Anne Frank'ın Hatıra Defteri

Tekst
0
Recenzje
Przeczytaj fragment
Oznacz jako przeczytane
Jak czytać książkę po zakupie
  • Czytaj tylko na LitRes "Czytaj!"
Czcionka:Mniejsze АаWiększe Aa

14 Ekim 1942, Çarşamba

Sevgili Kitty,

O kadar meşgulüm ki! Dün, La Belle Nivernaise’den bir kısım çevirdim ve kelimeleri not ettim. Sonra, çok zor matematik problemleri çözdüm ve üç sayfa Fransızca çeviri yaptım. Bugün de beni Fransızca gramer ve tarih bekliyor. Bu kör olası matematiğe her gün bakmak istemiyorum. Babam da o dersi berbat buluyor.

Ben o derste babamdan daha iyiyim ama ikimiz de bunu beceremiyoruz. Bu yüzden hep Margot’tan yardım alıyoruz. Aynı zamanda stenografiye de çalışıyorum. Üçümüz arasında, en hızlı ben ilerliyorum.

De Stormen kitabını da okudum. Çok güzeldi ama Joop ter Heul

ile kıyaslanamaz. İki kitapta da aynı kelimeler geçiyor, tabii yazarları aynı olduğu için öyle. Cissy van Marxveldt harika bir yazar. İleride okumaları için kendi çocuklarıma da kitaplarını vereceğim.

Ayrıca, içlerinde Hedwig, Der Vetter aus Bremen, Die Gouvernante, Der Grüne Domino’nun olduğu pek çok Körner oyunu okudum.

Annem ve Margot’la tekrar eskisi gibiyiz. Bu çok daha güzel. Dün gece, Margot’la benim yatağıma uzandık. Yatak çok dardı ama bu onu eğlenceli hâle getiriyordu. Ara sıra günlüğümü okumak için benden izin almaya çalıştı.

“Sadece bazı kısımları okuyabilirsin.” dedim ve ben de onun günlüğünü okumak için izni kaptım.

Sonra konu ileride ne olmak istediğimize geldi. Önce ben sordum ama söylememek için diretti. Sanki bir sırmışçasına sakladı. Öğretmekle ilgili bir şeyler söyler gibi oldu ama tam olarak emin değilim. Aslında her şeye burnumu sokmamam gerek.

Bu sabah, kovalamacanın ardından Peter’ın yatağına uzandım. Bana sinirlendi ama önemsemedim. Ara sıra bana biraz dostça davranmayı düşünmeli bence çünkü ona dün akşam elma verdim.

Bir keresinde Margot’a beni nasıl bulduğunu, çirkin olup olmadığımı sordum. Benim sevimli ve gözlerimin güzel olduğunu söyledi. Birazcık kararsız oldu bu sanki. Sen ne düşünüyorsun?

Şimdilik hoşça kal!

Anne Frank

Not: Bu sabah herkes kilosuna baktı. Margot altmış, annem altmış iki, babam yetmiş, ben kırk üç buçuk, Peter altmış yedi, Bayan van Daan elli üç, Bay van Daan ise yetmiş dört kilo. Burada kaldığım üç ay zarfında sekiz buçuk kilo almışım. Sence de çok değil mi?

20 Ekim 1942, Salı

Sevgili Kitty,

Yaşadığımız felaketin üzerinden iki saat geçmesine rağmen hâlâ ellerim titriyor. Şöyle başlayayım anlatmaya: Binada beş tane yangın söndürücü var. Ofisteki ileri zekâlılar, bize yangın söndürücünün doldurulması için birinin geleceğini söylemediler. Tabii biz de ne bilelim, dolap kapısının karşı tarafından gelen çekiç seslerini duyana kadar gayet normal bir sesle konuşuyorduk. Aklıma ilk gelen şey, ustanın burada olduğuydu. Hızlı bir şekilde yemeğini yiyen Bep’i aşağı inmemesi için uyardım. Babamla birlikte kapının oraya geçtik ve adam gidene kadar gelen sesleri dinledik. On beş dakikalık bir dolumdan sonra adam elindeki aletleri bizim dolabın tepesine atıverdi (yani, biz öyle tahmin ediyoruz) ve kapıya vurmaya başladı. Korkudan tüylerimiz diken diken oldu. Yoksa kitaplığın arkasından bir ses duydu da onu mu kontrol etmek istiyordu? Sanki içeride birinin olup olmadığını kontrol etmek istercesine kapıyı vuruyor, tekmeliyor ve itiyordu.

Bu adam bizi, sığındığımız yeri bulmayı başaracak diye ödüm kopuyordu. Orada, artık her şeyin sona erdiğini düşünürken bir ses duyduk. Bay Kleiman’ın sesiydi bu, “Açın kapıyı, benim.” diyordu. Hemen açtık. Ne olup bitmişti öyle?

Kitaplığın ucuna kanca sıkıştığı için kimse kapıyı açamamış ve ustanın geleceğini söyleyememiş meğer. Adam aşağı indikten sonra Bay Kleiman, Bep’i çağırmış ama dolabı bir türlü oynatamamışlar. İçimin nasıl rahatladığını anlatamam. Gizli yerimizi bulmaya çalışan adam kâbusum olmuştu. Gözümde öyle büyümüştü ve dünyadaki en zalim faşist oydu. Oh be! Neyse ki her şey yoluna girdi.

Pazartesi günü çok eğlenceli geçti. Miep ve Jan akşam bizimle vakit geçirdiler. Giesler bizim yatağımızda uyusunlar diye Margot’la birlikte annemlerin yanına gittik. Onların burada oluşuna özel, çok lezzetli yemekler yapıldı. Bir ara babamın lambası kısa devre yaptığı için bir süre karanlıkta kaldık. Ne yapacağımızı bilemedik. Binada sigortamız vardı ama onu açmak için karanlık ambarı dolanmak lazımdı ki bu geceleyin biraz sıkıntılı olurdu. Ama yine de erkekler bir cesaretle gittiler. On dakika sonra da biz, mumları yerine koyduk.

Bu sabah erkenden uyandım. Jan çoktan giyinmişti. Sekiz buçukta gitmesi gerektiği için saat sekizde kahvaltısını ediyordu. Miep içeride giyinmekle meşguldü. İçeri girdiğimde onu fanilasıyla gördüm. Onda da ben bisiklet sürerken kullandığım uzun çamaşırdan vardı. Margot’la birlikte giyindik ve yukarıya normalden erken çıktık. Güzel bir kahvaltının ardından Miep aşağı indi. Dışarıda bardaktan boşanırcasına yağan bir yağmur vardı ve bugün bisikletle işe gitmek zorunda olmadığına seviniyordu. Babam ve ben yatakları topladık. Sonra ben, Fransızca dersi için beş tane düzensiz fiil öğrendim. Nasıl çalışkanım ama!

Margot ve Peter bizim odada kitap okuyorlardı. Mouschi de sedirin üzerine, Margot’un arkasına kıvrılmıştı. Kelimeleri ezberledikten sonra ben de onlara katıldım ve Ormanlar Sonsuzluğa Şarkı Söylüyor isimli bir kitap okudum. Çok güzel bir kitaptı ve fazla ilginçti. Bitirmeme az kaldı.

Bep de sonraki hafta kalmaya gelecek.

En iyi arkadaşın, Anne

29 Ekim 1942, Perşembe

Sevgili Kitty,

Çok endişeliyim. Babam hastalandı. Her yerinde benekler çıkmaya başladı ve ateşi çok yüksek. Kızamığa benziyor. Düşünsene, doktor bile çağıramıyoruz! Annem, iyileşmesi umuduyla babamı bol bol terletiyor.

Miep’in söylediğine göre bu sabah Almanlar, van Daanların Zuider-Amstellaan bölgesindeki evlerini boşaltmışlar. Bayan van Daan’ın bundan haberi yok, zaten son zamanlarda heyheyleri üzerinde. Bir de arkasında bıraktığı porselenleri ve çok sevdiği kanepeleri için sızlanmasını kaldıramayız. Biz de arkamızda pek çok sevdiğimiz şey bırakmak zorunda kaldık. Sızlanmak bunları geri getirmiyor.

Babam, Hebbel ve diğer tanınmış Alman yazarların kitaplarını okumamı istiyor. Almancayı gayet iyi okuyabiliyorum ama fısıldayarak yapıyorum bunu, sesli olarak değil. Bu geçici bir şey olsa gerek. Babam, büyük kitaplıktan bana her akşam okutmayı planladığı Goethe ve Schiller’in bazı oyunlarını çıkarıyor. Don Carlos ile başladık. Babamın yaptığından heveslenen annem, bana birkaç dua kitabı verdi. Nezaketen, birkaç Almanca dua okudum. Kulağa hoş gelse de benim için pek bir anlamı yok. Neden beni dindar olmaya zorluyor, bilmiyorum.

Yarın ilk defa soba yakacağız. Bacası eski çağlardan kalmış kadar kötü gözüküyor. Oda duman içinde kalacak gibi. Umarım çalışır.

En iyi arkadaşın, Anne

2 Kasım 1942, Pazartesi

Sevgili Kitty,

Bep, cuma gecesi bizde kaldı. Çok eğlenceli zaman geçirdik ama uykusunu alamadı çünkü şarap içmişti. Başka kayda değer bir şey olmadı. Dün başım çatlıyordu, onun için erken yattım. Margot her zamanki gibi canımı sıktı.

Bu sabah ofisteki kutulardan birini düzenledim. İçinde fişlerin olduğu kutu yere düştüğü için dağılmıştı. Çıldırmama az kaldı. Margot’la Peter’dan yardım istedim ama o kadar tembeller ki kutuyu toplamayı bıraktım. Tüm işi tek başıma yapacak kadar delirmedim.

Anne Frank

Not: Sana önemli bir şey söylemeyi unuttum. Galiba regl olacağım. Bunu iç çamaşırımdaki lekeden anladım. Annem bunu görünce yakında başlayacağını söyledi. Bunun için sabırsızlanıyorum. Çok önemli bir an benim için. Fakat ne yazık ki ped bulunmadığı için kullanamayacağım. Annemin yanında sadece tampon var.

22 Ocak 1944 (Not)

Böyle şeyleri bir daha asla yazamam.

Bir buçuk yıl sonra günlüğümü tekrar okuduğumda gördüm ki ben nasıl çocukça bir masumluk içindeymişim. Tekrar istesem bile bir daha asla böyle masum bir benliğe sahip olamayacağım. Margot, annem ve babam ile ilgili yazdığım şeylere bakıyorum da sanki hepsi dün yazılmış gibi. Bazı şeyleri çok duygusuzca yazdığım için kendime hayret ediyorum. Daha iyi şeyler yazmak yerine bunları yazmış olduğum için utanıyorum. Yazdığım şeyler gerçekten çok kırıcı. Neyse…

Evime ve Moortje’ye duyduğum özlemi şimdi anlayabiliyorum. Burada kaldığım süre zarfında, bazen bile bile, bazen de bilinçsizce sevgi ve muhabbet aradım. Bu arzu bazen keskin, bazen de körelmiş gibiydi ama hep benimleydi.

5 Kasım 1942, Perşembe

Sevgili Kitty,

İngilizler, sonunda Afrika topraklarında bir başarıya imza attılar ve Stalingrad hâlâ düşmedi. Bu nedenle bizim beyler çok mutlu. Bu sabah kahve ve çay içtik. Başka da önemli bir şey olmadı.

Bu hafta çok kitap okudum ve az ders çalıştım. Öyle de olması gerekiyor. Ancak bu şekilde başarılı olabilirim.

Annemle son zamanlarda aram iyi ama asla sıkı fıkı değiliz. Babam duygularını açmakta iyi değil ama yine de her zamanki gibi çok iyi. Birkaç gün önce sobayı yaktık ve oda duman altı. Ben kalorifer olmasını yeğlerdim ve muhtemelen bunu tek isteyen ben değilim. Margot adinin teki! Başka hiçbir kelime ona bu kadar yakışamaz!

Anne Frank

7 Kasım 1942, Cumartesi

Bir tanecik Kitty,

Annemin sinirleri tepesinde ve bu hiç hayra alamet değil. Babamın ve annemin, Margot’a hiç çıkışmayıp her şey için beni suçlaması bir tesadüf mü? Dün gece Margot, içinde çok güzel resimler olan bir kitap okuyordu. Sonra ayağa kalktı ve kitabı bir köşeye koydu. Ben hiçbir şey yapmadan öylece oturuyordum ve kitabı görünce içindeki resimlere bakmak için aldım. Margot geri geldiğinde kitabını aldığımı gördü. Kaşlarını çattı ve asabi bir şekilde kitabını vermemi istedi. Ben kitaba biraz daha bakmak istemiştim. Sonra annem geldi ve “O kitabı Margot okuyordu, geri ver.” dedi.

 

Ne olduğunu anlamayan babam, içeri geldi. Margot’un mağdur olduğunu görünce bana: “Eğer aynısını Margot sana yapsa ne tepki vereceğini görmek isterdim!” diyerek çıkıştı.

Hemen kitabı geri masaya koydum. Onlara göre odayı sinirli bir şekilde terk etmişim. Hâlbuki ne sinirliydim ne de küstüm. Sadece üzgündüm.

Babamın olan biteni bilmeden beni yargılaması hiç doğru değildi. Eğer annemle babam sanki Margot çok büyük bir haksızlığa maruz kalmış gibi araya girmeseydi zaten kitaba biraz bakıp hemen Margot’a verecektim.

Annem hiç Margot’un tarafını tutmaz olur mu? Onlar hep birbirlerinin arkasını kollarlar. Annemin azarlarına ve Margot’un aksiliğine çoktan alıştım. Onları yalnızca, biri annem diğeri de kardeşim olduğu için seviyorum. Yoksa onları tanımasam umurumda olmazlar. Bana kalırsa defolup gitmeliler. Babam için aynı şeyi söylemiyorum. Margot’un her hareketini onaylarken, onu tebrik ederken, ona sarılırken ve onun tarafını tutarken gördüğümde yüreğime bir sızı saplanıyor çünkü babam benim için çok değerli. Babamı kendime örnek alıyorum. Ondan başka kimseye böyle bir muhabbet besleyemem. Daha Margot’a ve bana farklı davrandığının farkında bile değil. Margot hep en zeki, en kibar, en sevimli ve en iyi! Ona her zaman karşı çıkıyor değilim. Ben her zaman ailenin maskarası ve haylazıyım. Daha çok cezayı hak ediyorum. Anlamsız ilgilerden ve ciddiyet gerektiren konuşmalardan artık sıkıldım. Babamın bana gösteremediği ilgiyi özlüyorum. Margot’u kıskanmıyorum. Hiçbir zaman da kıskanmadım. Onun zekâsında da güzelliğinde de gözüm yok. Yalnızca babamın beni gerçekten sevmesini isterdim. Kızı olduğum için değil, ben olduğum için.

Annem beni her geçen gün hor gördüğü için babama çok daha sadığım. İçimde bir nebze kalan ailevi hislerimi devam ettirebilmem için tek dayanağım babam. Babam, içinde annemin hatasının olduğu her tartışmadan kaçınıyor. Annem, tüm eksik yönleriyle, benimle baş etmeye çalışıyor. Nasıl davranmam gerektiğini inan bilmiyorum. Onun ilgisizliğine, iğnelemelerine ve taş kalpliliğine daha fazla göğüs geremiyorum. Her sorumluluğu üstüme alamıyorum artık.

Annemle taban tabana zıt olduğumuz için tartışma kaçınılmaz oluyor. Onu yargılamak bana düşmez, böyle bir şey yapmaya hakkım yok. Ona sadece anne olarak bakıyorum. Benim için bir anne değil, ben kendimin annesi olmalıyım. Onlarla bağlarımı koparıyorum. Kendi yolumu çiziyorum, bakalım bu yol bizi nereye götürecek… Başka şansım yok çünkü bir annenin ve bir eşin nasıl olması gerektiğini ve “anne” demem gereken bir kadında bu vasıfları göremediğimi düşünüyorum.

Bazen kendi kendime annemin sergilediği kötü örnekleri gözden geçiriyorum. Sadece onun iyi yanlarını görmek ve bende eksik olduğu yanını bulmak istiyorum. Ama nafile… En kötü yanı ise annemin ve babamın eksikliklerini ve bende neden oldukları hayal kırıklıklarını fark etmemeleri. Çocuklarını tamamen mutlu edebilen anne ve babalar var mı bu hayatta?

Bazen bunların birer sınav olduğunu düşünüyorum. Şimdiki olanların da gelecekte olacakların da… Kendi ayaklarımın üstünde durabilen, iyi bir insan olmalıyım. Hiç kimseyi kendime örnek almadan, kimsenin tavsiyesini dinlemeye gerek kalmadan… Bu beni daha da güçlü yapacaktır.

Benim dışımda başka kim okuyacak ki bu mektupları? Benden başka kim avutabilir beni? Bir teselliye bile muhtacım, yıpranmış hissediyorum, beklentilerim boşa çıkıyor ama her geçen gün daha iyi kararlar vereceğim.

Bana tutarsızca davranıyorlar. Bir gün benim aklı başında bir kız olduğumu, her şeyi bildiğimi; diğer gün aptal olduğumu ve hiçbir şeyden anlamadığımı söylüyorlar. Artık bir bebek ve herkesi güldüren küçük şımarık kız değilim. Benim de kendi fikirlerim, planlarım, hedeflerim var ama onları harekete geçiremiyorum.

Geceleri yalnızken veya gün boyunca katlanmak zorunda olduğum insanlar veya çeşitli yanlış anlaşılmalar içinde aklıma çok fazla şey geliyor. Onun için hep günlüğüme notlar iliştiriyorum. Yazmaya ilk bu günlükten başladım ve burada bitireceğim çünkü sen her zaman sabırlısın. Her şeye rağmen yılmayacağıma söz veriyorum. Kendi yolumu çizeceğim ve gözyaşlarımı tutacağım. Yalnızca bir şeyler görmek isterdim; beni seven birinin, benim için çabaladığını görmek…

Beni sakın kınama. Bardağı taşıran son damlanın beni içine çektiğini düşün.

En iyi arkadaşın, Anne

9 Kasım 1942, Pazartesi

Canım Kitty,

Dün Peter’ın doğum günüydü. On altı yaşına bastı. Saat sekizde üst kata çıktım ve beraber hediyelere baktık. Hediyelerin içinde Monopoli adında bir hisse oyunu, bir jilet, bir de çakmak vardı. Çok sık sigara içmez hatta neredeyse hiç içmez de işte… Havası olsun diye!

En büyük sürpriz, Bay van Daan’dan geldi. İngilizlerin Tunus, Cezayir, Kazablanka ve Oran’a çıkarma yaptıkları haberini verdi.

Herkes: “Bu, sonun başlangıcı.” diyordu. Bu sözü Churchill’den alıntı yapmış olabilirler çünkü İngiliz Başbakan Churchill de “Bu son değil. Hatta sonun başlangıcı bile değil, sadece başlangıcın sonu.” demişti. Sen bir farklılık görüyor musun? İyimser olmak için sebepler var. Rus kenti olan Stalingrad, üç aydır Almanların saldırısı altında ve daha yenik düşmedi.

Gizli bölgemizin esas ruhunu sana gösterebilmek için yemeklerden bahsetmem gerek. (Daha önceden söylediğim gibi, damak zevkleri oldukça iyi.)

Ekmeğimizi, Bay Kleiman’ın tanıdığı çok iyi bir fırıncıdan alıyoruz. Öyle evimizde yediğimiz gibi çok değil ama bize yetiyor. Erzak karnelerini karaborsa aracılığıyla alıyoruz. Fiyatı sürekli artıyor. En son 27 guldendi, şimdi 33 gulden olmuş. Bir kâğıt parçası için değer mi?

Yanımızdaki yüzlerce konserve dışında hepimize yetecek kadar, yani yüz otuz altı kilogram fasulye aldık. Sadece kendimizi değil, ofistekileri de düşünmeliydik. Gelen çuvalları girişteki kancalara taktık. Ağır olan çuvallardan bazıları söküldü. Biz de onları tavan arasına taşımaya karar verdik. Çuvalları Peter taşıyacaktı. Altı çuvalın beşini sapasağlam taşıyabildi. Sonuncuyu taşıdığı sırada çuvalın altı yırtıldı ve fasulyeler, merdivenlerden aşağıya akın etmeye başladı. İçinde yirmi üç kilo fasulye olan çuvaldan efsane bir ses çıktı. Alt kattakiler evin başlarına yıkılacağını sanmışlar. Peter buz kesildi ama sonradan alt kata indiğinde beni bacaklarıma kadar fasulye dolu bir şekilde yerde görünce gülmekten yerlere yattı. Fasulyeleri toplamaya başladık ama çok küçük ve kaygan oldukları için her yere girmişlerdi. Şu anda yukarı çıkan herkes, gördüğü fasulyeleri alıp Bayan van Daan’a veriyor.

Az daha söylemeyi unutuyordum, babam tamamen iyileşti.

En iyi arkadaşın, Anne

Not: Az önce radyoda Cezayir’in düştüğü söylendi. Fas, Kazablanka ve Oran’ı İngilizler ele geçirmiş. Sıra Tunus’ta.

10 Kasım 1942, Salı

Sevgili Kitty,

Harika bir haberim var! Gizlendiğimiz yere sekizinci bir kişi geliyor.

Ciddiyim. Hep sekizinci bir kişi için yeterince alanımız ve yemeğimiz olduğunu söylerdik ama Kugler’i ve Kleiman’ı tehlikeye atmak istemedik. Her geçen gün Yahudilerle ilgili daha da kötü haberler aldığımız için babam, Bay Kugler ve Bay Kleiman ile sekizinci kişi konusunda konuşmaya karar verdi. Onlar da harika bir plan buldular. “Yedi de olsa sekiz de olsa tehlike, tehlikedir.” dediler haklı olarak. Sonra, çevremizde bizimle uyum sağlayabilecek, yalnız yaşayan biri var mı diye düşündük. Bulmak çok da zor olmadı. Babam van Daan’ın akrabalarının gelmesine karşı çıkınca dişçi olan Alfred Dussel’in gelmesine karar verdik. Kendisi, ondan daha genç ve hoş bir Hristiyan kadınla birlikte yaşıyor. Yanılmıyorsam evli değiller ama çok da bir önemi yok. Bildiğimiz kadarıyla oldukça sessiz ve kendi hâlinde. Bize çok kibar göründü. Miep de onu iyi tanıyor, gerekli olan işlemleri o yapacak. Bay Dussel gelirse Margot’un yerinde, benim odamda yatacak. Margot’a da başka bir yatak verilecek. (Dussel gelince Margot, anne ve babamızın odasında kalacak.) Gelmeden önce dişlerim için dolgu getirmesini rica edeceğiz.

En iyi arkadaşın, Anne

12 Kasım 1942, Perşembe

Sevgili Kitty,

Miep, bize Doktor Dussel’in geleceğini söyledi. Dussel, saklanacağı bir yer olup olmadığını sormuş. Miep, saklanacağı bir yerin olduğunu, mümkünse cumartesi günü buraya gelmesi gerektiğini söylemiş. Dussel buna çok sevinmiş. Ama şöyle bir düşününce yapması gereken kayıtlar, görmesi gereken iki hasta varmış. Miep, bu sabah bize bunların haberini verdi. Beklemesinin pek doğru olmadığını düşündük. Onun için çok fazla şey ayarladık. Yaptığımız onca şeyden sonra bir sürü kişiye açıklama yapmamız gerekecek çünkü geleceği tarih değişiyor. Miep bu durumu Dussel’e izah etmesine karşın Doktor Dussel, pazartesi gelmenin daha uygun olacağını söylemiş.

Neden teklifimizi hemen kabul etmediğini anlayamıyorum. Eğer onu sokakta yakalarlarsa ne kayıtlarına bakabilir ne de hastalarını tedavi edebilir. Neden erteliyor ki? Bana sorarsan, babamın da bunu kabullenmesi çok saçma.

Gün içinde başka bir şey olmadı.

En iyi arkadaşın, Anne

17 Kasım 1942, Salı

Sevgili Kitty,

Bay Dussel geldi. Her şey sorunsuz gelişmiş. Miep ona, gündüz saat on birde postanenin önüne gelmesini, onu bir adamın oradan alacağını söylemiş. Dussel tam vaktinde oradaymış. Bay Kleiman, Dussel’in yanına gidip onu alacak kişinin henüz gelmediğini, burada beklememesini ve ofise, Miep’in yanına gitmesini söylemiş. Bay Kleiman tramvayla, Bay Dussel yürüyerek ofise gelmişler.

Saat on biri yirmi geçe Bay Dussel ofise varmış. Miep üstündeki kabanı alarak omzundaki sarı yıldızı kimse görmesin diye onu apar topar özel ofise götürmüş. Temizlikçi kadın gidene kadar Dussel ile Bay Kleiman ilgilenmiş. Miep, ofisin kalabalıklaşmadan gitmesi gerektiği bahanesiyle Doktor Dussel’i yukarıya çıkarmış. Sonrasında kitaplık rafında bir hareketlenme oldu ve Dussel, büyük bir şaşkınlıkla içeri girdi.

Bu sırada biz, yedi kişi, masada kahve ve konyak eşliğinde gelecek olan kişiyi bekliyorduk. Miep onu ilk olarak oturma odamıza getirdi. Dussel eşyalarımızı tanıdı ama üst katta gizlendiğimizden bihaberdi. Miep üst katı anlattığında adamcağız şoke olmuş. Neyse ki başlarına bir şey gelmeden sağ salim geldiler. Dussel hiç konuşmadan bir sandalye çekti ve oturdu. Yüzümüze, bir sürü soru sorup cevaplarını öğrenmek istercesine baktı. Sonra o aksanıyla kekeleyerek: “Ama… Ama siz Belçika’da kalmaktaydınız, ne oldu? Subay gelmisti, otomobil… Siz kaçamadi mi? Başağamadi mi?” dedi.

Ona her şeyi anlattık: Bilerek yanlış adres verdiğimizi, böylece bizi almaya çalışacak olan Almanların gittiğimizi sanmasını, tüm tanıdıklarımızın bizim gittiğimizi bildiğini… Bay Dussel, biz bunları anlatırken gizli evimize göz ucuyla bakıyordu. Bulduğumuz yeri hayretle inceliyordu. Sonra hep birlikte öğle yemeği yedik. Bay Dussel biraz kestirdi, ardından beraber çay içtik. Miep’in önceden getirdiği eşyalarını yerleştirdi. Kendini evinde gibi hissedene kadarki tüm düzenlemelerini yaptı ve sonra eline van Daan’ın yapmış olduğu, üzerinde “Gizli Ev” kurallarının yazılı olduğu kâğıdı aldı.

GİZLİ EV’İN TANITIMI VE KILAVUZU

Yahudi ve Diğer Evsiz İnsanların Geçici Barınma İhtiyacına Göre Hazırlanan Tesis Yıl boyu açık: Amsterdam’ın merkezinde harika, sakin, bol ağaçlıklı bir konumu var. Çevresinde özel bir mülk yok. 13 veya 17 numaralı tramvayların yanı sıra araba ve bisikletle de ulaşım olanağı var. Almanların ulaşım aracı kullanmasına izin verilmediği hâllerde yürüyerek de gelinebilir. Eşyalı-eşyasız, yemekli-yemeksiz her çeşit oda hizmetinizde.

Ücret: Yok

Yemekler: Yağsız

Banyo küvetsiz ancak su şakır şakır akıyor. İçeride ve dışarıda çeşitli duvarlar var. Isınmak için sıcak tutmaya yetecek bir soba var.

Küçüklü büyüklü her çeşit eşya için geniş yer alanı. İki büyük ve modern eşya kasası.

Londra, New York, Tel Aviv ve daha pek çok hatta bağlı özel radyo. Akşam altıdan sonra radyo dinlenebilir. Yasaklı yayınlar dinlenemez. Yalnızca, klasik müzik gibi şeyler dinlemek için Alman yayınları kullanılabilir. Alman haberleri dinlemek ve (nereden duyulursa duyulsun) bunları başkalarına aktarmak yasaktır.

Dinlenme Saatleri: Akşam 10.00’dan sabah 07.30’a kadar. Pazar günleri 10.15’e kadar. Özel durumlarda üstten gelen bir emirle, saatler değişebilir. Güvenliğiniz için saatlere mutlaka uyunuz!

 

Serbest Zaman Etkinlikleri: Yeni bir emre kadar dışarıya çıkılması yasaktır.

Kullanılacak Dil: Her zaman sessiz konuşulmalıdır. Yalnızca medeni insanların dili konuşulabilir. Yani, Almanca konuşulmasına izin yoktur.

Okuma: Bilim kitapları ve akademik kitaplar dışında Almanca kitap okunamaz. Diğer kitaplar serbesttir.

Jimnastik: Her gün.

Şarkı: Alçak sesle ve saat 06.00’dan sonra.

Film: Topluluk kararına göre.

Dersler: Stenografi için her hafta bir konu. İngilizce, Fransızca, matematik ve tarih için zaman ve gün sınırı yoktur. Ödeme karşılığında Hollandaca dersi gibi dil dersleri verilir.

Küçük ev hayvanları için ayrı bölüm. (Haşeratlar hariç. Onlar için özel izin gereklidir.)

Yemek Saatleri:

Kahvaltı: Tatiller ve pazar günleri hariç her gün sabah 09.00’da. Tatillerde ve pazar günlerinde aşağı yukarı 11.30’da.

Öğle Yemeği: Hafif yemek. Saat 13.15’ten 13.45’e kadar.

Akşam Yemeği: Soğuk veya sıcak. Zamanı, haberlere göre değişir.

İhtiyaçlarımızı Temin Edenlere Karşı Sorumluluklarımız: Her daim ofis işlerine yardımcı olmak için hazır olmak.

Banyolar: Pazar günleri sabah 09.00’dan sonra kullanılacak olan leğen herkesin emrindedir. İsteğe göre banyo, mutfak, özel ofis veya ön ofis banyo için kullanılabilir.

Alkol: Tedavi etmek dışında kullanılamaz.

Son.

En iyi arkadaşın, Anne
To koniec darmowego fragmentu. Czy chcesz czytać dalej?