya bir havuz olsaydı iyi olabilirdi”

“Kaç saat çalıştığımın farkında mısın, bahçe işiyle kim uğraşacak?” diye sordu.

“Ben”

Bell kollarını kavuşturdu.

“Bahçemiz olsaydı köpeğimiz de olabilirdi” dedi kız

“Burada da köpeğimiz olabilir”

“Bu binada bir kaç köpekli kiracı gördüm” dedi Leticia. “Her gün en az iki defa çıkıp köpeklerini gezdirmek ve kakalarını toplamak zorunda kalıyorlar”

“Bahçeli bir ev isteyebileceğini hiç düşünmemiştim, hem de çiçekli ve havuzlu…”

“Şu sosise benzeyen köpeklere bayılıyorum”

Bell bulmacaya baktı “Uçak mı bu?”

“Biiip, bin dolar kaybettin”

* * * * *

Mavi renkli eskimiş takım elbiseli orta yaşlı bir adam Bell’in masasına geldi ve karşısına oturdu.

Bell elini uzattı. “Nasılsınız bay Parker?”

Adam “İyi, ya sen?” deyip masaya bir kaç dosya yerleştirdi.

“Ben de iyiyim. Benim için ne getirdiniz?”

“En kötülerinden sekiz tane getirdim”

“En en kötüsünü verin bana”

Bay Parker dosyaları açtı.

Barın ıssız ucundaki üçlü hunharca güldü.

Bay Parker adamları süzdükten sonra dosyayı Bell'e uzattı. “Bayağı erkenciler”

“Borsa tüccarı bunlar. Görünüşe göre borsada iyi şeyler olmuş”

“Borsa kapanmadı bile”

“Hong Kong borsasına yatırım yapıyorlar” dedi Bell. “O çoktan kapandı” Kendisine uzatılan dosyayı açtı.

“Kadın yirmi altısında, iki yaşında bir çocuğu var” dedi bay Parker. “Sekiz aydır bırakmaya çalışıyor”

“Bağımlılığı neymiş?”

“Kristal met ve eroin”

“Yuh”

“Kızları doğar doğmaz eroin bağımlısı olmuş” dedi bay Parker. “Bebeği zor zamanlar yaşamış”

“Peki ne kadar zamandır temiz…” Bell durup dosyadaki ismi okudu “Lolly Cross?”

“Sadece altı haftadır. Bir kez daha başarısız olursa kızını kaybedecek”

“Kızı nerede?

“McKenzie Home”

“Kocası mı dövmüş?”

“Hayır. Çocuğun babası müebbet hapis yatıyor. Harlem’de seks işçiliği yaparken birkaç serserinin eline düşmüş. Kadını hastaneye kaldırmışlar, sonra da bizden yardım istemeye geldi zaten”

“Eğer onu bu proje için alırsam” dedi Bell, “başarma ihtimali ne?”

“Elliye elli. Kızının artık iki yaşında olması onu motive edecektir ama bağımlılar nasıldır bilirsin; bedavaysa reddedemezler, ve mahvolurlar”

Bell diğer dosyalara da göz attı. “Burada başka deminki gibi bir dosya var mı, aynı yaşlarda, çocuklu?”

“Evet, çoğu onun gibi”

“Peki çocuklara bakıp bu iki anneyi ortak bir projede çalıştırsak nasıl olur?”

Bay Parker dosyalara baktı. “Bilmiyorum. Daha önce böyle bir şey denemedik”

“Eğer anlaşmamızı kabul ederlerse günün ilk yarısında evlerini çivilettirecek ve geriye kalan zamanda da kafede mesai yaptıracağım”

“Burada mı?” dedi bay Parker içki içen adamların gittikçe kalabalıklaştığı bara göz atarken.

“Hayır. Kafede olacak. Böylece saat başı on sekiz dolar kazanıp bahşiş alabilecekler”

Bay Parker arkasına yaslanıp kollarını kavuşturdu. Biraz durduktan sonra, “Eğer onlara iş bulur ve çocuklarının güvenliğini temin etmeyi başarırsan proje başarılı olabilir”

“Beşinci projemiz yakında bitecek” dedi Bell “ilk dördü zaten tıkır tıkır işliyor. Kadınların ikisi yarı zamanlı çalışıp üniversiteye hazırlanıyorlar”

“Farkındayım. Onları sık sık ziyaret edip moral vermeye çalışıyoruz zaten”

“Bu travmatik süreçten geçmek zorunda olmaları üzücü ama alışkanlıklarından kurtulmak istiyorlarsa dişlerini biraz sıkmaları gerekecek”

Bay Parker bir dosya daha çıkardı. “Bir de bayan Cross’un dosyasına göz at”

Bell raporu okudu. “Aman yarabbi! Hala nasıl yaşıyor bu kadın yahu?”

“Benden bile sağlam bunlar. Alkolle uyuşturucunun zararları işte”

“Birbirlerini tanıyorlar mı?”

“Tanıştıklarını sanmıyorum”

“Tamam, yarın ben, Leticia, o iki anne ve çocukları için yarın kafede bir randevu ayarla”

“Anlaştık” dedi bay Parker. “Orada olmamı ister misin?”

“Bizi tanıt yeter” dedi Bell. “Ne kadar az baskı hissederlerse o kadar iyi olur”

* * * * *

“Bu gece kaç kişi oynuyor?” diye sordu Gigi Bell’in masasına gelip.

Bell saatine baktı. “On sekiz. Oynuyor musun?”

“Oynuyorum”

“Böylece ödül on dokuz bin oluyor”

“Güzel, bu gece şanslı hissediyorum” dedi Gigi.

Nadia Gigi’nin narlı portakallı tekilasını getirip Bell’in gazozunu tazeledi.

Bell içkisinden yudum aldıktan sonra Leticia'ya zarfları getirmesi için mesaj attı.

“Ringmaster'la ne zaman tanışacağız?” diye sordu Gigi.

“Niye? Sana tüyo versin diye mi?”

“Şok oldum. ŞOK. Sence ben böyle bir hileye baş vurur muyum hiç?”

Bell gülümsedi.

“Nasıl biri merak ediyorum. Yaşlı bir moruk mu?”

“Ne yaşlı ne de moruk”

“Benden de mi genç?” diye sordu.

“Sanırım evet”

“Çok zeki olmalı. Yakışıklı mı?”

Bell başını salladı.

“Akıllı ve genç, tam aradığım adam. Zengin mi?”

Bell elini ‘ohoo’ manasında havada salladı.

“Hey, millet” diyerek Bell'in yanına geçti Wendy. “Bu gece ne kadar kazanacağım?”

“On dokuz” dedi Gigi.

“Güzel”

“Ringmaster genç, zeki ve muhtemelen zenginmiş” diye ekledi Gigi.

“Tam aradığım adam” dedi Wendy.

“Nedense herkes tam aradığın adam”

“Hayır, sadece zenginler”

Nadia, Wendy için bir içki getirdi. “Senin için bir kokteyl öldürdüm”

Wendy içkisinden bir yudum aldı. “Mükemmel” Nadia'ya bir yirmilik ve onluk verdi.

“Çok teşekkür ederim Wendy. Sanırım bu bahar üniversiteye gidebileceğim” deyip ağzı kulaklarına varmış halde başka bir müşteriyle ilgilenmek üzere koştu.

“Umarım üniversiteyi kazanır” dedi Wendy.

“Evet, bu çöplükten kurtulmuş olur hem” dedi Gigi.

“Bence bu çöplük güzel aslında” dedi Bell.

“Al bakalım patron” dedi Leticia Bell'e zarfları uzatarak. “Şimdi gitmeliyim”

“Gitme, bir şeyler iç” diye önerdi Gigi. “Hem oyunu nasıl kazandığımı izlersin”

“Alınma ama paslı jilet yemeyi tercih ederim”

“Elinden gelenin en iyisi buysa alınmam söz konusu bile değil”

“Bu sabah kalktığımda” dedi Leticia “Sabah kalktığımda hiç hevesim yoktu ama neyse olur böyle şeyler” dedi ve Bell'e eğilip yanağına bir öpücük kondurdu “Kahvaltıda görüşür müyüz?”

“Görüşürüz canım. Seni seviyorum”

“Bu iyiydi” dedi Wendy Leticia ayrılınca. “Bunu unutmayayım”

“Saat dokuz” dedi Gigi.

“Pekâla hanımlar” dedi Bell. “Oyuna başlayalım”

Wendy ile Gigi onu arka masaya kadar takip ettiler, Bell zarfları dağıttı ve diğer gruplarla ilgilenmeye gitti.

Yirmi dakika sonra Blinker gelip Bell'in yanına oturdu. “Bu gecenin bulmacası zor gibi”

“O kadar da zor olmaz sanmıştım ama yanıt vermeye cesaret eden olmadı henüz”

“İşte biri geliyor” dedi Blinker.

“Okul servisi?”

“Hayır, Willie” dedi Bell. “Üzgünüm”

“Tüh be. Gigi ile Wendy hala azimle kafa patlatıyorlar”

“Aman kafalarına bir zarar gelmesin de” dedi Bell. “İşte Blake geliyor”

“Bu bir uçak”

“Maalesef değil, Blake” dedi Bell.

“Bu şimdiye kadarki en zor bulmacaydı” dedi Blake.

“Ringmaster zor bir tane hazırlamış” dedi Willie. “Ya kimse bilemezse ne olacak?”

“Ringmaster tüm parayı alır” diye yanıtladı Bell.

“Gigi geliyor” dedi Willie. “Belki o bulmuştur”

“Dilimlenmiş üzüm” dedi Gigi.

“Değil” dedi Bell. “Hiç de bile”

Wendy koşarak geldi. “Bumerang”

“Evet!” dedi Bell. “Tebrikler”

“Yuppi! On dokuz bin” diye sevindi Wendy.

“Paranı getireyim” dedi Blinker.

“Nasıl bumerang olabilir?” diye sordu Gigi.

“Gel, sana göstereyim” dedi Bell bilgisayarının altından dört kağıt parçası çıkararak.


“Böyle başlıyor. Sonra da şu şekli alıyor”

Herkes resmi görmek için eğildi.


“Sonra da böyle”


“İşte bu da sonuç”


“hı hı” diye doğruladı Wendy “İşte bumerangım”

“Zihinden mi çözdün?” diye sordu Willie.

Wendy başını salladı.

“İnanılmaz”

“Bin sene düşünsem” dedi Gigi “aklıma gelmezdi”

Blinker masaya balya balya paralarla geldi.

Wendy adeta dolar yağmuruna tutulmuştu. “Şimdiye kadar ki kazandığım en kolay on dokuz bin”

“Aman gözden uzak tut” diye uyardı Bell. “Saklayabileceğin güvenli bir yer var mı? Cebinde götürmeyeceğin kadar fazla bu”

“Aslında” dedi Wendy, “bu geceliğine senin kasanda durabilir mi?”

“Tabi”

“Bir sonraki oyunun parasını ödeyeyim sonra yarın sabah vakti icabına bakarım”

“İyi fikir” dedi Gigi. “Artık işe dönelim olur mu?”

Bölüm Sekiz

Wallstreet’in hemen ilerisinde, Broadway’de bulunan Mistik Kafe ve Kahve Evi müşteri kaynıyordu. Ortasında bir avlu bulunan cam asansörlü üç katlı bu bina alışveriş çılgınlarını, turistleri ve ofis çalışanlarını ve aynı zamanda da müşterilerini eğlendirmek isteyen yöneticileri ağırlıyordu.


Mistik Kafe ve Kahve Evi

 

İşletmenin seksen beş çalışanı asansör vasıtasıyla bodrumdaki mutfak katından yüz elli masalı yemek katlarına, sonra da yemek katlarından bodrumdaki mutfak katına koşturup duruyordu.

Baş garson Bell için üçüncü katta ortasında yeşilliklerle kaplı bir çeşme bulunan avluya bakan balkona yakın genişçe bir masa ayarlamıştı. Su tavandaki açıklıktan üç kat aşağıdaki ağaçlara akıp paslanmaz çelikten yapılmış piramit benzeri bir yapıya çarparak suyun çeşmeden dışarı sıçramasını engelliyordu. Korkulukların altındaki cam duvar hem küçük çocukların güvenliğini sağlıyor hem de muhteşem bir manzara ortaya çıkarıyordu.

“Çocukların kaç yaşında?” diye sordu Leticia tavuğunu dilimlerken.

“İki buçuk” diye yanıtladı Lolly Cross. “Bu biftek de harikaymış” dedi kızına bir kaşık dolusu salçalı patates püresi uzatırken.

“Joey geçen ay iki yaşına bastı” dedi öbür kadın.

Leticia masasındaki not defterine göz attı. “Bell, kalemini versene”

Kız Bell’in uzattığı kalemi aldı.

“Not almazsam unuturum şimdi” dedi Leticia.

“Ben de isimleri hiç aklımda tutamam” dedi Lolly.

“İsmin ‘Lolly Cross’ değil mi?” diye teyit etti Leticia

“Evet. Bu da Lyrica”

Kız annesinin ismini duyunca ona baktı.

“Güzel isim” dedi öbür kadın. “Benim adım ‘Anastasia Polanski’ ya da sadece Ana” sonra da Bell'e bakarak “Ve sizin adınız Bell, sizinki de Leticia ve siz de Lolly'siniz. Fakat neden buradayız?”

“Şöyle ki…” diye söze başladı Bell buzlu çayını içip pirzolasından bir dilim keserken. “İkinizi bir proje için mülakata sokacağız”

“Ne gibi bir proje?” diye sordu Lolly.

“Ah işte” dedi Bell balkondan kafeye birinin girmekte olduğunu görünce. “İşte Bonnie ile Andy geliyor” İkiliye el salladı ve Bonnie de aynı şekilde karşılık verdi. “Emily” diye seslenerek garsonu çağırdı. “İki misafirimiz daha geliyor”

“Hay hay bay Casper. Birazdan dönerim”

“Afedersin sensiz başladık” dedi Leticia Bonnie ile oğlu masada yerlerini alırken.

“Ay hiç önemli değil. Ben de işten çıkmadan önce son çiviyi de çakayım dedim”

“Son mu çivi?” diye sordu Bell. “Gerçekten mi?”

“Evet, çatıyı kırk beş dakika evvel bitirdik”

“İyiymiş” dedi Leticia.

“Değil mi ama” diye onayladı Bonnie, sonra da kadınlardan birine dönerek “Sani tanıyorum galiba”

“Size ve ufaklığa içecek getirmemi ister misiniz?” dedi Emily menüyü Bonnie'ye uzatırken.

“Kola alayım. Sen ne içersin Andy Panda?”

“Portakal suyu lütfen” Andy masayı görebilmek için dizlerinin üzerine çıkmıştı.

Bonnie menüdeki fiyatlara baktı. “Burası beni aşar”

“Dert etmeyin” dedi Emily. “Bay Casper’ın misafirlerisiniz. Mistik Kafe faturanızın icabına bakar”

“Sahi mi?” dedi Bell'e kaçamak bakarak.

Bell kafasını evet manasında salladı.

“Öyleyse ben rulo köfte alayım. Andy, spagetti mi istersin hamburger mi?”

“Hamburger lütfen”

“Tamamdır” dedi Emily Andy'ye göz kırparak. “Hamburgerden sonra sana çilekli dondurma da getirebilirim”

Bunu duyan küçük kız “Donduyma mı?” deyiverdi.

“Evet tatlım, sana da getiririm, küçüğe de”

Emily içeceklerini getirince Andy'nin koltuğunu yükseltti. Diğer çocuklar uzun sandalyelere oturuyorlardı.

Garson ayrılınca Lolly “Seni McKenzie Home'da görmüştüm, altı ay önce falan, adım Lolly”

“Aaa evet” dedi Bonnie. “Şimdi hatırladım, işler nasıl bari?”

“Eeee…” kadın Bell'e baktı. “Gayet iyi, şimdilik”

“Ben Anastasia Polanski” dedi öbür kadın. “Bu da oğlum Joey”

“Tanıştığımıza memnun oldum” dedi Bonnie. “Senin kızın adı ne, Lolly?”

“Lyrica”

“Ne güzel bir isim” küçük kıza bakıp gülümsedi. “Joey de güzel isim”

“Şu bahsettiğiniz iş nedir bilmek isterim, Bay Casper” dedi Lolly.

“Bu proje sizin gibi insanlara yardım etmeye yönelik bir iş”

“Sakın” dedi Ana. “Şu sözde bize ‘yardım’ etmeyi isteyen kiliselerden geliyorsanız hiç almayalım. Salak dinlerine inanmazsak oğlumla cehenneme gideceğimizi söyleyen insanlarla uğraşmaktan bıktım”

“Hayır, Ana” dedi Leticia. “Bu öyle bir şey değil...”

Ana lafını kesti: “Ne zaman bana sunulan bedava kıyafetleri ya da bir kutu meyveyi kabul etsem altından bir bok…” diyecekti ki Andy’ye baktı “… halt çıkıyor”

“Ben de aynını yaşadım” dedi Bonnie. “Ben de sırf biraz yardım alabilmek için tonlarca vaaz dinlemek zorunda kalmıştım” dedi ve Emily masayı rahat hazırlayabilsin diye arkasına yaslandı.

“Kim taze içecek ister?” diye sordu Emily.

Emily içecekleri almak için ayrılınca, Bonnie devam etti: “Ama bu gördüğün ikili” dedi Bell ile Leticia'ya dönerek “…gerçek birer aziz ve azize. Ağızlarından bir kere bile Tanrı, İsa, kilise veya ‘kurtuluş’ lafı çıkmadı ama bana ve Andy'ye karşı tam bir melektiler”

“Hala anlamıyorum” dedi Ana. “Nasıl bir şeyden söz ediyoruz?”

“Yarın” dedi Bell, “evlerinin çimentosu kuruyacak ve gidip eee… hey Bonnie Andy ile yapmayı planladığınız şeyi anlatsana”

“Kuruyacak derken?” diye sordu Lolly.

“Çatıyı kaplama işi bugün bitti” dedi Bonnie ağzındaki yemeği yutup; “Yarın pencereleri ve kapıları halledeceğiz. Evin çatısı yağmura dayanıklı olacak. Sonra da yarın akşam…” dedi oğluna bakarak. “Yarın akşam ne yapacağız minik pandam Andy?”

“Salonda kamp!”

“Kamp mı?” diye sordu Ana.

“Evet. Taşınabilir bir sobamız, kutu kutu suyumuz, iki uyku tulumu, spam, ekmek, yumurta ve Oreolarımız olacak. Evin tesisatı, kablajı vesaire bitince kamp yapmaya hazır hale gelecek”

“Kampı nerede yapacaksınız?” diye sordu Lolly.

“Evimizde!” dedi Bonnie.

“Evinizde mi?” diye sordu Ana.

“Evet, ev bize ait” dedi Bonnie.

“Size bedavaya ev mi verdiler?”

“Bedava sayılmaz. Anlaşmamız şöyle; Önce evi yapmalarına yardım edeceğim, bitince de eve yerleşmeme izin verecekler. Sonra da kafelerinde günde dört saat çalışacağım, Andy'yi kreşe, bir sonraki sene de anaokuluna göndereceğim ve bir daha asla alem yapmayacağıma dair verdiğim sözü tutacağım”

“Bu kadar mı? Karşılığında başka bir şey yapmayacak mısın?” diye sordu Lolly.

“Evin parasını ödemem gerekecek tabi” dedi Bonnie.

“Bu hikayede bir halt olduğunu anlamıştım” dedi Lolly.

“Kime ödeme yapacaksın ev için?”diye sordu Ana.

“Casper Financial”

“Zannediyorum ki” dedi Ana, “Ödeme su arkadaşımız Bell Casper’a yapılacak”

“Evet” dedi Bonnie. “Ama istersem eve taşındıktan sonra ödemeye başlamak için beş sene bekleyebiliyorum, sigorta ve vergiler ise Brooklyn’deki iki yatak odalı bir evin kirasından bile ucuz olacak”

“Bu nasıl mümkün olabilir?” diye sordu Ana.

“Mümkün çünkü” dedi Leticia, “Bu otuz senelik bir anlaşma olacak”

“Ama istersem peşin de ödeyebilirim” dedi Bonnie.

“Bu işten hiç bir halt anlamadım” dedi Lolly. “Kulağa daha çok bu insanlar bizi kafelerinde otuz sene köle gibi çalıştırmak istiyorlar gibi geliyor”

“Burada çalışmak zorunda değiliz” dedi Bonnie. “Ama benim gibi deneyimsiz biri için saatte on sekiz dolar artı bahşiş kazanmak harika bir fırsat”

“Ve eğer çalışmak yerine okumayı seçersen” diye ekledi Bell “Saat başı on sekiz dolar burs veriyoruz”

“Ama lise mezunu bile değilim” dedi Lolly.

“O zaman GED sertifikası almayı deneyebilirsin” dedi Bell, “sonra da üniversiteye başlarsın”

“Öyleyse bu anlaşmadan büyük paralar kazanıyorsunuzdur herhalde" dedi Ana, "değil mi?"

"Eğer Leticia ve ben Bonnie’nin evine yatırdığımız üç yüz bini borsaya yatırsaydık" dedi Bell, "Bu anlaşmadan kazanacağımızdan çok daha fazla para kazanır köşeyi dönerdik”

“Peki biriyle çıkarsam?” diye sordu Ana. “Sanırım bunu yapma şansım olmayacak”

“Tamamen senin tercihin” dedi Leticia. “Fakat evlensen bile anlaşmaya senden başkası dahil olamayacak”

“Bir şey daha var” dedi Bonnie. “Eğer tekrar içmeye başlarsam anlaşma iptal olacak”

To koniec darmowego fragmentu. Czy chcesz czytać dalej?