Casper'ın Oyunu

Tekst
0
Recenzje
Przeczytaj fragment
Oznacz jako przeczytane
Czcionka:Mniejsze АаWiększe Aa

Fakat Gigi durmadı. “Düşündüğüm kişi mi bu? Kim o?” dedi Leticia kadına dik dik bakarak.

“Nazik ol lütfen Gigi” dedi Bell. “O benim asistanım. Sen şimdi tezgaha git ve herkes gibi sıranı bekle”

“Saat dokuz oldu bile” dedi Gigi. “Eğer zarfımı şimdi verirsen erkenden gidip ödülümü Blinker'dan alabilirim”

“Ben çıkışın oradaki masaya gidince diğer on bir oyuncumuza katılabilirsin”

“On bir ha. İyiymiş. Ödül büyük olacak gibi”

“Git hadi”

“Gıcıklığa lüzum yok” dedi Gigi. Kıza Elini uzattı “Sen Leticia olmalısın” dedi.

El sıkıştılar. “Adımı nereden biliyorsun?” diye sordu Leticia.

“Bell'e seni nasıl tanıyabileceğimi sorduğumda benden daha güzel bir kadını aramamı söylemişti de ondan”

Leticia güldü. “Tabi” Gigi’nin elini bırakıp Bell'e baktı “Eminim öyle demiştir”

“Bu doğru” dedi Gigi Bell'e dönerek. “Pekala Bell, ben gideyim o zaman, elini çabuk tut” Barın arkasına geçti.

“Kessler projesini senin için düzeltmeme gerek var mı?” diye sordu Bell.

“Hayır” dedi Leticia. “Ama bu ayın sonunda kadar yirmi bin dolara daha ihtiyacımız olacak”

“Çüş, neyse ben sana bir sonraki projeyi mail attım şimdi”

“Süper ya. Daha Kessler ortada dururken yeni bir projeye başlıyoruz”

“Aynen. Artık seni kesen şu altı damsız sana asılmaya başlamadan önce ikile çabuk”

“Öyk, hemen çıkıyorum bu çöplükten”

Bell zarfları alıp arkaya doğru yöneldi, Gigi'nin de dahil olduğu on iki oyuncu da peşinden geldi.

“Pekala millet” Bell zarfları dağıttı. “Soruları okuyup zırlayabilirsiniz”

Herkes zarfını yırtıp açtı.

“Bu ne lan?” diye söylendi Gigi.

“Harbi” dedi oyunculardan biri “Bu ne”

“Çözebilen olursa ben masamda olacağım”

Bell kalan zarfaları ikinci sonra da üçüncü grubun masasına vermek üzere ayrıldı.

* * * * *

Oyunculardan biri Bell ile yanındaki sarışının oturduğu masaya yöneldi.

Kırklarında, hafif kel, şişman bir adamdı.

“Çözdüm, Bell. İlk miyim?” dedi sarışına sırıtarak.

Sarışın da güldü. “Susadın mı?”

“Sen mi ısmarlıyorsun?”

“Ismarlamam mı”

“Evet ilksin, Frankie” dedi Bell. “N'aptın?”

Frankie kağıdını uzattı.

“Hey” dedi kız, “bu şu bahsettiğin bilmecelerden mı?” Bell kağıdı açarken kız iyice eğildi.

“Öyle, evet” dedi Bell. Kızın görememesi için öbür tarafa döndü, sonra sessizce bilmeceyi sonra da Frankie'nin cevabını okudu. ‘Will’in babasının beş oğlu var; Mercutio, Tybalt, Capulet, Montague… beşinci oğlu kimdir?’

Frankie'nin kağıda yazdığı cevap ‘Romeo’ idi.

“Maalesef, Frankie” dedi Bell. “Yanlış cevap”

“Ne? O dörtlü hani...”

“Hop dur bakalım” diye böldü Bell. “Bu genç bayan bir sonraki oyuna katılmak isteyebilir. Ona ipucu vermek istemeyiz değil mi?”

“İstemeyiz herhalde”

“Blinker’ın vazosu boşalınca gelip cevabı alabilirsin”

“Öyle olsun” dedi Frankie kıza gülerek. “İçki ister misin?”

“Evet, isterim. Bana bir pembe limonlu kokteyl söyleyebilirsin. Ben birazdan döneceğim.”

“Sen bilirsin hayatım”

“Elbette ben bilirim Frankie. Bu arada adım Candi, sonunda i var. Tatlı ve suluyumdur, şeker gibi”

Frankie gülümsedi ve gitti.

“Adamın binliği çöp mü oldu şimdi?” diye sordu Candi.

“Evet, nasılmış kavradın mı?” diye sordu Bell.

“Hı hı. Frankie’nin kağıdını göstersene, bir daha ki el oynarım belki”

“Maalesef” dedi Bell, kağıdı katlayıp laptopun arasına koydu. “Ringmaster'ın kuralları böyle”

“Hadi ya, tüh”

“Peki tadımlık bir bulmacaya ne dersin?” diye sordu Bell.

“Olur”

Bell bir peçete çıkarıp aynı üçgenli bulmacayı çizdi. “Kaç üçgen görüyorsun?”

Kız cevap vermeden masaya Gigi geldi. “Bakıyorum da vazo nakitle dolmuş”

Bell başıyla onaylayıp kıza verdiği kağıdı aldı. Cevabı okuyup başını sağa sola çevirdi. “Üzgünüm”

“Ne? Cevap ortada. Bu dört karakter...”

“Sakın” diye böldü Bell. “Yeni oyuncuların karşısında olmaz”

“uups, ama cevabım doğruydu”

“Vazo boşalınca cevabı öğrenecek ve dizlerini dövüp ah vah edeceksin”

“Yirmi üçgen var” dedi Candi.

“Haha” Gigi güldü, “on sekiz olacak”

“Olamaz” üçgenleri tekrar saymaya başladı.

“Sen bekle çocuğum” dedi Gigi. “Bu oyun kıt akıllılar için değil” deyip bara yöneldi.

Bir beyefendiyle bir hanımefendi daha peş peşe aynı yanlış cevabı verdiler.

“On sekiz olamaz” dedi Candi.

Bell ona üçgenleri gösterdi.

“Ne kadar zormuş lan” Kız peçetedeki üçgenlere bakakaldı.

“Zor bilmeceymiş” dedi biri.

Bell'in yanına yetmişini geçmiş bir adam geldi.

Adam yanıtını Bell'e uzattı.

“Tebrikler, Wally. Blinker'dan ödülünü alabilirsin”

“Evet! Biliyordum”

Herkes Wally'nin ödülünü sayışını izledi ve boş vazo rafa geri kondu.

“Neymiş cevap?” diye sordu Gigi, kadın Bell’in masasına geri gelince.

Bell Wally’nin kağıdını ona uzattı.

“Vay anasını” Gigi gülüyordu. “Gözümüzün önündeymiş meğer. Tabi ya, bilmecenin ilk kelimesi ‘Will’in babası’ diyor, beşinci çocuk Will yani. Bravo Ringmaster”

“Belki de kendine eğlenecek başka bir oyun bulmalısın” dedi Bell.

“Evet bulacağım, yarın bu oyunu kazandıktan sonra tabi ki” Cüzdanını çıkarıp barda bekleyen Blinker'a doğru yöneldi.

Candi cüzdanından bin dolar kadar yirmilik çıkardı. “Yarınki oyun için ödeme yapmak istiyorum”

“Olur, bunları masadan kaldır lütfen. Paranı Blinker'a vermen gerekiyor. Sonra da Frankie ile ilgilenebilirsin”

Candi güldü. “Doğru, henüz farkında değil ama kendisini bin dolarlık bir eğlence bekliyor”

* * * * *

Sonraki gece Leticia da Bell ile birlikte oturuyordu.

Gigi de tam dokuz gibi gelmişti. “Kaç zarf getirdin Leticia?”

Leticia birasını yudumlarken kıza baktı.

“On altı” dedi Bell. “Sana da merhaba”

“Aa evet sana ve asistanına merhaba”

“Şuna ağzının payını verebilir miyim, Bell?” diye sordu Leticia.

“Tabi ama bu gece olmaz”

Gigi, Leticia'ya sırıttı. “Senden güzel evcil kobra olur ha”

“Senden de dişlek vahşi bir çıngıraklı yılan”

“Kesin şunu” dedi Bell. Gigi'ye dönerek “Oyuna hazır mısın?” diye sordu bir yandan masasından kalkarken.

“Hem de nasıl” diye yanıtladı Gigi ve birlikte arka masaya gittiler. Peşlerinden on beş oyuncu da daha geldi.

“Şaka mı bu?” dedi Gigi zarfını açarken.

“Sandığın kadar kolay olmayabilir”

Bell hemen diğer oyuncularla da ilgilendi. İşi bitip Leticia'nın yanına oturduğunda Wally de masaya geldi.

Cevabını yazdığı kağıdı uzatarak. “Cevap ikisinden biri olmalı, o yüzden rastgele seçtim birini. İlk benim değil mi?”

“Evet ilksin, ama cevabın yanlış”

“Tüh be. Tavuk demeliydim”

İki adam daha kağıdını uzattı.

“Üzgünüm beyler, yanlış”

Wendy de kağıdını uzattı.

“Yanlış. Bir daha ki sefere artık, Wendy”

“Ben gidip bir kokteyl gömeyim” dedi ve bara yöneldi.

“Belki de bu sefer onları çok zorladık” dedi Leticia. “Eyvah üç yanıt daha”

Hepsi de yanlıştı.

“Harika” dedi Leticia. “İşte senin fahişen geliyor”

“Vazo hala dolu” dedi Gigi. “Kaç kişi yanlış bildi?”

“Yedi” dedi Bell.

“Bu sorunun cevabı ya çok saçma sapan ya da çok zekice” dedi Gigi.

“Senin saçma sapan cevabın nedir peki?” diye sordu Leticia.

Gigi gülümsedi ve kağıdını okudu. “Yumurta mı tavuktan gelmiştir yoksa tavuk mu yumurtadan? Bahse girerim kaybedenlerin hepsi ya tavuk ya da yumurta demiştir?”

Bell onayladı.

“Cevap veriyorum, hiçbiri”

“Bu sonuca nasıl ulaştın açıklayabilir misin acaba?”dedi Bell.

“Yumurta ve tavuk birbirinden değil, yumurtlayarak üreyen küçük tüylü bir dinozordan evrilerek geldi”

“Yok anasını!” diye bağırdı Leticia.

“Doğru” dedi Bell. “O tüylü dostumuzun adı arkeopteriks oluyor. On altı binlik ödül senindir”

“Yumurta diyecek sanmıştım” dedi Leticia, Gigi Blinker'ı aramaya gitti.

“Sıkıntı yok kanaryam, asıl kazananlar kim biliyoruz nasıl olsa” dedi Bell.

Bölüm Dört

Ertesi gün Bell masasında oturmuş karşısındaki sarışın çocuğu izliyordu.

Kız karşısında kollarını bağlamış somurtarak oturuyordu.

Bell kızın yüz ifadesini taklit etmeye çalıştı.

Kız gülümseyerek telefonunun ekranına bastı.

‘BAM GÜM!’ diye sesler geldi telefonundan. “Lan!” Bell hemen telefonunu çıkardı.

“Bell, Bell, zavallı Bell” diye şarkı söylüyordu kız. “Eksik olmaz yüzünde somurtular, onu gören aynalar çatlar. Sanırım bu ses senin deniz altının tarih oluşunun sesiydi”

Bell, Avenger denizaltısının devrilip batışını izledi. O da telefonunun ekranına basarak “Millie, Millie, bayan MacSilly, yüzün o kadar çok korsana benziyor ki akranların sana Billy diyor” Tekrar telefonuna bastı.

‘BUM!’ Kız şaşkın şaşkın telefonuna baktı.

“Bum, Bum” dedi Bell. “Görünüşe göre kargo aracın Eisenhower güm oldu”

“Hay anasını satayım!” dedi Millie.

“Diline dikkat et genç bayan” diye uyardı biri.

Kafalarını telefonlarından kaldırınca Jennifer'ın geldiğini fark ettiler.

 

“Çok şükür” dedi Bell Millie'ye dönerek. “Nihayet senden kurtuluyorum”

“Anne, uçak gemimi batırdı bu adam”

“Ay çok yazık” Bell boşta kalan eliyle ağlayan bebek taklidi yaptı. “Amiral Millie üzüntüden ağlayacak”

On iki yaşındaki kız telefonuna tıkladı. “Evet ağladım, ama teknelerinden birini de batırdım. Deniz altı Styx'e arkasını kollamasını söyle”

Telefonun hoparlöründen ‘PAT, GÜM, BUM’ sesleri geldi. “Kahretsin. Bu kızın okulda olması gerekmiyor mu?” Bell başını telefonundan kaldırıp Millie'ye gülümsedi.

“Şu an benim denizcilik okulumdasın” dedi kız.

“Daha çok savaş okulu gibi” dedi Bell.

“Kızıma baktığın için teşekkürler, Bell” dedi Jennifer. “Bayan Stratford bu sabah check-up yapmaya gitmişti. An itibariyle dairesine geri döndü”

“Ha ha” Millie güldü. “Kimin kime bebek bakıcılığı yaptığı anlaşılıyor ”


Millie Fischer

“Öyle olsun bakalım” dedi Bell. “Bak bakalım ikmal gemin Marilyn Gotham'ı nasıl da batırdım”

Jennifer Bell'in yanına oturdu. “Sana mutfaktaki işi verdiğin için teşekkür etmiş miydim?”

Bell kadının kırışık kahverengi gözlerine bakıp dudaklarını büktü. “Sanmıyorum” dedi.

“Bir şekilde teşekkürlerimi sunmam gerek”

“Sabırsızlıkla bekliyorum”

“Sanırım kusacağım” dedi Millie.

“Lütfen” dedi Bell kıza bakmadan “masaya ya da koltuğa olmaz”

“Onu eve götüreyim” dedi Jennifer, “akşama tekrar gelirim”

“Hamur işinde çalışmaktan memnun musun?” diye sordu Bell.

“Memnunum, yardımcı şef Maxine'in dediğine göre bir kaç aya pastacı bile olabilirmişim”

“Pastacı olduktan sonra” dedi Millie “Senin pozisyonuna terfi edecek. Ding dong Bell pis kokulu terli Bell”

“Biricik Millie, keşke boylasan denizin dibini”

“dibini?”

Bell omuz silkti. “Kafiyeli sonuçta”

“Çok az”

Jennifer kayması için Bell’in omzuna dokundu ve masadan kalktı. “Eve gitmeye hazır mısın?”

Millie telefonunu alıp masadan kalktı, sonra da eğilip Bell'i yanağından öptü.

“Pençelerini gemilerimden uzak tut” dedi Bell.

“Sen de gözlerini annemden” dedi kız sırıtarak. “Güle güle bay Bell, gülleye dikkat et”

After the two of them went out the front door of the bar, he opened his iPad to work on the Ashton project.

Beş dakikanın ardından telefonu yine coştu. ‘BUM! BUM! BUM!’

“Hay ben... hücum teknelerimin üçü gitti”

* * * * *

“Bakıyorum da erkencisin” dedi Bell.

“Ne yapayım senden daha fazla ayrı kalamadım” dedi sarışın ve daha da yanaştı. “Vay, güzel ev”

“Evet öyle, Gigi, fakat henüz bitmedi. Bu sadece taslak” dedi ve uzanıp kadının saçına dokundu. “Güzel olmuş. İç taraflar koyu olunca güzel olmuş”

“Teşekkürler” dedi Gigi saçını omuzlarına düşürerek. “Yandaki garaj kapısı evi girişteki kapıya kıyasla büyük göstermiş. Zemin kaç metre kare?”

“Beş yüz elli metre kadar”

“Adalı mutfak. Harika”

“Evet, yalnız elektrik tesisatı biraz sıkıntı”

“Betonun içinden geçirilebilir. Su tesisatı bittikten sonra da PVC ile gider borusunu halledebilirsin”

“Güzel fikir” dedi Bell. “PVC boruyu nereden biliyorsun?”

“Teknik resim dersleri almıştım”

Nadia masaya geldi. “Ne istersin, Gigi?”

“Sadece portakal suyu, Nadia. Sert bir şeyler için henüz erken”

“Tamam. Sodanı tazeleyeyim mi, Bell?”

“Olur, lütfen”

Nadia içecekleri getirmek için ayrıldı.

“Evi kimin için çiziyorsun?” diye sordu Gigi.

“Ee, bir müşteri için”

“Gerçekten mi? Aynı zamanda mimarsın?”

“Aynı zamanda?”

“Ringmaster için oyunu yönetmenin yanı sıra yani. Başka neler yaparsın?”

Nadia'nın içkileri getirmesiyle Gigi garsona bir yirmilik ateşledi.

“Sende kalsın” dedi Gigi. “Okul masrafları için para biriktiriyorsun değil mi?”

“Aslında şu anda elektriğimi kesmesinler diye ConEd'e ödeme yapıyorum”

“İyi fikirmiş” dedi Gigi. “Eğer bu sana yetiyorsa üniversite için de para biriktirebilirsin”

Nadia Bell'e baktı. “Blue Parrot'ta çalışıp saat başı on sekiz dolar ve bahşiş almaktan memnunum”

“Hmm, fena değil. Müdürü kim buranın? Belki ben de burada yarı zamanlı işe başlarım”

“Gitmem gerek” dedi Nadia yan masaya koşarak.

“Sence burada yarı zamanlı çalışabilir miyim, Bell?” diye sordu Gigi.

“Hayır, fazla yeteneklisin”

“Bunu bir iltifat olarak alıyorum”

“Öyleydi zaten”

“Blinker'ın kavanozu doldu mu?”

“Şimdilik yedi bin. Sen oynayacak mısın?”

“Tabi ki. Önceki oyunda on beş bin kazandım zaten. Sanırım biraz daha kazanmayı planlıyorum. Belki şu anki işimden bile emekli olurum o parayla”

* * * * *

Saat dokuzda Leticia zarfları getirmişti.

“İhtiyar” dedi kız. “Naber?”

“İyiydim” dedi Bell “Ta ki sen bana ihtiyar diyene kadar’”

Leticia ona sarılıp omzuna yattı. “İhtiyar ille de ‘yaşlı adam’ demek değil” dedi kız.

“Sağ ol, şimdi biraz daha iyiyim sanki”

“Kaç kişi oynuyor?” diye sordu Gigi Bell’in masasına gelerek.

Leticia Bell'i itip uzaklaştı. “Şehri terk etmişsindir sandım?”

“Terk ettim aslında ama Bell geri gelmem için yalvardı” ded Gigi gülümseyerek. “Kıskançlık kötüdür biliyorsun”

“Öyle” dedi Leticia. “Ama sana yakışıyor”

“Ha. Dostum Shakespeare'in dediği gibi: ‘Güzellik ve zarafetin hırsa ihtiyacı yoktur’”

“Hayır, aslında şöyle dedi: ‘Senin gibi iğrenç bir domuz ruj ve göz farının etkisiyle kelebeğe benzemeye çalışsa da süslü bir domuzdan başka bir şeye benzemiyor’”

“Sence Juliet bir domuz muydu?”

“Bence Juliet bir aptaldı. Bir adam için kendisini öldürdü” dedi Leticia. “Hiç bir erkek canına kıymaya değmez”

Gigi Bell'e baktı. “Peki onun için?”

“O başka” dedi Leticia Bell'e sarılarak. “Eğer o ölseydi zehir içerdim, tereddüt bile etmeden. Sonra da uğursuz sonsuzluk son bulana dek onun baş ucunda yatardım”

Bell kolunu kızın omzuna sardı. “Yaa”

“Buna inanamıyorum” dedi Gigi. “Neyse, bu gece ne kadar kazanacağım?”

“On üç bin” dedi Bell zarfları alarak. “Oynamaya hazır mısın?”

“Olmam mı”

Arka masaya gittiler ve Bell zarfları dağıtıp diğer grupla ilgilenmeye gitti.

Beş oyuncu Bell’in masasına geldi. Hepsi de yanlış cevap vermişti.

Ardından William Loman geldi, kendisi Whiskin-Cowen Securities'de bir borsacıydı.

“Tebrikler bay Loman” dedi Bell. “Doğru bildiniz”

Gigi ile Wendy masaya geldi.

“Sakın söyleme” dedi Wendy. “Bu tokmakçı mı kazandı şimdi?” dedi William Loman'a omuz atarak.

“Evet” Bell. “Cevabını göreyim, Wendy.” kağıdı açtı. “Maalesef yanlış. Ya sen, Gigi?”

Gigi kağıdını verdi. “Bir önemi var mı ki?”

“Tabi ki var, doğru bilmişsin bu arada”

“Bakayım” dedi Wendy ve Gigi’nin kağıdına uzanıp sesli bir şekilde okudu. “İki üniversiete profesörü karşıya geçmek için kaldırımda bekliyorlarmış. Karşılarındaki tabelada üzerinde sağa bakan bir ok varmış, altında da ‘tek yön’ yazıyormuş. Profesörlerden birinin alanı matematikmiş, geometri ve kalkülüs biliyormuş. Diğerinin alanı ise sanat ve felsefeymiş, mantıkta ve soyut kuramları formülleştirmede uzmanmış. Karşıya geçmek için adım atmışlar fakat hızla gelen bir araba profesörlerden birini ezmiş. Hangisi öldü?’” Sonra da Gigi’nin cevabını okudu. “Matematik profesörü öldü çünkü matematiksel düşündüğü için tek yönlü bir yoldan karşıya geçerken sadece soluna bakmayı yeterli buldu. Felsefe profesörü ise mantıksız varsayımlarla ve çok yönlü problemlerle haşir neşir olduğu için hem sağına hem soluna baktı ve ters şeritte giden aracı gördü” Kadın gülümseyip borsacının kolunu tuttu. “Bu gece için planların var mı, Willy?”

Bölüm Beş

Gigi akşam sekiz buçuk gibi bara varmıştı. Yanında da uzun boylu sarışın bir kadın vardı.

Gigi “İşte geldik, Bell. Partiyi başlatalım hadi” deyip Bell'in yanına oturdu ve masanın öbür ucundaki kadına el salladı.

“İkiniz beraber misiniz?” dedi Bell sarışına bakarak.

Sarışın gülümsedi. Uçları hafif pembe, uzun ve kıvrımlı saçları vardı.

“Evet beraberiz, iki al bir öde kampanyası yapıyoruz”

“Dopdolu bir gece olacak gibi” dedi Bell.

“Savannah şu senin oyunu oynamak istiyormuş”

“Davetsiz olmaz”dedi Bell.

“Davet ediyorum ya işte”

“Ya alttan bir işler çeviriyorsa?”

“Ha ha. Onunla öyle tanıştım zaten, Örtünün altında bir işler çeviriyordu. Üçgenli bulmacayı göstersene kıza”

Bell üçgenleri bir peçeteye çizip: “Kaç tane üçgen görüyorsun?” diye sordu

Savannah peçeteyi alıp incelemeye başladı.

“Bize daha fazla oyuncu lazım, Bell, ki büyük bir ödül kazanıp emekli olabilelim”

“Umarım zor zamanlar için para biriktirmişsindir” dedi. “Yeni oyuncu davet etmek beni endişelendiriyor”

“New York piyangosu günde üç milyon ödül dağıtıyor. Sence onlar endişeleniyor mu?”

“Sanırım hayır, ama vergi dairesi endişelenmeli”

“On altı” dedi Savannah.

“Yaklaştın” dedi Gigi. “Ama çok değil”

“Ne?” dedi Savannah, üçgenleri tekrar saydı.

“Vazoda ne kadar para birikti bu arada?”diye sordu Gigi.

“On dört bin”

“Yok deve” dedi Savannah. “İki üçgen daha varmış. On sekiz”

“Doğru” dedi Gigi. “Gördün mü Bell, kız zeki”

“Pekala” dedi Bell. “Gidip paranızı Blinker'a verebilirsiniz, ben de zarflar için Ringmaster'a mesaj atacağım”

“Hadi Savannah, gidip Blinker'ı bulalım” dedi Gigi. “Sonra da üçlü yapmak için buluşuruz”

“Öyle altılı olmuş olmuyor mu, ya da beşli?”

* * * * *

Leticia dokuzdan önce zarflarla birlikte gelmişti. Bilmecenin yazılı olduğu bir kağıdı Bell'e verdi ki o da gözden geçirebilsin.

1. Bir sent 4

2. Beş sent 5

3. On sent 15

4. Yirmi beş sent 25

5. Elli sent 50

6. Bir dolar 100

7. İki dolar

‘Onuncu sıraya ne gelmeli?’

‘İki muhtemel doğru cevap var ama yalnızca biri geçerli kabul edilecek’

“Güzel” dedi Bell. “Hazırız”

Bilmecelerin dağıtılmasıyla birlikte altı yanlış cevap gelmişti bile.

Gigi ile Savannah da cevaplarını Bell'e verdiler.

“Üzgünüm” dedi Bell. “İkisi de yanlış”

“Ama mantıken onuncu sıraya bir tek o gelebilir” diye itiraz etti Savannah.

“Mantıken öyle, muhtemel doğru cevaplardan biri ama istediğimiz cevap değil”

“İstediğiniz cevap neymiş?”

“Biri doğru cevap verene kadar beklemelisin” dedi Gigi.

“Peki öyle olsun. Bari boş boş duracağımıza gidip şu şişko zenginle biraz sohbet edelim. İçeri girdiğimizden beri bizi kesiyor”

* * * * *

Bell evin planlarıyla uğraşırken bir yandan da müşterileri süzdü.

Derken siyah elbiseli bir kızıl içeri girdi, masasında oturmakta olan Bell'i gördü.

Bell kızılı görmemiş gibi yaptı.

“Beni mi kesiyordun yoksa” dedi kadın.

“Sırf ben değil, odadaki herkes”

“Farkındayım. Bu benim lanetim”

“Hep işe yarıyor mu?”

“Hep”

Yanaklarına değen saçıyla oynadı. Sol kulağında çapı on santimlik bir küpe vardı, sağ kulağındaki küpe ise altın kaplı bir ametis takılıydı.

“Otursana” dedi Bell kenara kayarak.

“Sana inanmıyorum, Bell” dedi Gigi yanlarına gelince. “Seni sadece beş dakika yalnız bıraktım ama sen hemen kendine yeni bir kadın bulmuşsun” deyip içkisini masaya bırakarak karşılarına oturdu.

“Afedersin”dedi kızıl kafa. “Yoksa siz ikiniz…?” dedi kadın işaret parmağını ikilinin üstünde gezdirerek.

“Evet” dedi Gigi gülerek.

“Hayır” dedi Bell, “kesinlikle değiliz”

 

Derken otuz beş yaşlarında güzel bir bayan “Çözdüm!” diye bağırarak kağıdını Bell'e uzattı.

“Kesin çözmüşsündür, Savannah” dedi Gigi.

“Sen yanlış bildin diye biz de bocalayacak değiliz”

Bell yanıtı okudu “On sekiz dolar ve doksan bir sent. Doğru bildin, Savannah.”

“Nasıl!?” Gigi hızla kağıdı kaptı. “Nasıl olabilir?”

“Kolay” dedi Savannah. “İlk yedi sıradaki rakamları topluyorsun, üzerine de sekizinci ve dokuzuncu sıradaki rakamları ekliyorsun, on sekiz dolar doksan bir sent”

“Çok saçmaymış” dedi Gigi. “Ringmaster bizi ters köşe yapmış”

“Ne kadar kazandım?” diye sordu Savannah.

“On altı bin” dedi Bell.

“İşte bu!” dedi kız ve Blinker'a doğru koştu.

“On altı mı bin?” diye sordu kızıl.

Gigi başıyla onayladı.

“On altı bin dolar?”

“Evet”

“Ne için?” dedi ve sorunun yazılı olduğu kağıdı alıp inceledi. “Kolaymış bu”

“Tabi” dedi Gigi, “cevabı bilince kolay”

“Cevabın neydi?”

“Yirmi dolar”

“Bu çok aptalca bir cevap” dedi kızıl.

“Sen de küpe kombini bile seçemeyen aptal çirkin bir fahişesin”

Kızıl, saçını geriye atıp Gigi'ye dik dik baktı.

Bell de onları izliyordu.

“Ya sen nesin?” diye sordu kızıl kafa. “Aptal bir ergen gibi giyinen Sahte takı takan rahibe teresa görünümlü bir aptal?” dedi Gigi'ye dik dik bakarak. “Saçı seksenlerden kalma bir kadın” Gigi gözükmemesi için parmağındaki yüzüğünü çevirdi. “Hayır, ben geçen geceki oyunda on bin dolar kazanan kadınım”

“Aferin. O kadar parayı kazanmak böyle bir yerde senelerini alırdı” deyip elini barda oturan erkeklere salladı.

“Gidip bu ayın kirasını çıakrayım bari”

“Ben ise on iki ayın kirasını çıkarıyor olacağım” dedi kızıl kafa.

“Karavanda yaşayınca kolay tabi”

“Ya, öyle mi?”

“eee hanımlar” dedi Bell “Bu tatlı konuşmalarınızı bölmek istemem ama...”

“Sen sus, Bell.” Gigi kızıl kafaya dik dik bakıyordu.

“Bana şu yarışmayı anlat Bill.” dedi kızıl kafa Bell'e dönerek.

“Adım Bell ” diye düzeltti “Bill değil’”

“Annesi onu çanlar çalarken doğurmuş” diye ekledi Gigi.

“Bu eli kim kazandı?” diye sordu Wendy.

“Savannah kazandı” dedi Gigi. “On altı bin dolar”

“O kim ya?” dedi Wendy Gigi'nin yanına oturarak, kızıl saçlı kadını işaret etmişti.

“Yarışmacımız”

Wendy güldü: “Bu kılıkla mı?”

Kızıl kafanın siyah elbisesini zümrüt bir kolye ve altın taşlar süslüyordu. Kahverengi bir ruju ve uzun siyah kirpikleri vardı.

“Buranın sahiplerinin gereksiz gevezeliğe izin verilmesi normal mi Bell?” diye sordu kızıl. “Bu mekana hiç yakışmıyor”

“Oyuna katılamayacağı için o kadar mutluyum ki, Bell” dedi Gigi. “Kaybeden bir orospunun ciyaklayışından daha üzücü bir manzara olamazdı herhalde. Makyajı dizlerine kadar akardı her halde, tıpkı sarkık göğüsleri gibi”

Kızıl kafa kağıdı çekti. “Merak etmeyin şapşal oyununuz ilgimi çekecek kadar rekabetçi değil”

“Ya öyle mi?” Gigi bir peçete kaptı ve Bell'in üçgenli sorusunu çizip kızıla gösterdi: “Kaç tane üçgen görüyorsun?”

Kadın mendili alıp baktı.

“Lester ile şişman herifi alıp gidelim buradan” dedi Savannah. “Buranın havası iyice kaçtı”

Karşılığında kızıl kafa ikiliye surat yaptı ve üçgenlere bakmaya devam etti.

“Sanırım sen haklıymışsın” dedi Gigi. “Bir saate görüşürüz, Bell”

“On sekiz” dedi kızıl.

“Ha?” Gigi afallamış bir şekilde yerine oturdu.

“On sekiz üçgen var. Değil mi, Bell?” diye sordu kızıl kafa.

Bell gülümseyerek onayladı.

“Sevdim bu oyunu. Giriş ne kadar?”

“Davet edilmedin ki” dedi Wendy.

“Ayrıca” diye araya girdi Gigi “Giriş ücreti bin dolar”

“Bin mi...” diyerek yutkundu. “Pekala” Siyah mücevherlerle süslü cüzdanını çıkardı.

“Dur” dedi Bell. “Adın ne senin?” Telefonunu çıkarıp bir şeyler yazmaya başladı.

“Amber Cherry” dedi kızıl.

Gigi'yle arkadaşı kahkaha attı.

Amber orta parmağını burnuna sürttü.

Bell Ringmaster'a mesajını gönderip “Katılımın Ringmaster'a bağlı. Oyun kurucu o” dedi.

“Ringmaster mı?” diye sordu Amber.

“New York Üniversitesinde bir profesör” dedi Gigi. “Ben de orada okuyorum”

“Niye? Kozmetikçi mi olacaksın?”

“Kozmatik bile diyemiyorsun”

“Kozmetik diye söyleniyor çünkü. Diğer sarışınlar senin yanında Einstein kalıyor yazık”

“Tamam” dedi Bell telefonuna bakıp “Kabul edildin” diyerek kızı müjdeledi

“Nasıl ya” dedi Gigi.

“İşte bu!” dedi Amber sevinçle. “İşte giriş ücretin”

“Aslında iyi oldu ya, değil mi Gigi?” dedi Wendy. “Ekstradan bin lira kazanacağız”

“Parayı ben almıyorum” dedi Bell Amber'in elini iterek. “Blinker'a vermelisin”

Amber bara gidince Wendy: “Üçgenleri ne çabuk çözdü” dedi

“Farkındayım” dedi Gigi. “Hadi çalışmaya gidelim”

* * * * *

Saat neredeyse gece ikiydi, kapatmaya yakın.

Bell: “Bu gecenin hasılatı nasıl oldu?” diye sordu Blinker'a.

“Gayet iyi. Bu gece yirmi sekiz bin kopardık”

“Vay be” Bell barmen başına bardakları yıkamasında yardım etti. “Güzel. Yüzde beşi…?”

“Bin dört yüz dolar Leticia'ya gidiyor”

“Ve bir o kadar da sana” Bell kendisine şampanya bardağı uzattı.

Blinker sırıttı. “Aynen”

Bardaklarla işi bitince Blinker hesapları kontrol edip barı kapattı.

“Barda da işler iyiydi” dedi Blinker. “İçkilerden sekiz bin beş yüz, mutfaktan da on üç bin çıktı”

“Şahane bir geceydi. Yarın herkese yüzlük ekstra ver. İyi iş çıkardıklarını bilsinler”

“Memnuniyetle”

“Öyleyse personele yetecek kadar para ayırıp sizin için bin dört yüz, benim için de Leticia’ye götürmem için on dört yüz ayırırız, sonra da geri kalanını çantaya koyarız”

Blinker hesap makinesinde toplama yaptı. “Bar ve mutfaktan çoğunlukla kredi kartıyla ödeme aldık ama yine de altmış altı bin nakitimiz var”

Sayım bittiğinde saat ikiyi on geçiyordu.

Bell’in telefonu çaldı.

“Alo?”

“Dışarıdayız, Bay Bell.”

“Tamam. Şimdi çıkıyorum. Sokak tekin mi?”

“Gayet sakin. Hasılat nedir?”

“Altmış altı bin”

“Tamam. Kayıtlara gireceğim”

Bell çağrıyı sonlandırdı. “Bizimkiler kapıdaymış. Mekanı kilitleyip gidelim”

“Hemen arkandayım” dedi Blinker.

Bell gözleriyle sokağı kolaçan etti. Saat ikide barı kapatıp bir torba parayla ayrıldığını pek çok kimse biliyordu. Kendisini tedirgin eden bir durumdu bu.

“Merhaba bay Casper” dedi adamlardan biri, “ve bay Blinker” Adamın ortağı zırhlı aracın hemen yanındaydı.

“Selam, Tommy” Bell hasılatı Tommy'ye verip fişi aldı.

Bell kamyonun arkası kilitlenen kadar bekledi. “Yarın akşam görüşürüz beyler”

“Görüşürüz bay Casper”