Czytaj książkę: «Türkistan'da Ceditçilik ve Mahmud Hoca Behbudî»
ÖN SÖZ
Ceditçilik, Türkistan’da XIX. yüzyılın sonralarında ortaya çıkan, XX. yüzyılın başlarında iyice şekillenen ve kısa zamanda önemli bir etki meydana getiren, sosyal hayatın bütün cephelerini kapsayan millî bir gelişim hareketi olarak kendini göstermiştir. Ceditçilik Hareketi, Türkistan’ın sosyal, politik ve kültürel hayatında daha önce benzeri görülmemiş bir değişimin yaşanmasına sebep olmuştur. Ceditçiliğin temel amaçları; Türkistan’ı Orta Çağ düşüncelerinden biri olan feodal sadâkatten ve Eski Çağdan kalmış batıl inançlardan temizlemek, ülkenin ve insanların modern çağa uyumunu sağlamak, ulusal meclis ve milletvekillerinden oluşan bir devlet kurmak, ulusal para biriminin kabulünü sağlamak, devleti yönetenlerin toplumun özgürleşmesi ve zenginleşmesi için politikalar oluşturmasını sağlamaktır.
Mahmud Hoca Behbudî, zamanının sosyopolitik hareketlerinin en büyük temsilcisi, modern Özbek kültürünün kurucusuydu. Türkistan Ceditçilerinin tanınmış bir lideri, bağımsız bir cumhuriyet fikrinin destekçisi, yeni bir okul fikrinin teorisyeni ve uygulayıcısı, Özbek tiyatrosunu başlatan ilk drama yazarı, yayıncı ve gazeteciydi.
Mahmud Hoca Türkistan tarihinin çok zor ve karmaşık bir döneminde yaşadı. XVI. yüzyılda başlayan kriz ve durgunluk, cehalet ve mutaassıplık, iç çekişme ve etnik problemler artmıştı. Bu durumdan istifade edip ülkeyi kolayca zapteden Rusya bölgeye hakimdi. Böyle bir vaziyette milletin ve vatanın tamamen yok edilmesinin engellenmesi, nesillerin özgürlük ve bağımsızlık ruhuyla yetişmesini Behbudî liderliğindeki Ceditçiler üstlenmiştir.
Rusya Müslüman halkları lideri İsmail Gaspıralı’nın etkisi altında meydana gelmiş bu hareketin ülkede şekillenip yayılmasında Türkistanlı aydın Mahmud Hoca Behbudî esas rolü oynamıştır. Mahmud Hoca Behbudî’nin bıraktığı miras günümüz için paha biçilmezdir. Çağdaşları onu “Türkistan’ın Güneşi” olarak nitelendirmiştir. Bu güneş bugünün karanlığını aydınlatmaktadır.
Bu eser Türkistan’daki Ceditçilik Hareketi’nin en büyük isimlerinden biri ve ulusal bağımsızlık için siyasî hareketlerin lideri, büyük yazar, Tercüman ve edebiyatçı, mahir öğretmen ve XX. yüzyılın büyük aydını Mahmud Hoca Behbudî’yi ele almaktadır.
KISALTMALAR
GİRİŞ
Orta Asya’nın büyük bölümünü oluşturan, kadim Türklerin yerleşim merkezi olan ve geniş bir coğrafyayı içerisine alan yer, Türkistan olarak adlandırılmıştır. Türkistan toprakları denildiğinde batıda Hazar Denizi ve Ural Dağları; kuzeyde Sibirya; güneyde İran, Afganistan ve Tibet; doğuda Çin ve Moğolistan’a kadar uzanan bölge ifade edilmiş olmaktadır. Bugün Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan’ı içine alan bölgeye Batı Türkistan; Uygurların yaşam alanı olan topraklar ise Doğu Türkistan olarak adlandırılmaktadır. Türkistan, ticaret yolları üzerinde olması, zengin yer altı ve yer üstü kaynaklarına sahip olması dolayısıyla önemli bir coğrafi alandır. Türkistan kelimesi Farsça kökenli olup “Türk ili” manasına gelmektedir. İlk olarak İranlılar tarafından Maveraünnehir’in doğusundaki dağlık bölge için kullanılan Türkistan adı, daha sonra Orta Asya’da Türklerin yaşadığı bölgeler için kullanılmıştır.1 Uzun bir süre Türk devletlerinin kurulduğu, yaşadığı ve medeniyet oluşturdukları Türkistan, XVIII. yüzyılın yarısından itibaren hanlıklara bölünmüştür.2
“Türkistan coğrafyasının idaresi Hive Hanlığı, Hokand Hanlığı ve Buhara Emirliği arasında paylaşılmıştır. Türk beylikleri birbirlerine karşı yapmış oldukları mücadelelerin neticesinde zayıflamış, bu durum çok geniş olan Türk sahasını yabancıların işgaline hazır hale getirmiştir. Türkistan coğrafyasındaki bu gelişmeleri yakından takip eden Rus Çarlığı vakit kaybetmeden Türk hanlıklarını birbirine kırdırmış ve netice olarak Türkistan coğrafyasını kontrolü altına almıştır. Özellikle 1868’de 3 Türkistan hanlıkları Rusya tarafından işgal edilmiştir.”4
XX. yüzyılın başlarında Türkistan coğrafyasında 2,5 milyonu Özbek, 2,4 milyonu Kazak ve Kırgız, 1,3 milyonu Tacik, 0,6 milyonu Rus olmak üzere 7 milyon insan yaşamakta ve bunların ancak % 7’sini Rus nüfusu oluşturmaktaydı.5 XIX. yüzyılın sonlarında ve XX. yüzyılın başlarında, Türkistan coğrafyasında yaşayan ve Türkistan’ın geri kalmış sorunlarına kafa yoran Türk entelektüelleri politik, kültürel ve ekonomik çöküş halinde olan bu coğrafyayı, Çarlık Rusyası’nın sömürgeciliğinden kurtarmayı, millî bir devlet kurmayı, ekonomik ve kültürel olarak ilerlemeyi, halkı sömürgecilikten kurtarmak için önlemler almayı hedeflemişlerdir. Ceditçilik Hareketi’nin karşısında konumlananlar ve Rus Çarlığı’nın yanında yer alan “Kadimciler”, Cedit Hareketinin Kur’an-ı Kerim’e ve dinî kurallara aykırı olduğunu ilan etmişlerdir.6 Hatta bununla yetinilmeyerek Ceditçileri Ruslara şikâyet bile etmişlerdir.7
Ceditçilik Akımı, Türkistan’da yaşayan insanları ekonomik, sosyal ve kültürel sahada eğitmek, toplumda sosyokültürel reformlar yapmak ve nihayet millî özgürlük fikirlerini teşvik etmek amacıyla Rus sömürgeciliğine karşı millî demokratik bir hareket olma özelliğini taşır. Ceditçilik sosyal hayatı bütün cephelerini kapsamıştır ve ortaya çıktığı dönemde özellikle siyasal, eğitimsel ve kültürel alanda etkili olmuştur.8
“Cedit Hareketi ilk olarak sosyal yaşamın gelişimi, Türk dillerinin gelişimi, bu dillerin oluşumu ve zenginleşmesi, dünyevi bilimlerin daha derin öğrenilmesi, bilimin kullanımı ile kadın-erkek eşitliğinin geliştirilmesi için mücadele etmek gibi alanlarda kendini göstermiştir. Sayıları az olmasına rağmen geniş bir etkinliğe sahip Türk aydınları tarafından başlatılan Ceditçilik Hareketi çoğunlukla ulema ve tüccarlar arasında yayılma göstermiştir. Başladığı dönemde Ceditçiler içerisinde yer alan aydınlar iyi eğitim görmüş, hem medrese eğitimi hem de modern eğitim almış kişilerden oluşmuştur. Bunlar medrese eğitiminin yanında Osmanlı İmparatorluğu, Rusya veya Avrupa’daki okullardan birinde eğitim alarak modern dünyayı yakından tanımış kişilerdir.’’ 9
Mahmud Hoca Behbudî, Munavver Kari, Abdullah Evlanî, İshakhan İbrat, Abdurauf Fıtrat, Abdullah Kadiri, Abdülhamid Çolpan, Osman Nasir gibi aydınlar çalışmalarını, ülkelerini dünyanın gelişmiş ülkeleri düzeyine çıkarmak amacıyla gerçekleştirmişlerdir.10 Onlar için modern dünyada eğitimle yeni neslin yetiştirilmesi ve toplumun genelinde değişiklik yapabilmek kolay bir çalışma değildir. Onlar toplum olarak büyük hedeflere ulaşmayı ulusal kültürün gelişmesiyle bağlantılı olarak görmekteydiler. Ceditçilik Hareketi içerisinde yer alanlar ülke çapında iyi işler yapmayı, ülkelerinin hedeflerini ve misyonlarını gerçekleştirerek gelecek nesiller üzerinde kalıcı bir etki yaratmayı üzerlerine bir borç olarak görmüşlerdir. Bu bağlamda çalışmanın amacı XIX. yüzyıl sonunda Kırım’da başlayıp XX. yüzyılın başlarında Türkistan’a kadar yayılan Ceditçilik Hareketi’nin genel özelliklerini ve bu hareketin Türkistan’da gelişmesinde Mahmud Hoca Behbudî’nin rolünü ortaya koymaktır.
BİRİNCİ BÖLÜM
RUSYA’DA VE TÜRKİSTAN’DA CEDİTÇİLİK HAREKETİ’NİN ORTAYA ÇIKIŞI
XX. Yüzyıl İkinci Yarısı Olaylarına Bir Bakış
1853-1885 yıllar arasında eski Türkistan toprakları Rusya tarafından işgal edilmişti. Aslında bu harekete “korkunç” lakabıyla tanınan padişah İvan Groznıy zamanında başlanmıştı. O, 1552’de Kazan Hanlığı’nı ve 1556’da Hazar Hanlığı’nı istila etmiş ve Rusya’yı Asya’nın sınırlarına getirmiştir. Ondan sonra padişah Petro da, denizlerin asla donmadığı Hindistan’a girmek için dünyaca ünlü Semerkant ve Buhara’yı almak için hayal kuruyordu.
XIX. yüzyılın başından itibaren Ruslar Türkistan’ın kuzey kapılarını açmaya çalışmıştı. Öte yandan Türkistan, Timurluların yerini alan Şeybani Han’ın kısa ömürlü hükümetinden sonra yavaş yavaş parçalanmaya başlamıştı. Neticede Türkistan, kavgalar ve anlaşmazlıklar ile doğan üç hanlığa Buhara, Hive ve Hokand hanlıklarına bölünmüştü.
Türkistan’ı işgal etme arzusu dünyanın büyük sömürgeci güçlerinden ikisinin, eski, kurnaz ve girişimci İngiltere’nin ve gelişmeye başlayan genç Rusya’nın çıkarlarını karşı karşıya getirdi. Rusya’nın Türkistan’a adım adım sızması ve çabalarının güneydeki denizlere odaklanması, Hindistan ve Afganistan’ı elinde tutan İngiltere’yi endişelendiriyordu. Buna ek olarak İngilizler Türkistan’ın tükenmez zenginliğinden en azından bir pazar olarak yararlanmak istiyordu. Diğer yandan Rusya da Türkistan’ın kaynaklarına hakim olmak istiyordu.11
Kadim topraklar iki süper güç karşısında çaresizdi. İki ülke arasındaki gizli mücadele yoğunlaşıyordu. İngiltere, Türkistan’daki üç hanlığı Rusya’ya karşı birleştirmeyi ve onları silahlandırıp savaşa sokmayı planlıyordu. 1841-1842’de Türkistan’a gelen İngiliz temsilcileri, Hokand ve Hive hanlıkları tarafından kabul edildi. Ancak, Buhara Emiri Nasrullah Han, İngilizlerin teklifini reddetti ve elçileri katlettirdi.
1853’te Perovskıy, Hokand Hanlığı’na ait Ak Macit’in kuzey kapısına saldırdı. 400 savunucu, kılıç, mızrak ve tüfekle silahlanan 2500 kişilik bir orduya karşı direndi ve kaleyi 20 gün boyunca savundu. Ancak sonunda teslim olmak zorunda kaldı. 1860’ta Albay Dimmerman Pişpek’e saldırdı. 1 Mayıs 1864’te Evliya Ata ve 12 Haziran’da Türkistan şehri işgal edildi. Eylül ayında Çim-kent harap edildi ve teslim oldu12
General Çernyaev Taşkent’i ele geçirmede o kadar dikkatli olmasına rağmen bu olay Rusya’nın uluslararası imajına zarar verebilirdi. Dolayısıyla Çarlık hükümeti sert generalin yerine sakin karaterli F. I. Romanovskıy’i getirdi. Yeni komutan her şeyden önce Hokand ve Buhara hanlıklarını ayırmaya, ortadaki tartışmalı alanlardan faydalanmaya çalışıyordu. Böylece 1866’da Hokand, Cizzak, Uratepa, Yeni-Kurgan işgal edildi.
14 Temmuz 1867’de Türkistan Askeri Bölgesi ve Genel Valiliği kuruldu. Komutan ve vali olarak General K. P. Kaufman atandı. General bağımsız bir hükümdardı. Sadece krala karşı sorumluydu. O, çalışmalarına Türkistan’ın şan ve şerefi haline gelen Semerkant’ı işgal ederek başladı. 1868’de şehir Ruslara geçti. Buhara Emiri Amir Muzaffer, Kaufman’ın zor şartlarını kabul etmek mecburiyetinde kaldı.
Aynı yıl General Kaufman, Hokand Hanı Hudayarhan ile bir anlaşma imzaladı. Bu şekilde işgal ettiği toprakları Ruslar için yasallaştırdı ve Rus vatandaşlarının sınırsız hak ve ayrıcalıklarını garanti etti. İstilaya karşı isyanlar başladı. Özellikle Kurbancan Dadhah’un (1811-1907) isyanı Rus hükümetini sarstı. Hudayarhan da Amir Muzaffer gibi Kaufman’dan halkın bu hareketini bastırmak için yardım istedi. Kaufman, hanlığı bitirip yerine Fergana Bölgesi’nin oluşturulmasını emretti.
1870’lerde Harezm’e yürüyüşe başlandı. 1873’te Hazarasp teslim oldu. General Skobelev, Göktepe’nin Türkmen yerleşimini kana boğdu. 40.000 kişi kılıçtan geçirildi. Bu yılın 12 Ağustos’unda Hive Hanlığı da Ruslara geçti. 1880’lerin ortalarında Türkistan, Rusya tarafından tamamen işgal edildi. 1735-1885 yılları arasında Orenburg, Orta Asya’daki Rus hareketinin merkeziydi. Taşkent’in istilasından sonra bu görev ona geçti.13
Kültürel Hayata Bir Bakış
Türkistan Genel Valiliğinin kuruluşundan sonra Taşkent14 merkez olarak gelişmeye başladı. 1868’de ilk matbaa açıldı. 1871’den itibaren kitap yayımlanmaya başlandı. Daha sonra diğer illerde baskı makineleri ortaya çıktı. 1870 yılında Taşkent’te bir halk kütüphanesi açıldı. Öte yandan, Türkistan’ın sadece maddi değil kültürel mirasının yağmalanması da arttı. Yüzyıllardır korunan nadir el yazmaları ve kitaplar Rusya’ya götürüldü. Semerkant 1868’de ele geçirildiğinde General Abramov ünlü Hz. Osman'ın Kur’an’ını S. Petersburg’a gönderdi. Oryantalist A. L. Kun, General Kaufman adına Hive Sarayı’ndan 300 nadir eser aldı. N. Hanikov Buhara’da 166 seçilmiş eseri, V. L. Vyatkin Semerkant’ta 190 kitabı bu amaçla topladı.
28 Nisan 1870’te ilk kez yayımlanan Türkistan Vilayetinin Gazetesi Türkistan’ın kültürel yaşamında önemli bir rol oynamıştır. Türkistan Genel Valisi’ne ait Türkestanskie Vedomosti gazetesine ek olarak yayınlanan gazetenin amacı şöyleydi: “Türkistan Genel Valisi’nin emriyle bu aydan itibaren Türkistan Gazetesi yayımlanacak. Bu gazetelerde, genel vali tarafından kamuoyuna tanıtılmaları için çeşitli valilik kararları çıkarılır ve ticaret hakkında çeşitli yeni raporlar yazılırdı. Bu gazete sadece Rusça değil, Özbekçe ve Kazakça da yazılmıştır.”15 Özbek basınının ilk örneği olan Türkistan Vilayetinin Gazetesi Rus hükümetinin ilgili insanları tarafından organize edildi ve “ileri gelen Rus kültürü” olarak teşvik edildi.
1905-1917 yıllarında Rusya ve dünya tarihinde birçok siyasî olayın Türkistan’ın sosyokültürel hayatı üzerinde önemli bir etkisi oldu. Bunlar, başlangıçta 1904 Rus-Japon Savaşı ve Rusya’nın yenilgisi, 1905’te hükümete karşı ayaklanmalar ve sonuç olarak Çar II. Nikolay’ın 17 Ekim Manifestosu’nun yayınlanmasıdır. Ayrıca I. Dünya Savaşı ve Türkistan’daki millî hareketi, 1917 Şubat ve Ekim devrimleri gibi olaylar ve son olarak aynı yılın 27 Kasım’ında Türkistan Muhtarlığı’nın ilanı ve onun kanla bastırılması zikredilmistir.
Kaufman’ın ülkenin kültürel hayatına bir başka katkısı ise Taşkent’te bir halk kütüphanesi kurmasıydı. Türkistan halkını yakından tanımaya, ülkenin tarihini ve coğrafyasını öğrenmeye önem veren Kaufman, dönemin tanınmış bilim adamlarını bu şehirde topladı. Orta Asya konusunda gazete ve dergilerde yazılan yazıları toplatarak 416 ciltlik bir külliyat (Turkestanskiy Sbornik) hazırlattı. Ayrıca, Türkistan’ın tarihi, arkeolojisi, etnografyası ve sanayisine dair resimleri toplayarak Turkestanskiy Al’bum adında 6 ciltlik bir eserin meydana gelmesine önemli katkı sağladı. Fakat kendisinden sonra vali olan General M. G. Çernayev bütün bu kültür faaliyetlerini para israfı olarak gördü ve kütüphaneyi dağıttı.
Türkistan’daki yeni gelişmelerin ve kültürel değişimin en önemli unsurlarından sayılan ilk matbaanın 1868’de Taşkent’te kurulduğunu, ilk özel matbaanın ise 1877’de yine Taşkent’te açıldığını söylemek mümkündür. Hive Hanı Muhammed Rahim Han, 1874 senesinde bir saray matbaacısı tayin etmişti. Taş basması olan bu matbaa yerli bir matbaacı olan Atacan Adbalov tarafından işletiliyordu. Bu şahıs Rus mektebinde okumuş, taş baskıyı ise 1874-78 yılları arasında Hive’de bulunan bir İranlıdan öğrenmişti. Yerel matbaacılar tarafından kurulan ilk taş basma matbaalar, 1894’te Semerkant’ta, 1901’de Buhara’da, 1904’te Andican’da, 1906’da eski Taşkent’te ve 1909’da Nemengan şehrinde açıldı16.
Orta Asya halklarının kültürünü ve sorunlarını yakından tanıyan ünlü bir misyoner ve Türkistan Vilayetinin Gazetisi müdürü Ostroumov, Türkistanlı aydınlarla yakın ilişkilerde bulundu. Abdurrauf Fıtrat ve Mahmud Hoca Behbudî gibi Ceditçi aydınların yazılarını gazetesinde yayınladı. Batıda tanınmış bazı edebî eserleri Özbekçeye tercüme ettirdi. Böylelikle Türkistanlılara Batı edebiyatını tanıttı.
Türkistan’da Rusya’nın Siyaseti
Kazan, Astrahan ve Başkurdistan’ı işgal edilirken Ruslar, yeni kazandıkları yerlerin halklarını zorla Hristiyanlaştırma siyasetini öne sürdürür. Askerî kumandanlar yanlarına ilim adamlarını alıyor, yerel halkı tanımaya çalışıyorlardı. Rus yönetimi kendileriyle ticaret yapan yerli tüccarların çıkarlarını koruyordu.
İstila öncesinde ve sonrasında da Rusya hükümeti, Türkistan’a bir sömürge gözüyle baktıkları için ülkeye fazla bir yatırımda bulunmadı. Aynı zamanda Türkistanlıların geleneksel yaşam tarzına müdahale etmediler. Türkistan Genel Valisi General Fon Kaufman (1867-1882), yerel halkı Rus Çarlığı’na ısındırmak için, onları yönetimden soğutabilecek girişimlerden sakındı. Halkın kendi iç yönetimine ve hayat tarzına karışmadı. Örneğin İlminskiy gibi Rus Ortadoks misyonerlerinin ülkede faaliyetlerine izin vermedi. “Biz Orta Asya için Avrupa medeniyeti istiyoruz, Rus Ortodoksluğu değil” demekteydi.
Üstelik Kaufman, 1870’te Orenburg Müftülüğü’nün Türkistan’a hizmet vermesine karşı çıktı. Çünkü Kazan Tatarlarının Türkistanlılarla birleşerek bir güç oluşturup Rusya karşısına çıkacağından endişe ediyordu. Dolaysıyla Kaufman, valiliği sırasında kültürel faaliyetlere önem vermeye mecbur kaldı. Onun buyruğu ile Türkistan’ın ilk Türkçe gazetesi Türkistan Vilayetinin Gazetesi yayımlanmaya başladı. 1870’te Rusça olarak yayına başlanan Turkestanskie Vedomosti gazetesinin Türkçe eki olan bu gazete, başta hükümetin emir ve fermanlarını yayınladı. Makale ve haberlerin birçoğu Turkestanskie Vedomosti veya başka Rus gazetelerinden çeviriydi. Gazetede, 1883’e kadar Kazanlı Tercümanlardan Şahmerdan İbrahimov ve H. Çanişov yönetiminde genel olarak resmî haberler yayınlandı. 1883-1917 yıllarda gazetenin idaresiyle meşhur Rus misyoneri N. P. Ostroumov meşgul oldu. Ostroumov, gazetede resmi haberlerin yanında edebî makalelere de yer verdi. Rusçadan tercümeler yaptırarak Türkistan’da Rus kültürünü yaymaya çalıştı.
Rusya istiladan sonra Türkistan’ı asimile etmeye başladı. Önce ülkenin yer üstü ve yer altı kaynakları ile tarihi, kültürel ve yaşam tarzı incelendi. Yeni ülkeyi yönetmek için yerel halktan sadık hizmetkârlar arandı. Bunun icin Rus tarzı okullar açıldı. Yerel halkın temsilcileri onlara katıldı. Rus hükümeti Türkistan halkına uyguladığı politikalarda, o halklarının temsilcilerini kullandı.
Türkistan’ı kısa sürede geliştirmek ve servetini Rusya’ya taşımak için Krasnovodsk-Taşkent (1880-1898) ve Taşkent-Orenburg (1900-1905) demiryolları inşa edildi. Bu yolların uzunluğu 1910’da 3338 km’ye çıkarıldı. Türkistan başta pamuk olmak üzere ham madde teminatçısı haline geldi. Rusya daha önce Amerika’dan pamuk alırdı. 1884’ten itibaren Fergana’da pamuk yetiştirildi. 1908’de Türkistan’da 168.000 t. pamuk yetiştirildi ve fabrikalar Rus, Ermeni, Yahudi zenginlerinin eline geçti. Buğday ekimi azaldı. Sonunda buğday Rusya’dan ithal edilmeye başlandı. Türkistan giderek Rusya’ya bağlandı. Yüz binlerce Rus bölgeye yerleştirildi ve yeni Rus köyleri ortaya çıktı. Birçok yerde, özellikle Akmulla ve Yettisu illerinde, verimli topraklar yerel nüfustan Rus göçmenlere devredildi. Rusya’nın sömürge politikası diğerlerinden oldukça farklıydı. Rusya, ülkelerde nüfus üstünlüğü elde etme ve boyun eğdirme politikasını yürütmekteydi Özellikle Türkistan’da tüm çabalar yerel nüfusun Ruslaştırılması ve İslam dinin kötü gösterilmesi üzerineydi.
1870’lerdeki bağımsızlık mücadelesine, 1880’lerdeki ayaklanmalar katıldı. 1882’de Çarlık yetkililerinin vergi talebine karşı Nemangan ve Oş’ta isyanlar başladı. 1883’te Çust’ta ve 1885’te genel olarak Fergana Vadisi’nde halk hareketleri başladı. 1892’de Taşkent’te “Taşatar Olayı” olarak bilinen isyan başladı. XIX. yüzyılda Türkistan’daki en büyük isyan, şüphesiz 1898’deki Dukçu Işan Olayı’ydı. Kurucusu ve lideri din adamı Muhammed Ali Halfa Sabıroğlu (1853-1898) olan bu hareket Çarlık hükümetinin millî ve dinî ayrımcılığına karşı idi. Ayaklanma, yeterli hazırlık yapılmadan aniden başladı. Katılımcılar birlik ve uyumdan yoksundu. Muhammed Ali Işan’ın köyü Bintepa yakılıp bir kül tepesi haline geldi. Ayaklanmanın organizatörleri asıldı, yüzlerce kişi hapse atıldı ve Sibirya’ya sürüldü.17
Cedit Kavramı
Cedit kelimesi, lügat anlamı itibariyle eskinin zıddı olarak yeni anlamına gelmektedir. Usûl-i Cedit, eğitimde yenileşme ve reform ile ilgili bir kavramdır. Daha önce Osmanlı ıslahat çerçevesinde kullanılmış ise de İsmail Gaspıralı vasıtasıyla Kırım, Rusya, Sibirya ve Türkistan’da yaşayan Müslüman Türklere mal edilmiştir.18
Ceditçilik kelimesinin hem Osmanlı hem de kuzey Türkleri arasındaki gerçek anlamı ise batı ilimlerini, eğitim-öğretim metotlarını, batının yaşayış biçimini benimsemek, kısa bir anlatımla Batılılaşmak demektir.19
Ceditçilik, XIX. yüzyılın ikinci yarısından sonra Rusya’nın işgali altındaki Müslümanların yaşadığı bölgelerde ortaya çıkan uyanış hareketlerinin en önemlisidir. Eğitimin modernleştirilmesini hedefleyen Ceditçilik Hareketi, zamanla sonra sosyal, kültürel ve siyasî bir hareket haline geldi. Bu teşkilatta yer alan aydınlara ise Ceditçiler denmektedir. Bu hareketinin mimarı Kırımlı aydın İsmail Gaspıralı Bey olmuştur.
XIX. yüzyılın sonuna doğru Rusya Müslümanları arasında eğitim ve kültür alanında başlayan yenileşme hareketi olan Ceditçilik, batıdaki aydınlanma felsefesinin İslam dünyasına yansımasıyla ortaya çıkmıştır. Bu dönemde Rusya’daki Müslümanların yaşadığı ülkelerde ilköğretim, medrese ya da camilerin yanında bulunan mekteplerde yapılıyordu. Buralarda ise sadece okuma yazma ve ilmihal bilgisi öğretiliyordu. Geleneksel eğitimcilere “Usûl-i kadim”, onların zıddı olarak Batı’daki eğitim sisteminden etkilenen bir yöntem öneren kişilere Ceditçiler ve bunlar vasıtasıyla gelişen akıma da Ceditçilik denilmiştir.20
Daha sonra bu hareket Türkistan Müslüman halkının özgürlükçü, reformcu, millî bir hareketinin ismi olup XIX. yüzyılın sonralarında Türkistan’da şekillenmiş, XX. yüzyılın başlarında çok kısa bir zamanda yüksek seviyelere ulaşmış, 1917 yılında Bolşevik Devrimi sonrasında daha da güçlenmiş, kendi hedefini korumuş, siyasal ve sosyal bir hareket haline gelmiştir.21