Orhan Veli Bütün Şiirleri

Tekst
0
Recenzje
Przeczytaj fragment
Oznacz jako przeczytane
Jak czytać książkę po zakupie
  • Czytaj tylko na LitRes "Czytaj!"
Orhan Veli Bütün Şiirleri
Czcionka:Mniejsze АаWiększe Aa

Orhan Veli Kanık, 13 Nisan 1914 yılında, İstanbul Beykoz'da doğdu. İşsizlik, sefalet ve hastalık gibi olumsuzluklar küçük yaşlarından itibaren etrafını sardı; böylece Orhan Veli, edebiyat dünyasına ilk adımlarını ilkokul yıllarında attı ve Çocuk Dünyası adlı dergide bir hikâyesi yayımlandı. Ortaokul yıllarında Oktay Rıfat Horozcu ve Melih Cevdet Anday ile tanıştı; takip eden yıllarda bu isimlerle birlikte Sesimiz adlı bir dergi çıkardı. Lise yıllarında edebiyat öğretmeni, Ahmet Hamdi Tanpınar'dı; onun öğütleri, Orhan Veli'nin ilk şiirlerini yazmasına vesile oldu.

1936 yılında, Varlık dergisinde Oaristys, Ebabil, Eldorado, Düşüncelerimin Başucunda adlı şiirleri yayımlandı; burada Orhan Veli ve arkadaşları, edebiyat dünyasına tanıtıldı.

1941 yılında, ses getiren ön sözü Orhan Veli tarafından yazılmış olan, Garip adlı şiir kitabı yayımlandı. Bu kitap, yeni bir zevk ortaya çıkarabilme amacını taşıyan ve Cumhuriyet dönemi şiirinde yankı uyandıran Garip akımının başlangıcı oldu.

Fransızcadan yaptığı birçok çevirinin yanı sıra La Fontaine'in masallarını da Türkçeye çevirdi. 1948 yılında, birçok önemli isim ile birlikte Yaprak adlı dergiyi çıkardı. Maddi sıkıntılar yakasını bırakmadı, derginin devamlılığı için paltosunu satmak zorunda kaldı.

Otuz altı yıllık yaşamına şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, çeviri eser ve makale türlerinde de birçok eser sığdıran Orhan Veli; Ankara’da, belediyenin kazdığı bir çukura düşmesi ve yanlış tedavi uygulanması sonucunda, 14 Kasım 1950 tarihinde vefat etti.

KİTAPLARINDA BULUNMAYAN ŞİİRLERİ
ESKİ BİÇİMLİ ŞİİRLERİ

GÜN DOĞUYOR

 
Dili çözülüyor gecelerin..
Gölgeler kaçışıyor derine.
Alıp sihrini bilmecelerin..
Gün doğuyor şehrin üzerine.
 
 
Korkarak şekil alıyor bacalar,
Gün doğuyor şehrin üzerine;
Dalıyorlar günün gözlerine
Gözleri uykulu atmacalar.
 
 
Sallayarak dallarını kavak
Yükseliyor her günkü yerine,
Gün doğuyor şehrin üzerine
Mavi bir ışıkla ağararak.
 
 
Gün doğuyor şehrin üzerine.
Renk renk hacimle doluyor her yer,
Bakıyor dağınık yüzlü evler
Hâlâ yanan sokak fenerine.
 
 
Toprak kımıldıyor yavaş yavaş,
Gün doğuyor şehrin üzerine,
Bembeyaz gece çiçeklerine
Sabahla düşüyor bir damla yaş.
 
 
Ve bir deniz hücumu hâlinde
Gün doğuyor şehrin üzerinde.
 
Nisan 1936 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 15.03.1937

OARISTYS

(In memoriam)


 
Ey hâtırası içimde yemin kadar büyük,
Ey bahçesinin hoş günlere açık kapısı
Hâlâ rüyalarıma giren ilk göz ağrısı,
Çocuk alınlarda duyulan sıcak öpücük.
 
 
Ey sevgi dalımda ilk çiçek açan tomurcuk,
Kanımın akışını yenileştiren damar,
Gül rengi ışıkları sevda dolu akşamlar,
İçime yeni bir fecir gibi doğan çocuk.
 
 
Tahta havalenin üzerinden aşan hatmi
Ve havaları seslerimizle dolu bahar,
Koşuştuğumuz yollar, oynadığımız sular,
Kâğıttan teknesinde sevinç taşıyan gemi.
 
 
Duyup karşı minarede okunan yatsıyı
Yatağıma sıcaklığını getiren rüya,
Denizlerinde onunla yaşadığım dünya
Ve ey ufku beyaz cennetlere giden kıyı.
 
 
Ah! Birçok şeyler hatırlatan erik ağacı
Ve o ilk yolculukla başlıyan hasret, zindan;
Atları çıngıraklı arabanın ardından
Beyaz, keten mendilimde sallanan ilk acı.
 
Haziran 1936 tarihli şiiri. Varlık dergisi, 01.12.1936

EBABİL

 
Alıp içinde sesler uçuşan bu akşamdan
Hâfızamı bir deniz kıyısına çeken yol,
Aydınlık rüyaların peşine düşen gondol
Mavi bir denizde yüzer gibi yanan şamdan.
 
 
Tuşların üstünde karanlığın heyulâsı
Ve birden kalbe çırpınışlar veren hâtıra.
Çekmede beni saadet dolu dünyalara
Mine parmaklarında sadalaşan hulyası.
 
 
Sıyrılmada gözlerimden yıllarca geceler
Ve yalnız kalmada bir yaza râm olan sahil,
Uçuşmada gökyüzünde bir sürü ebabil:
Sevgimi ve hasretimi ebedî kılan yer.
 
 
Açık pancurlarından seslerin dökülüşü..
Bir göl mü ürpermede ruhun uzaklarında?
En yakın sevgiyi duymayan dudaklarında
Her yaşayıştan daha güzel olan gülüşü.
 
 
Ilık gölgelerde uyutup düşünceleri
Beyaz etekler ile bana göründüğü an
Ve kapıları yeşil sabahlara açılan
Sıcak tahayyüllerle dolu yaz geceleri.
 
 
Renkli fanusların altına doğan dünyası,
Omuzlarında ay ışığından örgülerle
Eklenmede içime hasret kaldığım yerle
Mine parmaklarında sadalaşan hulyası.
 
Temmuz 1936 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 01.12.1936

DÜŞÜNCELERİMİN BAŞUCUNDA

 
Hasretimin yıllardan beri bel bağladığı.
İşte odur düşüncelerimin başucunda.
O, göğsünün taşkın hareketi avucunda,
Gözlerinde rüyaların gülüp ağladığı.
 
 
Kendi bahçesidir onu içinde gördüğüm.
Yollar yine her günkü gibi yaz uykusunda
Ve yaban çiçeklerinin buruk kokusunda
Her ikindi günlük rüyasını gören mürdüm.
 
 
Onun da dudaklarında bir eskiye dönüş,
O da yüzmede bir ses yığını üzerinde.
Bin hâtırayı bir anda duyan gözlerinde
İnsana ruhlar dolusu haz veren düşünüş.
 
 
Sonra kızlık kadar temiz, aydın bir açılma:
Evine giden toprak yolda o yine çocuk,
Yine uykuyla başlıyan âlemde yolculuk
Ve taptaze sabahlar kayısı dallarında.
 
 
Hasretimin yıllardan beri bel bağladığı..
İşte odur düşüncelerimin başucunda.
O, göğsünün taşkın hareketi avucunda,
Gözlerinde rüyaların gülüp ağladığı.
 
Eylül 1936 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 01.12.1936

ELDORADO

(On dördüncü yaşın ilk güzel gecesine ithaf)


 
Ufkunda mavi bulutların uçuştuğu dağ,
Büyülü göklerinde sesler duyduğum Aden,
Avucumda dört kollu nehrin verdiği maden,
Üstümde yemişleri alnıma değen Tûbâ.
 
 
Müthiş dünyasile uykuma ilk girdiği yer..
Gülümsüyor mavi bir ay ışığında kamış,
Göllerin şekil dolu derinliğine dalmış
Vuslatın havasını çevreleyen iğdeler.
 
 
Suların aydınlığında saadetten bir iz:
Dallardan süzülen kayığında bu hoş insan,
Omzuna değen arzu dolu dudakları kan.
Artık bir cennete bağlı bütün günlerimiz.
 
 
Artık ışıkla dolu billûr bir kadeh gibi,
En güzel şeytanın elinde tuttuğu gurub;
Akşamlar ağzımda harikulâde bir şurub
Ve başımda geceler yeşil bir deniz dibi.
 
 
Ufkunda mavi bulutların uçuştuğu dağ
Ve nebatî bir âlemde duyulan ilk hece,
Bir sesin aydınlattığı yalan dolu gece
Ve dumanlı bir sabah serinliği ormanda.
 
 
Ne onda itidal, ne bende günahkâr hâli
Ruhları bir kuş gibi âvare kılan uyku.
Ve çökmüş içimde her zaman o baygın koku,
Lezzeti dudağımda buğulaşan şeftali.
 
Eylül 1936 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 01.12.1936

BUĞDAY

 
Düzüldü uçsuz bucaksız alay;
Çıngıraklar çalar kapılarda.
Düzüldü uçsuz bucaksız alay;
Bak, son hasad başladı rüzgârda.
 
 
Okundan ayrılmak üzere yay,
Kuyuların ağzı genişledi.
Okundan ayrılmak üzere yay
Korku tâ kemiğime işledi.
 
 
Savruluyor gökyüzünde buğday,
Gölgeler uzunlaşıyor yerde.
Savruluyor gökyüzünde buğday,
Tanrım! Tanrım! Bir deva bu derde.
 
 
Düzüldü uçsuz bucaksız alay;
Çıngıraklar çalar kapılarda.
Düzüldü uçsuz bucaksız alay;
Bak, son hasad başladı rüzgârda.
 
 
Undan bize de pay, bize de pay,
Koşun buğday dağıtıyor Yusuf.
Undan bize de pay, bize de pay,
Çökmeden sonu gelmiyen küsuf.
 
 
Eriyecek tencerede kalay,
Çocuklar ağlaşmasınlar dağda.
Eriyecek tencerede kalay
Yetişmiyecek Ömer imdada.
 
 
Altında aynı eyer, aynı tay;
Arayıcısı herkes bir sesin.
Altında aynı eyer, aynı tay;
Seferi aynı köye herkesin.
 
 
Artık kuruldu bu kervansaray,
Boşuna düşünür ihtiyarlık.
Artık kuruldu bu kervansaray,
Şimdi seslerle dolu mezarlık..
 
Eylül 1936 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 15.01.1937

AVÊ-MARIA

 
Rüzgâr tersine esiyor.. Niçin?
Eski günler geri mi gelecek?
Kımıldıyor kozasında böcek
Bildiği hayata doğmak için.
 
 
Neden içimize doldu vehim?
Ah ümit, ümit yollar boyunca..
Düşünmez miydi akşam olunca
Hacer’in kollarında İbrahim
 
 
Ve gemisinde Kleopatra?
Neden yine kaynaştı havalar?
Saadet mi getiriyor rüzgâr
Dolarak erguvan atlaslara?
 
 
Elimize değen kimin eli,
Kimdir bu muammalarla gelen?
O mu helezonlara yükselen,
Saba ellerinin en güzeli?
 
 
Sesler mi çözülüyor derinde,
Nedir durup dinlediklerimiz,
Şarkı mı söylüyor Semiramis
Babil’in asma bahçelerinde?
 
 
Omzundan örtüler kaydı yere.
Kim bu, kim? Alnımızdaki yazı:
Gözlerinde günahının hazzı
Gülüyor saz benizli bâkire..
 
Eylül 1936 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 01.02.1937

KURT

 
Ah! Artık benim de benzim sarı.
Damar kanımı dolaştırmıyor.
Hiçbir kıyıya ulaştırmıyor
Beni Şehrazad’ın masalları.
 
 
Anlamıyorum dilinden artık
Geceyi saran güzelliğinin;
İçim kör bir kuyu gibi derin,
Bir şey beklemiyor benden artık.
 
 
Susmak istiyorum, susmak bugün.
Susmak.. Hiçbir üzüntü duymadan.
Büyük bir kuş iniyor semadan.
Sükût, bu indiğini gördüğün.
 
 
Artık tırtılları beslemiyor
Bahçemin orta yerindeki dut.
Başıma kondu ebedî sükût.
Gün, yeniden doğmak istemiyor.
 
 
Kuşla oldumsa da senli benli,
Beynimi kurcalayan bir kurt var:
Anlamak istiyorum, ne yapar
Rüzgârı boşalınca yelkenli?
 
Ekim 1936 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 01.01.1937

ZEVAL

 
Örtüldü hâfızanın örtüsü
Tasalarımın bittiği yerde.
Yükseliyor şimdi perde, perde
“Geri gelen saadet” türküsü.
 
 
Devri tamam oldu pervanenin
Gökten bir beklediğim kalmadı.
Tükendi artık içimde tadı
Yıldızlı küreler düşünmenin.
 
 
Ne çıkar karşıma çıksa ecel,
Bu boşluk ondan daha mı iyi?
Başka bir âlemden beklediği
Olmayan kula zeval ne güzel!
 
 
Beklememek, beter beklemeden;
Geldi yolunu gözlediğim yâr.
Al bu başı sen artık ey rüzgâr
Ve sus artık, sus artık ey beden!
 
Ekim 1936 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 15.05.1937

ODAMDA

 
Ben miyim bu şeylerin sahibi?
Kafamda bir çocuk var, meraksız.
İç âlemim oyuncaktan farksız;
Odam, içime bir ayna gibi.
 
 
Bir ışık oyunu var tavanda.
Gölgeler seslerle birleşiyor
Ve bir karga beynimi deşiyor
Azaplar kemirdiğim bu anda.
 
 
Kardeşini öldürüyor Kabil,
İçimde bir yalnızlık duygusu;
Ölüm kadar uzun yaz uykusu,
Sıkıntı ile geçilen sahil.
 
 
Bağlanıyor bir iple bir sürü
Düşünce köyleri birbirine,
Çöküyor her şeyin üzerine
Hülyam boyunca kurduğum köprü.
 
 
Ve doluyor sessiz, ordularım
Durmadan, dinlenmeden odama;
Urbam içinde yatan adama
Hayretle bakıyor dört duvarım.
 
 
Kardeşini öldürüyor Kabil,
İçimde bir yalnızlık duygusu;
Ölüm kadar uzun yaz uykusu,
Sıkıntı ile geçilen sahil.
 
 
Düşüp yatağın dalgalarına
Günlerce sürüyor bu yolculuk,
Durmadan akıtıyor bir oluk
Korkuyu sükûtun mezarına.
 
 
Ve delirmenin tatlı vehmini
Sessizlik odama dolduruyor,
Kargam hâlâ başımda duruyor
Bulmakçün beynin cehennemini.
 
 
Kardeşini öldürüyor Kabil,
İçimde bir yalnızlık duygusu;
Ölüm kadar uzun yaz uykusu,
Sıkıntı ile geçilen sahil.
 
 
Dünyaya tek gelen insan gibi
Atılıyorum bir Hint dağına
Giriyor kafamın darlığına
Kimsesiz dünyaların sahibi.
 
 
Gidip gidip gelmede aynı his;
İskeleye ulaşmıyor çıma.
Dikiliyor ansızın karşıma
Boynum kalınlığındaki ceviz.
 
 
Kardeşini öldürüyor Kabil,
İçimde bir yalnızlık duygusu;
Ölüm kadar uzun yaz uykusu,
Sıkıntı ile geçilen sahil.
 
Ekim 1936 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 15.12.1936

SON TÜRKÜ

 
Kaybolmak üzre suya düşen bilezik;
Bak, bütün kırışıklar silindi sudan.
Son saatimde mi uyandım uykudan,
Neden boş geçen yıllardan içim ezik.
 
 
Durdu beni ölüme götüren kervan.
Bir eski şarkı söyleniyor rüzgârda.
Duydum ki sevmeyi bilen dudaklarda
Benim ilâhilerim hâlâ okunan.
 
 
Sevdiğim.. Ellerime dokunaraktan…
Beni çağıran bir eda var sesinde.
Bu muydu, insanlara son nefesinde
Görüneceğinden bahsedilen şeytan?
 
 
Sular çekilmeye başladı köklerde
Isınmaz mı acaba ellerimde kan?
Ah! Ne olur bütün güneşler batmadan
Bir türkü daha söyliyeyim bu yerde!..
 
Ekim 1936 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 15.06.1937

MASAL

I
 
Çocuk gönlüm kaygılardan âzâde;
Yüzlerde nur, ekinlerde bereket;
At üstünde mor kâküllü şehzade:
Unutmaya başladığım memleket.
 
 
Şakağımda annemin sıcak dizi,
Kulağımda falcı kadının sözü,
Göl başında padişahın üç kızı,
Alaylarla Kafdağı’na hareket.
 
1936 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 01.06.1937

UYKU

II
 
Üzerinde beni uyutan minder
Yavaş yavaş girer ılık bir suya,
Hind’e doğru yelken açar gemiler,
Bir uyku âlemine doğar dünya.
 
 
Sırça tastan sihirli su içilir,
Keskin sırat koç üstünde geçilir,
Açılmayan susam artık açılır,
Başlar yolu cennete giden rüya.
 
1936 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 01.06.1937

TÛBÂ

 
Güneşli, mavi ellere yelken açar
Beyaz kanatlı, altın yüklü gemiler.
Ve uçup giden hülyamızda ağaçlar..
Çeşmelerinde âbıhayat akan yer.
 
 
Beyaz kuşlarla ve günlerce yolculuk,
Sihirli Hind’e doğru açılan dibâ;
En sonunda, bereket akıtan oluk;
Olgun yemişleri yere değen Tûbâ.
 
1936 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 15.07.1937

EKMEK

 
Dilimin ucunda bir eski arkadaş adı,
Unutulmuş şekilleri taşıyan bulutlar;
Bir gökyüzü genişliğiyle ruhuma dolar
Otların içine sırtüstü yatmanın tadı.
 
 
Avucumda, sıcaklığını duyduğum ekmek;
Üstümde hâtırası kadar güzel sonbahar;
O bembeyaz, o tertemiz bulutlara dalar;
Düşünürüm bir çocuk türküsü söyleyerek.
 
1936 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 01.03.1952

ÖLÜMDEN SONRA NEŞELENMEK İÇİN LİED

 
Ben sonsuz bir deniz düşünürüm;
Bulutlar başımın üzerinden
Bir Olimp ilâhı sükûn ile
                                        Geçip giderken
 
 
Ve kır melekleri
Şarkılarını söyleyip
Raksederken ekin tarlalarında
                                          Göze görünmeden.
 
 
Fakat neden mavi gökyüzlerine
Genişlerken ağustos böceklerinin sesi
Kuşlar yine onun türküsünü söyler?
 
Mayıs 1937 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 01.08.1937

MAHALLEMDEKİ AKŞAMLAR İÇİN LİED

 
Kımıldanır mahallemin daralan ruhu
Basma perdelerimde gün batarken.
Atıp saatler süren uykusunu
Odama uzanır akasyam pencereden.
 
 
Kırmızı uzak damlarda bir serinleme,
Uyanır gündüz uykusundan evler,
Kapılarda işleri ellerinde
Kadınlar giyinip kocalarını bekler.
 
 
İyi insanların ruhudur yakınlaşır,
Takunya sesleri gelir evlerden,
Yalnız bu dem rahat bir dünya taşır
Bin mihnet dolu kafasında yorgun beden.
 
 
Her şeyin geliş saatidir akşam
Mahallede ömürler akşamüstü başlar;
Hepsi burada buluşmaya gelir, akşam,
Başka dünyalardan ayaklar, başlar.
 
1937 tarihli şiiri.
Varlık dergisi, 01.12.1951

EFSÂNE

 
Bir zamanlardı bu gamhânede bir dem vardı
Gece sahilde sular fecre kadar çağlardı
 
 
O çağıltıyla beraber döğünürken def ü çenk
Bir güneş dalgalar üstünde doğar rengârenk
 
 
Mavi bir gökyüzü titrerdi güzel bir histe
Rindler muğbeçeler mest bütün mecliste
 
 
Ve o hâletle bütün kahkahalar nağmeleşir
Dilde Yahya Kemal’in şarkısı şehnâmeleşir
 
 
O gürültüyle sular çalkalanır çağlardı
Bir zamanlardı bu gamhânede bir dem vardı
 
 
Lâkin artık o hayal âlemi bir efsâne
Ses sada yok bu değil sanki o devlethâne
 
Nokta dergisi,15.02.1951
To koniec darmowego fragmentu. Czy chcesz czytać dalej?

Inne książki tego autora