Czytaj tylko na LitRes

Książki nie można pobrać jako pliku, ale można ją czytać w naszej aplikacji lub online na stronie.

Czytaj książkę: «Son Alperen Muhsin Yazıcıoğlu’nun Sır Görüşmeleri», strona 6

Czcionka:

EROL MARAŞLI KİMDİR?

Gazeteci ve yazardır. 12 Eylül öncesi MHP ve Ülkücü Kuruluşların çeşitli kademelerinde görev aldı. 1980 öncesinde MHP Manisa il başkanlığı görevinde bulundu. MHP ve Ülkücü Hareket üzerine yazdığı kitaplarıyla biliniyor.

GAZETECİ-YAZAR EROL MARAŞLI:

“Türkeş, Eleştiri Olunca ‘O Bizim Evladımız, Kötü Söylemeyin’ Derdi”

BBP’de 3 yıl kaldıktan sonra ayrıldınız, konuştunuz mu Yazıcıoğlu’yla?

1996 yılında bazı gerekçelerle MYK’dan istifa ettim. Rahmetli Yazıcıoğlu, kardeşime diyor ki “Erol niye mücadele etmedi de istifa etti!” Ergün bana söyleyince mosmor oldum. “İroni yapıyor, göndermede bulunuyor, bir gün bir araya gelince gerekçelerimi kendisine anlatırım.” dedim. Ankara’ya gittiğimde Ergün “Ağabeyim geliyor.” demiş. “Hiç haber vermeden al, Meclise yanıma getir.” demiş. Mecliste büyük bir odası vardı. Hasretle kucaklaştık. 4-5 yıl geçmişti. Yemek yedik, ara sıra içeri giren olunca “Buyur gardaş, beraber yiyelim.” diyordu. Uzun sohbet ettik, gerekçelerimi kendisine anlattım.

Ülkü Ocakları başkanlarının çoğunun altyapıları güçlüdür. Bunları ben Fetih Nesli’nden üstün tutarım. Yazıcıoğlu’nun jenerasyonu çok talihlidir, neden? Biz talihsizdik. Bizim zamanımızda Osman Turan, Serdengeçti, Mehmet Kaplan, Muharrem Ergin, Nihal Atsız, Necip Fazıl bize hep hamaseti öğrettiler. Sol bizden daha birikimli idi. Kooperatifçiliği, bankayı, ekonomiyi onları dinleyerek antitez ürettik. Bu ferdi bir antitezdi.

“9 Işık’ın Altını Hindistan’da Doldurdu”

Partide ve Ülkü Ocaklarında görev alanlar nasıl bir eğitimden geçiyordu?

Türkeş, Ülkücü fikri geliştirdi ve Hindistan’a gittiğinde bunun altını doldurdu. Türkiye’ye döndüğünde bunu 9 Işık olarak ortaya serdi. Türkeş’in Ülkü Ocakları projesi çok büyük bir proje idi. Ülkü Ocakları başkanları hep birikimli insanlardı. Türkeş benden milliyetçi kooperatif sistemini istedi, bunu yazdım. Ramiz Ongun, Muharrem Şemsek, Ali Batman, Muhsin Yazıcıoğlu bir tartışmaya girdiği zaman bir derya idi.

9 Işık üzerine yetiştiler, bununla kalmadılar. Sol bilim adamlarının yazdıkları kitapları okuyarak yetiştiler. Eskiden bizde kişiden kişiye eğitim vardı. Partinin eğitimcisi dediğimiz kişiler. Yazıcıoğlu da bunlardan birisidir. Türk-İslam sentezi üzerine kuruldu.

Yazıcıoğlu’nun hayatı, normal bir insanın hayatı gibi değildi. Kendisine bir yol çizmişti. Sosyal hayatı, mesela ata binmeyi çok severdi. İnsanları incitmemeye dikkat ederdi. İthamcı değildi, iknacı yönü çok kuvvetli idi. Bunlar olmasa zaten lider seviyesine gelemezdi. Nitekim vefatından sonra o hareket maya tutmadı. Onları üzmek istemem ama Türkiye’nin gerçeği bu. Türkiye gerçekleri ile mecz olmadıktan sonra yarının iktidarına talip olamazsınız.



Muhsin Bey’i başka siyasilerinden farklı kılan özellikleri ne idi?

Muhsin Bey’i diğer liderlerden ayrı tutan özellikleri vardı. Anadolu’nun bağrından çıkmış, İslam ahlakı ve Türklük şuuru ile yetişmiş birisiydi. Bu vasıflarından hiçbir zaman ayrılmadı. Türkeş ve Yazıcıoğlu, etrafındaki gençleri kışkırtıp birbirleriyle dövüştürmediler. Yazıcıoğlu’nun, Türkeş’e saygısını yitirdiğini hiç görmedim. Arada çok laflar getirilip götürüldü. Yaranmak için, yalakalık yaparak laf getirenleri Muhsin Başkan terslerdi.

İslami hassasiyeti yüksekti, namaz vakti gelince tedirgin olurdu. Ama hiçbir zaman dini kullanıp siyaset yapmadı. 1970’li yılların başında bir ilçede cumaya gidecektik, biri bulunduğumuz ilçenin en büyük camisine götürmek istedi. Türkeş, “Tenha cami yok mu?” diye sordu. “Millet görmez.” denilince, “Biz millet görsün diye kılmıyoruz, bugün lafımı dinlemiyorsunuz, yarın hiç dinlemezsiniz!” diye kızdı.

Türkeş’i de Yazıcıoğlu’nu da tanıdınız, aralarının açılması için uğraş verenler konusunda bilginiz var mı?

Bu iki insanın arasını bozmasalardı, laf getirip götürmeselerdi… (Bir ara laf taşımaya Fetullah Gülen’in aracılık ettiği iddia edilirdi.) Gündüz gazetesinin çıkmasının onlar tarafından organize edildiği, maddi yardım yapıldığı filan… Ancak ekonomik rahatlık içinde olduğunu hiç görmedim. Öyle yardım olsa ekonomik refah içinde olurlardı. Bunlar insanları lekelemek için. Bir de “Ölülerinizi rahmetle anın.” deniyor. Tenkit edersin ama ortada rivayetleri anlatarak şahsiyetleri yıpratmak çok yanlış.

Buraya gelmişti, bana haber verdiler. Kahvaltıda sohbet ederken “Gardaş nasılsın, iyi misin?” diye sordu. İzmir büyük bir fuara ev sahipliği yapacaktı. Fuarı kabaca anlattım. “İzmir benim de şehrim, davam.” dedi. “Ankara’ya gel, seninle ortak basın toplantısı yapalım.” dedi. Ankara’ya gittiğimde bir AKP’li vekilin yanına uğramıştım. Onun danışmanıyla haber gönderdim, “Yerinde ise görüşmek istiyorum.” diye. Gitmiş, söylemiş, “Buyursun, gelsin.” demiş. Ben kalktım, gittim. Ankara’ya gittiğimde, onun programı vardı, “2-3 gün beklersen sonra yapalım.” dedi. Vedalaşmadan aşağı indi. Garibime gitti. Bu kadar samimiyiz.

İzmir’e geldi, toplantı yaptı. Aşağı indi, biz ise haber yetiştirme derdi ile yukarıda kaldık. Döndü geldi, “Gardaş, vedalaşamadık.” diye helallik istedi. Aile terbiyesi, Ocak terbiyesi üzerinden yetişmiş biri idi.



Rahmetlinin öldüğü gün gözyaşımı tutamadım, keza Türkeş için de. İhtilafım olmasına rağmen Türkeş’in haberini duyunca ağladım. Çünkü 30 yılımız beraber geçmişti: 1966-1996. Evlilik bile bu kadar sürmüyor! Muhsin Bey’le de 1975’ten 2009’a kadar. Acılar büyük iz bırakıyor. MHP’de kalanlar “Bazı yönünü duyduk.” diyor, BBP’de kalanlar “farklı yönünü”. Bunu yapmasınlar. Duyumlarla hatıralar yazılmaz.

Ölümünden sonra kafamda şüpheler oluştu. AK Parti cephesinde düşmanlık yoktu. MHP tabanında tenkit vardı, düşmanlık yoktu. ANAP, DYP’de yoktu. Türkeş-Yazıcıoğlu, sağ kesimin idollerindendi. Siyasi ayrılık olabilir.

MHP’de ilk ayrım 1969’da başladı, Adana Kongresi ile. Muhsin Bey’in ayrımının en sonda İYİ Parti ayrımı var.

Ayrışma oldu, daha BBP kurulmadı. Türkeş, hiçbir zaman Yazıcıoğlu’nu hain olarak nitelemedi. Benim yanımda, eleştirenler olunca da “O bizim evladımız, ben yetiştirdim, sakın ola onlara kötü bir şey söylemeyin!” dedi. Aynı şeyi Muhsin Bey’de de gördüm. Başbuğ’a karşı saygısını hiç yitirmedi. İthamlar yapmadı, “şuranın-buranın adamı” demedi.

“Kılıçla Baş Kesen, Kılıçla Helak Olur”

Bazı çevreler, iki tarafa da yalan yanlış haberler gönderdiler. Türkeş, kendisinden yıllarca ayrı kalmış insanları hemen partiye kabul etti. Eminim ara bulunsa idi, onlar da olurdu, hiç kimse bu gayretin içinde olmadı. Falan grup, kutup, ekol diyorlar, bunlar o zaman kıllarını kıpırdatmadılar. Politika sivrilikleri törpüleme sanatıdır. İkinci vasfı da uzlaşma sanatıdır.

İtham etmiyorum. Dinler de yasaklamıştır. Peygamberimiz der ki, “Bir mümin, bir kardeşi hakkında su-i zanda bulunursa o suçu işlemeden ölmeyecektir.” Matta İncil’inde okumuştum, “Hükmetmeyin, neyle hükmederseniz onunla hüküm edileceksiniz.” Bu lafı da ilk defa Ali Fuat Başgil’den duymuştum: “Kılıçla başa geçen, kılıçla helak olur.”

Gençlik kitapları okusun. Yoksa ağabeyinin, babasının anlattığına, onun başkasından duyduğuna itibar etmesin. Yazdığım kitaplarımda da hep kaynak gösteririm.

“Türkeş Ayrılanlara Ne Derdi?”

Türkeş, kendi yetiştirdiği ancak başka partilerde siyaset yapan isimlere kızar mıydı?

Türkeş’in davaya inanmayıp kenarda duranlara, kendisini terk edenlere bile kızmadığını ve onlara Asır suresini okuyup, onları ikna ederek gönderirdi. Hatta birileri gelip derdi ki, “Biz Türkeş’ten ANAP’a, DYP’ye geçmek için izin aldık.” Türkeş’e sordum, “Siz mi izin veriyorsunuz?” dedi ki “Oğlum gidecek olduktan sonra ben…” Muhsin Bey de öyle idi. BBP’yi kuracağı zaman Anadolu’yu köy köy gezdi. Hapiste kendisini hem takvaya hem de fikrî atmosferi yükseltmeye verdi. O, enderdir. Bazıları hapse girer, kuzu kuzu yatar çıkar. Bazıları ise fikrî eksiklerini gidermeye çalışır. Soldan birçok kişi içeride geçmişiyle hesaplaştı. Biz geçmişimizle hesaplaşmaya gerek duymadık.

Bugünkü gençlik, her şeyi eleştiren gözle bakıyor. Septik bakıyor. Bir hastalığı da var gençliğin, çok inanıyor internette okuduklarına. Sanki bunlar vesika gibi yayımlanıyor.

Ben hapisten çıktıktan sonra MHP’nin ileri gelenlerine gittim. Sadi Somuncuoğlu, Nevzat Kösoğlu, Agâh Oktay Güner gibi çıkan arkadaşların hepsiyle görüştüm. Kimisi yolunu ayırmıştı. Herkeste Türkeş sevgi-saygısı vardı.

Dedim ki biz kırsal kesimin çocuklarıyız. Çocuklarımızın eğitimi yarım kaldı. Gelir düzeyleri yok, devlet kapısında iş bulamazlar artık. Bir vakıf kurun, bunlara yardım edilsin, dedim. Muhsin Başkan bunu hapishanede kurmuş, birçok ülkücüye yardım etti. Bunları da çoğu kişi bilmez. Söylemekten de hicap duyardı.

ESAT BÜTÜN KİMDİR?

12 Eylül öncesinde Ülkü Ocaklarında görev yaptı. Darbe sonrasında tutuklandı ve Mamak Cezaevinde yattı. 1991 yılında milletvekili seçildi. 1993’te BBP’nin kuruluşunda yer aldı. BBP’de yer alan ilk 7 milletvekilinin arasında idi. 1995’te ise ANAP-BBP ittifakından milletvekili seçildi.

ESKİ BBP MİLLETVEKİLİ ESAT BÜTÜN:

“Başbakan Yardımcılığını Kabul Etmedi”

Muhsin Bey’le yolunuz nerede kesişti, ilk tanışma döneminiz nasıl oldu?

Önce kendimi kısaca anlatmak isterim; 1955 Elbistan doğumluyum. İlkokulu Büyükyapalak köyünde, orta ve liseyi ise Elbistan’da okudum. 1971’de İstanbul’a kursa gittim. 1972’de Ankara Beşevler’de akademiye ardından Fransızca puanım yüksek olunca Dil Tarih Fakültesine kayıt yaptırdım. Maden Mühendisliği okumak için Hacettepe’ye geçtim. 1965’li yıllarda ilk kez sağ-sol olaylarıyla karşılaştım.

1968’de bizim orada (Elbistan) sol olayları başladı. Komünizmle Mücadele Derneği Başkanı Azmi Bey vardı, bir eylem yaptırdı ve Türk bayrağını da ben taşıdım. Böylece ilk siyasi eyleme katıldım. Coğrafya öğretmenimiz “Bu yürüyüşe katılanlar beni karşısında bulacak.” diye bizi tehdit etti. 1969 gibi Genç Ülkücüler Derneği kuruldu Elbistan’da, oraya gitmeye başladık.

Ankara’ya gelir gelmez Site Yurdu’na geçtim, Başkanı Mesut Türkeri idi. 1972’de yurdun başkan yardımcısı, daha sonra başkanı oldum. Muhsin Başkan ise Yıldırım Beyazıt Yurdu’nda kalıyordu.

“Demirel İstedi, Sol Boykotu Kırdık”

1974 yılında ben Site Yurdu’nun Muhsin Bey ise Yıldırım Beyazıt’ın başkanı idi. ABD Dışişleri Bakanı Kissenger Ankara’ya gelecekmiş, Hacettepe-ODTÜ’de boykot kararı almış solcular. Bize boykotları kırma talimatı verildi. Çünkü boykotlar başarılı olursa buralar solcular için kurtarılmış bölge olacaktı. Ülkücüler giremez… 40-50 Ülkücü genç, Hacettepe girişini tuttuk ve solcuları içeri almadık. Böylece boykotu kırdık. Çatışma çıktı, İsa diye Maraşlı bir çocuk silahla yaralandı. Demirel’in, Ulus ve Kızılay’ı tutmak için solcuların eylemine karşı böyle bir şeyi rica ettiğini sonradan Muhsin Bey’den duydum.

1975 yılında içeri düştüm. DGM tarafından tutuklandım, Ulucanlara gittim. 2 ay kaldım. Sami Bal’dan sonra Muhsin Bey Ülkü Ocakları başkan yardımcısı oldu, çok fedakârdı ve çalışırdı. Çalışmaktan yemek yemeye fırsat bulamazdı.

“Kurtarılmış Bölgede Ocak Açtım”

Maltepe’de solun hâkim olduğu bölgede ilk Ocak’ı açan siz oldunuz…

1975 yaz aylarında Maltepe’de Ocak’a yer açtım. Solcuların olduğu bölge, “Yer vermezler, başka yerde aç.” dediler. Kahramanmaraş Derneği adı altında Ankara Ocağı’nı açtım. Sağ görüşlü bir doktordan tuttum. Okullar açıldı, solcular bizim Maltepe’deki kaldırımı terk ettiler. O bölge sol açısından “kurtarılmış bölge” idi, arabayla bile geçmek mümkün değildi. 25-30 kişi topladık, eğitim verdik. Muhittin Çolak bir gün geldi, dedi ki; “Site Yurdu’nu işgal edeceğim.” “Orada çok öğrenci var, kimse birbirini tanımıyor, olmaz.” dedim. Kendince tatbikat yapıyor! “O zaman Yıldırım Beyazıt’ta yap.” diye öneride bulundum. Bir gün sabah 03.00’te Kızılay’da buluştuk, birlik oluşturduk.

“Korkut Özal’ın Oğlu Sol Lideriydi”

Maltepe’de Orhan Bakıryan diye bir Ermeni (TİKKO’nun kurucusu) öldürüldü, sol orayı terk etti. Tamamen bize bıraktılar bölgeyi. Maltepe camisinin üst bölgesinden geçen bir sokak var, oradan gidip gelmeye başladılar. Zafer Kıraathanesi vardı, orada toplanırlardı. Orada bir katliam oldu, başlarında da Murat Özal vardı. Murat, Korkut Özal’ın oğlu. Solun liderlerinden. “Yükseliş’teki faşist baskılara son.” diye yürüyüş yaptılar. “Ocak açamazsınız.” dedikleri bölge “Ülkücülerin kalesi” oldu.

Esnaf da korkmaya başladı. Bir gün 2 genç, pavyona gidiyor. Yiyor, içiyorlar, bizim Ocak’ı adres gösteriyorlar. Gittim pavyona “Niye böyle yaptınız?” dedim, verdikleri cevap “Sağdan da soldan da korkuyoruz.” oldu. “Tüfek çıktı mertlik bozuldu gibi, şimdi de molotofkokteyli çıktı, tüm müşterileri bitiriyor, korkuyoruz.” dediler. Sonradan öğrendim, bizim Ocak’ın olduğu binanın kapıcısı bir öğrenciyi de ayarlamış, gidip pavyonlarda yiyip içiyormuş.

Bizim Hüseyin Özcan var. (Şimdi Ankara Büyükşehir Belediyesinde.) Ocak’ın yanına folklorla ilgili bir birim açtık. Bir gün 03.00’te Ocak’a geldim. Baktım dışarıda Hüseyin davul çalıyor. “Hüseyin ne yapıyorsun?” deyince, “Başkanım ramazan davulu çalıyorum.” dedi. “Bunlar oruç tutar mı?” dedim. “Hiç değilse biri kalksa yeter.” dedi.

“Yürüyüşte Toplanan Parayla Türkeş’e Araba Aldık…”

Ocak’ta yeniden görev almanız nasıl oldu?

Öğrenci olayları artınca Muhsin Başkan Ülkü Ocakları Genel Başkanlığına, ben de yeniden Ankara Ocak başkanlığına getirildim. Abdullah Çatlı da başkanın yardımcısı idi.

15 Nisan 1978’de büyük yürüyüş vardı. Onun için para topladık. 200 bin lira civarında para oldu. 110 bin lira civarında parayla rahmetli Türkeş’e Cadillac bir araba alındı. 75 bin liraya da Ankara Ocağı’na sarı bir Renault aldık. Plakası da NC 35…

Ocak İkinci Başkanı Hüseyin Demirel düğün yapacaktı. Bizim karşımıza bir karakol kuruldu. Bir yerde silah ele geçse benim adımı, Çatlı veya Demirel’in adı veriliyordu. Bu şekilde 1978 yılında ben kaçak duruma düştüm. Yargılandığım davada hem tanık hem de sanık durumunda idim. 1979 yılı boyunca kendi köyümde saklandım. 1980 yılında ihtilal olmadan mayıs ayında teslim oldum. İfade vermeye gittim, Yılmaz Selçuk diye kendime bir kimlik uydurmuştum. Senin adın ne diye sorulunca “Esat Bütün” dedim, bunun üzerine “Senin ifadeni Hamdi Albay alacak.” dediler. Birinci Şube’ye götürdüler, attılar bizi nezaretin altına. Poliste iki grup var; Pol-Der ve Pol-Bir. Bize destek olan Kemal Yazıcıoğlu vardı. Bir hafta şubede kaldıktan sonra pazar günü beni doğru Ulucanlar’a götürdüler. “Bana orada işkence yapacaklar.” diye düşündüm. Biraz sonra “yanlış olmuş” diye Mamak’a götürdüler. İfade filan derken, pat diye ihtilal oldu. Hücreye konduk, biz orayı “Hilton” diye adlandırıyorduk. 2 kişilik, içinde tuvalet var, kapısı açık. Arkadaşlar arasında dedikodu olmuş “Esat Başkan niye Hilton’a geçti?” diye. Dilekçe verdim, direkt koğuşa geçtim.

Ülkücülerin ilk ayrılığı nerede oldu?

Koğuşa geçince Burhan Kavuncu, İslamcı eğitim veriyor. Ülkücülerin bir kısmı işte Adıyaman Menzil’in etkisinde. Ülkücüler arasında ilk ayrımların başladığı dönem. İbrahim Çiftçi ise Türkçü! Koğuş ikiye bölünmüş durumda idi. İsa Armağan 25 Ağustos’ta kaçtı cezaevinden. Beni işkenceye götürdüler. Savcı Nurettin Soyer bana dedi ki; “Yakında dışarıdaki kapılar da kapanacak…” 7 yerimden cereyan verdiler, işkence ettiler. Kafama bir şey geçirdiler, cereyan verince beynim sallanıyordu!

İhtilal oldu, Muhsin Başkan 1 ay kadar işkencede kaldı. O başka hücrede, ben başka yerdeydim. Ebu Garip’i sonradan görünce bunun NATO yöntemi olduğunu şimdi anlıyorum. Mamak’ta daha önce köpekli işkence ettiler.

1982 yılında tahliye oldum. Biz sonra beraat ettik. Okula yeniden kayıt olduk, 85’te mezun oldum.

“Türkeş ‘Gençleri’ İstemedi”

Cezaevinden çıktıktan sonra “gençlerin” partide görev almaması için bir uğraş oldu mu?

Siyasi hareket başladı. 1984’te MÇP’yi Elbistan’da tekrar kurduk. 87’de milletvekili adayı oldum. MÇP barajı geçemeyince ilde üçüncü parti olmamıza rağmen milletvekili çıkaramadık. 87 seçiminde çok oy alınca beni MÇP MYK’sına yazdılar. Muhsin Bey de cezaevinden çıktı ve MYK’ya girdi. Türkeş, Başkanlık Divanı hazırladı. Biz gençliğin Divan’a girmesini istiyoruz, Türkeş istemiyor. Aydınlık dergisi “Veliaht geldi.” diye Muhsin Başkan için yazı yazmış. Orada ilk defa Türkeş ile karşı karşıya geldim. Ülkücü Hareket’in önündeki en büyük engel, emir komuta zincirine bağlı olması. Kontrol etme anlayışı. O MYK’da Karakuş “Gençleri partiye alalım, başka yerlere gitmesin.” diyor, Türkeş “Olmaz.” diyor. Türkeş’e Şehzade Mustafa olayını anlattım. “5 tane şehzade olsa Osmanlı tarihi değişirdi.” dediğimde bir şey diyemedi.

“İlk Kez Muhsin’le Harekete Başladık”

Muhsin Başkan da konuştu. Şevket Bülent Yahnici konuşmak isteyince “Sen sus.” diye azarladı Türkeş. Beni, Muhsin Başkan’ı ve Karakuş’u dinledi. Abdullah Dede ile Saffet Topaktaş da salonun kenarında seyrediyordu. “Bu iş bitmiştir.” diyerek, toplantıyı terk ettim, gittim. Keçiören’de Saffet’in evine gittik. “Muhsin Başkan’ı, Hasan Çağlayan’ı bir arayın, ne yapacağız.” konuşalım. Mithatpaşa Caddesi’nde bir büro vardı, orada buluştuk. “Bu olmaz.” dendi, “Ne yapalım?” Anadolu’da ilk defa Türkeş’e karşı “istemezük” başladı. Anadolu’da isyan başlayınca 90 yılının Ocak ayında tekrar MYK yapıldı. Bir anlaşma sağlandı. Devlet Ağabey genel sekreter, Mustafa Mit genel başkan yardımcısı. Muhsin Başkan “erdemli” davrandı, genel sekreter yardımcılığını kabul etti. İlk kez Muhsin Başkan ile “birlikte” hareket etmeye başladık.

“Devlet Bey ‘19 Vekil, Bir Oy Verin’ Dedi”

DYP-SHP Hükûmeti’ne verilen destek içerideki ayrımı daha mı belirgin hâle getirdi?

1991 seçimleri oldu, MÇP içinde biz yine birlikte hareket ediyoruz çünkü Başkanlık Divanı yeniden yapılacaktı. Bir yandan da SHP-DYP koalisyonu kuruldu. SHP içinde de HEP vardı. Türkeş, bu koalisyona destek vereceğiz dedi. Ökkeş Şendiller’in siyaseti serttir. Olmaz dedi. Milletvekili olunca hâkimevinde kalıyoruz, orada toplantı yaptık. Muhsin Başkan’ı çağırdık. Ökkeş, ben, Saffet var, Devlet Ağabey’i de çağırdık. O da o zamana kadar bizimle beraber. Dedi ki “19 vekil birlikte olun.” Biz de “Bu koalisyona oy vermeyiz.” diyoruz. Aslında 18 vekil “hayır” görüşünde ama Türkeş isteyince yarısı “evet”e döndü. Biz güvenoylamasına katılmama kararı aldık.

“İstifa Dilekçesi Yazdı”

Meclis çalışmaya başlamadan önce 19 kişi bir araya gelirdik, grup gibi toplantı yapardık. Muhsin Başkan, Türkeş’e “Bize müsaade et, katılmayalım.” dedi. Türkeş, Muhsin Başkan’ın koluna girdi ve Meclisin içine götürdü. Biz de dışarıda bekliyoruz, Muhsin Başkan çıkmadı. Ben içeri girdim. Vardığımda Muhsin Başkan A-4 kâğıdına milletvekilliğinden istifasını yazıyordu. “Ya girmem ya da oy vermem.” görüşünü dile getirdi. Muhsin Başkan’a “Hele onu bana ver, bırak.” dedim. Kolundan tutup dışarı çıkarttım. Türkeş zannetti ki Muhsin Başkan’ı ikna edeceğim. O nedenle çıkmamıza engel olmadı. Muhsin Bey’in yazdığı dilekçeyi yırtıp attık.

“Bahçeli: Bundan Sonra Sizinle Birliktelik Yok”

Oylama yapıldı, neticede biz girmedik. 4 kişi oy kullanmadık; Ökkeş, Saffet, Muhsin Başkan ve ben. Psikolojik bir suçluluk içinde Çankaya’da Mustafa Mit’in bürosuna gittik. Girer girmez Mit “İyi mi yaptınız?” dedi. O zamana kadar beraber hareket ediyorduk. Devlet Bahçeli “Bundan sonra sizinle hiçbir siyasi birlikteliğimiz yok.” dedi. Güvendiğimiz insanlar, kafamızdan kaynar su döküldü. Girdiğimizle çıktığımız bir oldu.

Cezaevinden çıkan arkadaşlarımızda bir fanatizm vardı. Radikal içeriği olan bir dergi çıkardılar, Ocak oraya baskın yaptı.

Birleşme kongresinde size engel çıkarıldı mı?

MÇP, MHP ile birleşti. Birleşme o zaman iltihak şeklinde oluyordu. “Çarşaf liste olacak.” dendi, Türkeş bize tavır koydu. Aksaray Milletvekili İsmet Gür’e de cephe aldı. Çarşaf olursa biz seçileceğimize eminiz. Olmazsa biz de liste çıkaracağız. Listede iki de görevli vardı; Hasan Çağlayan ve Şefkat Çetin. Onlar MÇP Başkanlık Divanındalar, biz de Demokratik Parti’yi kurduk, oraya katılmak için. Kongre sabahı baktık, çarşaf liste yok. Oylama başladı, bizler yedekteyiz. Tecrübesizlik de var. Delege bizi seviyor, organize olduk. Listeye girdik.

Bütün bu olanlardan sonra Muhsin Başkan ayrılmayı kafasına koydu. Ben ise karşı idim. Mücadele taraftarı idim. Mamak İlçe Kongresi’ne gittik. Olaylar oldu. 5 milletvekili toplantı yaptık. “Ayrılalım.” dendi.

Muhsin Başkan Kırıkkale’ye gitmiş, orada ayrılmadan bahsetmiş. Türkeş “Ne ayrılması!” diye bizi görevlendirdi. Saffet de o zaman Divan’da idi. Mahir sürekli “Ankara, Sivas, Maraş kaynıyor ne duruyorsunuz, ayrılalım.” diye söyledi. “Ben Maraş milletvekiliyim, önce bana gelmesi lazım, rastgele ayrılamayız.” dedim. Önce gidip ilerde “Danışma yapalım.” dedim. Maraş’ta ben girmedim, Ökkeş ile Saffet toplantılar yaptılar ve neticede ayrılma kararı verdiler. Ayrılmakta kararsız olunca, gelmedim.

“Ayrılık Sonrası İlk Tartışma: Sinan Ocak…”

İstifamız Meclise verilmiş, benim yerime Sinan Ocak imza atmış.

Ayrıldık, Millî Mutabakat Bildirisi yayımlandı. Siyasette güven çok esastır. Aramızda parası olan Sinan Ocak, Ahmet Özdemir var. Bizim normal milletvekili maaşlarımız var. Parti yerini Sinan Ocak tutmuş. Gündüz gazetesi çıkacak, yine Sinan finanse edecekti. Yaşar Yıldırım ve Hasan Çağlayan “Bu olmaz.” diye karşı çıktılar. Sinan buradan huylandı ve gitti. İlk tartışma, güven sarsıldı.

“Radikallerimiz ‘Fetih Partisi’ Önerdi…”

Parti ismini kim önerdi, alternatif ne idi?

Parti adını tespit edeceğiz. Bizimkiler biraz radikal ya, Fetih Partisi olsun diyenler var. Bir de partiye girerken herkes ayakkabısını çıkaracak, öyle girecek. Ben isim ve tespit komisyon başkanıyım. Salonda bulunanlara “Ayağa kalkın.” dedim, sokağa bakmalarını istedim. Bunlarla Azerbaycan’ı mı fethedeceksiniz? Bir bakın çevreye…

Ülkücü Hareket içindeki “İslami olaylar” devam etti. Muhsin Başkan Menzil cemaatine gider gelirmiş, sonradan öğrendim. İsmail Yıldızlı vardı, onların vekili. “Parayı nereye koydunuz?” diye soruyor. “Bankaya koyduk.” diyemiyorlar. O (İsmail Yıldızlı) şey ya, sonradan onu da attılar.

Hazineden 7.5 milyar yardım aldık. Onun 2.5 milyarı ile bir parti binası alacağız. 2.5 gelecek seçimlere harcanacak, 2.5 milyarı da mahallî seçimde harcamak üzere Başkanlık Divanında karar aldık. Mahallî seçimde çalışmaya gittiğimde Maraş’a, genel muhasipten para istedim. “Para kalmadı.” dedi. Nasıl kalmaz dedim. Para gelmedi bize. Mehmet Ekici genel sekreter, Yaşar Yıldırım için 18 çeşit promosyon basmış. Parti 500 milyon borçlu çıktı, seçimden. Kendi aramızda bir güvensizlik oldu.

“Eyüp Aşık’ı Dövdüler”

Mesut Yılmaz, Anavatan’la ittifak sırasında cumhurbaşkanlığı seçiminde dedi ki, “Bize oy verirseniz beraber ittifak yaparız.” Biz olur dedik. İttifak oluştu. MHP, DYP ile ittifak yapmaya çalışıyordu. Bu olmayınca, ANAP Divanı bizle ittifak yapmak istemedi. Yılmaz söz verince ittifak devam etti. Eyüp Aşık, bize ağır laf etmiş, Mahirler Aşık’ı Mecliste dövdüler.

İttifak sıkıntı olunca, RP-BBP ittifakı için Ökkeş Şendiller’in evinde Abdullah Gül’le bir araya geldik. 10 milletvekilliği garanti verdiler. ATV’de Siyaset Meydanı’na çağırdılar. MHP’den gelmişiz, oraya bir şey diyemiyorum. ANAP’la ittifak yapıyoruz, oraya bir şey diyemiyorum. RP’yle görüşme yapıyoruz. Ben susmak zorunda kaldım. Ertesi gün partide bana “Sen orada kız gibi oturmaya mı çıktın?” diye eleştirdiler. Diyemiyorsun ki ittifak görüşmeleri var.

İttifakta ANAP’ta kaldınız, neden BBP’ye dönmediniz?

İttifaktan sonra ben seçildiğim partiden ayrılmadım, Anavatan’da kaldım. Güven bunalımından dolayı ayrılmadım. Siyasetin bizdeki esas problemi “yakın kapı”, “çevre” işi. Bizi de bu yıktı. Biz MHP’den ayrılırken 7 vekil serden geçmiştik. Yakın çevremiz bu güveni yıktılar. Gaziantep milletvekili aday listesinde Fevzi Koçoğlu ile Hüseyin Aras’ın listedeki yeri konusunda tartışma oldu. Koçoğlu hak etmesine rağmen Aras’ı koymak istediler. ANAP’lı Mustafa Taşar “Olmaz.” deyince Koçoğlu girdi. Muhsin Başkan bana “Aras’a söz verdik.” diye kızdı. Fevzi Başkan çok iyi biriydi, Muhsin Başkan üzülmesin diye istifa etmek istedi ama ANAP kabul etmedi.

“Başbakan Yardımcılığını Kabul Etmedi”

ANAP’ta kaldım. ANASOL kurulmaya çalışılıyor. Mesut Yılmaz bana “Muhsin Başkan’la konuş, bizim milliyetçi kanadımız zayıf, koalisyona girsin.” dedi. ANAP-DSP-BBP koalisyon için. Hüsamettin Özkan’la benim evde iki defa kahvaltı yaptık. Muhsin Bey başbakan yardımcısı olacaktı. Hatta Muhsin Bey’e “MHP Mecliste değil; sen başbakan yardımcısı olacaksın, ülkücüler sana yönelecek, koalisyona gir.” dedim. “Ben ‘Erbakan Hükûmeti’ni, Müslümanların hükûmetini yıktırdı.’ dedirtmem.” diye kabul etmedi. Mesut Yılmaz ve Hüsamettin Özkan gidince dedim ki Başkan’a “28 Şubat var, istemediğin şeyler varsa imzalamazsın, kahraman olursun. Zorla imzalatmak isterlerse yine istifa eder, yine kahraman olursun.” dedim. Muhsin Başkan o koalisyona girseydi, Ülkücü Hareket’i toparlardı. İslami kesim hassasiyeti engel oldu. Yasin Hatipoğlu, (RP) başkan vekili olarak bize konuşma hakkı vermezdi, Kamer Genç, (DYP) söz hakkı tanırdı çünkü RP’liler bizi rakip görürdü. Lider bazen acımasız olmalı, temiz-iyi olmak yetmiyor.

RP’yle ittifak görüşmelerinde “Onlarla ittifak olursa ayrılamayız.” görüşü hâkimdi. Muhsin Başkan’a dedim ki “Bir gün kendi içimizde bir toplantı sırasında Türkçü konuşma yaparım, onların Kürtçü kanadı rahatsız olur, otomatikman ayrılırız.” diye ikna etmeye çalışıyordum. “Ayrıldığımızda izahat yapamayız.” diye bir kanaat vardı arkadaşlarda.

Muhsin Başkan çok iyi niyetli, temiz bir insandı. Aynı karşılığı görmedi.

Darmowy fragment się skończył.