Uzun Lafın Kısası

Tekst
0
Recenzje
Przeczytaj fragment
Oznacz jako przeczytane
Jak czytać książkę po zakupie
  • Czytaj tylko na LitRes "Czytaj!"
Uzun Lafın Kısası
Czcionka:Mniejsze АаWiększe Aa

Geçtiğimiz yıllar boyunca sevgisi ve desteğine paha biçilemeyen, daima hoşgörülü eşim Rhona’ya…


ÖNSÖZ

Kendi çevremizi ve ötesindeki evreni anlamlandırmak için somut ve soyut şeyleri ölçmemize olanak sağlayan ortak ölçü birimlerine ihtiyacımız vardır. Kek de pişirseniz, okyanusu aşacağı bir uçuşa başlayacak Boeing 747’nin yakıt gereksinimini hesaplıyor da olsanız ilgili hammaddelerin hacim, ağırlık, zaman ve sıcaklık değişkenlerini tam olarak anlamanız gerekmektedir. Kısacası ölçümlere ihtiyacınız vardır.

İnsanlar göçebe yaşam tarzını terk edip yerleşik yaşama geçene kadar bir şeyleri ölçmeye gerek duymamışlardır. Şahsi arazi parçalarını ölçmek zorunda kalmaları temel geometrinin (Yunanca ge = alan ve –metria = bir şeyin ölçüsü) başlamasına sebep olmuş, satış veya takas için yetiştirdikleri tahılı da tartmaları gerekmiştir. İnsan vücudunun parçaları, kolay ulaşılabilen ve ortak bir ölçek sağlamıştır. Atlar ellerle ölçülürken (hâlâ öyle ölçülebilmektedir, günümüzde biraz daha standartlaştırmak adına el ölçüsü 4 inç [yaklaşık 10 cm] kabul edilir) başparmak, ayak, parmak ucundan dirseğe kadar olan önkol ve ileri uzanmış kol mesafesi gibi diğer vücut bölümleri de farklı ölçümlerde kullanılmıştır. İlk yerleşimlerde yaşayanlar, bir kaya veya taşı tahıl ağırlığı olarak kullanmış olmalıdır (bu nedenle taş1 hâlâ İngiliz ölçü birimi olarak kullanılır); ancak bunlar boyut bakımından farklılık göstereceğinden ağırlık ve hacim ölçeklerini sistemleştiren standartlar getirilmeliydi. Ticaret gelişip daha fazla çalışana ihtiyaç duyuldukça çalışma sürelerinin ölçülmesi, bunun için de zamanın ölçülmesi gerekmiştir.

Gündelik hayatın diğer birçok temel özelliğinden biri olan dil gibi, bölgesel ölçüm kuralları da ulusal olanlara dönüşmüştür. Çünkü satıcıların sunduğu şeyleri anlamak, büyüklüğü ve değeri ölçebilme yetisine sahip olmak zorunlu hale gelmiştir. Kitaptaki anlatımın İngiliz ölçü birimleri ve metrik ölçüleri esas alması bazı okurları etkileyebilir, fakat günümüz dünyasının çoğunluğu bu ölçülerle işlemektedir. İngilizceye çay kutusu2 ölçüsünü veren antik Malay birimi kati (600 g) istisnası dışında pek çok egzotik ve eski ölçü, kendi ülkelerinde bile zar zor tanınıyordu, bu yüzden bu kitaba dahil edilmeleri pek uygun görülmedi.

Günümüzde kullanılan volt, amper ve ohm gibi diğer birimler de çıkarılmıştır, çünkü tanımlarının karmaşıklığı açıklandıktan sonra söylenecek ilgi çekici pek bir şey kalmamaktadır. Gündelik hayattan ziyade bilim ve mühendislik alanlarında daha aşina olunan pascal, erg, dyn ve atmosfer gibi birimlerin de kitaba dahil edilmemesinin altında aynı mantık yatmaktadır.

Birçok standartlaşmış ölçünün kökeni merak uyandırıcıdır. Boks ringi3 kare olmuş ve dört atlı faytonların kamçı uzunluğundan dolayı bugünkü boyutlarını almıştır; modern tenis kortunun şekil ve boyutları ise eski köşk avlularına dayanmaktadır. Tenisin biraz alışılmadık puanlama sistemi, eski avlu saatlerinin kadranlarından türetilmiştir. Peki saat kadranlarının yuvarlak olması geleneği neye dayanmaktadır? Saat yönü dönüşünü belirleyen neydi? Cevaplar güneş saatinde yatmaktadır. Mekanik saatler güney yarımkürede icat edilmiş olsaydı, “saat yönü” sola doğru bir dönüşü ifade ederdi.

Örneğin 38 veya 40 gibi sayılarla ifade edilen Avrupa ayakkabı numaraları uç uca eklenmiş arpa sayılarına eşitken, mil ölçü birimi bir Roma lejyonerinin uygun adım yürüyüşteki bin4 adımına dayanmaktadır. Periyodik tablo formatı tek kişilik iskambil oyununu temel almaktaydı. İlk Fahrenheit ölçeğindeki sıfır derece 1708-1709 yıllarında olağandışı şekilde sert geçen kışta Danzig’deki (günümüzde Gdańsk, Polonya) buzların sıcaklık derecesiyle belirlenirken, yüz derecelik en yüksek gösterge Frau5 Fahrenheit’in koltuk altı sıcaklığıydı.

Hepimizin ölçülerin olmaları gerektikleri gibi olduklarını düşünüp onları doğal karşıladığını söylemek yanlış olmaz. Bir yarda6 bir yardadır, bir kilogram bir kilogramdır, e ne olmuş yani? Ancak görünüşte sıradan olan diğer pek çok konuda olduğu gibi ölçülerin tarihini ve kökenlerini araştırmaya giriştiğinizde sizi birkaç sürprizden daha fazlası beklemektedir.

YÜKSEKLİK, UZUNLUK VE DERİNLİK

Herhangi bir şeyin yüksekliğini ölçerken başlangıç noktasını esas alırız. Söz konusu dağlar olduğunda yüksekliği deniz seviyesinden yukarı doğru fit ya da metre cinsinden belirlemek alışılmış olandır ve iyi bir yöntemdir; ancak bu yöntemde ne başlangıç olarak alınan suyun kütlesi ne de yılın zamanı hesaba katılır. Tüm su kütlelerinin yüzey yüksekliği gelgitler sebebiyle saat başı, gezegen ve ay yörüngelerindeki kaymalar sebebiyle de haftadan haftaya kayda değer seviyede değişir. Örneğin, Kanada’nın Yeni İskoçya bölgesinde bulunan Minas havzası, İngiltere ile Güney Galler arasında yer alan Severn nehrinde olduğu gibi on iki ila on beş metrelik veya başka bir deyişle kırk ila elli fitlik bir gelgit aralığına sahiptir.

Bilimsel kolektif bu sorunu çözmek için yüksek ve alçak gelgitler arasındaki orta noktada ölçülen deniz seviyesinde karar kılmıştır, fakat bu sefer de farklı milletler ölçümlerini farklı su kütleleri üzerinden yapmıştır.

1915 yılında Birleşik Krallık, ortalama deniz seviyesini Cornwall’da bulunan Newlyn limanındaki orta gelgit noktası olarak belirledi ki bu, Birleşik Krallık’taki zirveleri ve burunları7 ölçmek için uygun olsa da diğer ülkeler için pek işe yarar değildi. Deniz seviyesinin üzerinde fit ya da metre cinsinden hassas ölçüm olduğunu iddia eden bir yükseklik gördüğünüzde, hangi denizin ölçüt olarak alındığını ve bu ortalama seviyenin hangi ayda belirlendiğini sorgulamalısınız. Tüm denizler sürekli bir değişim halinde olduğu için söz konusu değerler uydu ölçümlerine dayanıyor olsa bile bu gereklidir.

YERYÜZÜNÜN HAREKETİNİ HİSSEDEBİLİRSİNİZ!

Çoğu insan gelgitlerin okyanusa özgü bir olgu olduğunu ve sebebinin Ay olduğunu düşünür; ancak Güneş de kendi yerçekimi kuvvetiyle gelgitlerde önemli bir rol oynar. Bu iki gökcismi bir araya geldiklerinde kara kütleleri üzerinden suları çekmekte hiçbir sıkıntı yaşamazlar.

Yerkabuğu gelgiti olarak bilinen bu dalgacıklar, zemini ekvatorda yaklaşık 55 cm / 22 inç kadar kaldırabilir ve bunun yaklaşık 15 cm / 6 inçlik kısmı Güneş’in çekim kuvvetine bağlanabilir. İlgili bilimsel sektörlerdeki görüş, bu dalgacıkların sismik ve volkanik faaliyetlerden ne derece sorumlu olduğu konusunda ikiye bölünmüştür.

EVEREST DAĞI


Muhtemelen dünyanın en yüksek dağı olan Everest, Victoria döneminde XV. Zirve olarak biliniyordu. Günümüzde bir simge haline gelen bu dağ, bilindiği kadarıyla Tibet platosunun tepesinde bulunan ve kendi tabanından yüksekliği 17.000 fit / 5182 metrenin üzerinde olan gösterişsiz bir dağlık burundu. Tabanından zirvesine kadar Everest Dağı yaklaşık sadece 12.000 fit / 3658 metredir, ancak Himalaya Dağları’nın tepesinde bulunmanın haksız avantajına sahiptir. Tek başına ayakta duran en yüksek dağ, 19.340 fit / 5895 metrelik yüksekliğiyle Afrika’daki Kilimanjaro Dağı’dır.

 

Everest (adını zamanında Hindistan’da araştırmacı general olan Sör George Everest’ten [1790-1866] alır) ilk olarak 1852 yılında Sör Andrew Waugh yönetiminde gerçekleştirilen Büyük Trigonometrik İnceleme’de görevli, kıdemli bir kişi olan Hintli matematikçi Radhanath Sikdar (1813-70) tarafından ölçülmüştür. Sikdar, Waugh’a XV. Zirve’nin tam olarak 29.000 fit (yaklaşık 8900 m) yükseklikte olduğunu bildirdiğinde Waugh böyle bir sonucun tembelce bir sayı yuvarlama olduğu ithamlarını çekeceğinden endişe duyup yüksekliği duyurmayı ertelemiştir. Şakayla karışık Everest’in zirvesine iki ayağını da basan ilk insan olarak anılan Waugh, 1856’da sonucu yayımladığında zirvenin 29.002 fit yükseklikte olduğunu açıklamıştır. 1999’da yapılan bir ABD seferiyle daha doğru bir sayı belirlenmiştir. Bu ekibin üyeleri, bir GPS ünitesini kayalığın ucuna yerleştirmek için zirvedeki tüm karı temizlemiş ve 29.035 fit (8850 m) ölçümüne ulaşmıştır.

Bu, yapılan en son doğru ölçümdür. Himalayalar hâlâ her yıl yerden bir inç kadar yükselip Çin’in kuzeyine doğru durmadan ilerlediği için bir sonraki bin yıllık dönemde bu zirvenin tepe noktası yaklaşık seksen fit (veya yirmi dört metre) daha yüksek olacaktır.

KIL PAYI

Artık sadece mecaz anlamda kullanılıyor olsa da bugüne kadarki en küçük genişlik ölçüsü insan saçının eniydi. Bir zamanlar İbrani medeniyetinden ortaçağ İngiltere’sine kadar uzanan kültürlerde bir inç, yan yana dizilmiş kırk sekiz saç telinin kapladığı genişliği ifade ediyordu. Yirminci yüzyılın başlarına kadar kuyumcular ve saatçiler tarafından kullanılan kıl payı ölçüsü, İkinci Dünya Savaşı (1939-45) sırasında keskin nişancıların teleskopik görüş ve güdüm hesaplarında kullanılmaya başlanınca kısa süreliğine yeniden canlandı.

Her ne kadar Asyalıların saçları birçok yönden Kafkasyalılarınkinden çok daha güçlü olsa da saçlarının çapı iki kat fazla olduğu için optik hedef göstergelerinin hassas işleyişine pek de uygun değildi. İskandinavya’dan gelen uzun sarı saçlılar da savaş yüzünden gelmeyi bırakmıştı. 1943’te ABD ordusu saçları 22 inçten (56 cm) daha uzun sarı saçlı kadınların başvurusunu talep eden bir dizi gazete ilanı yayımladı. Ancak saçların asla boyalar ve ağartıcılarla zayıflatılmamış veya yüksek sıcaklıkla düzleştirme işlemlerine maruz bırakılmamış olması gerekiyordu. Bu durum çalışma alanını o kadar daralttı ki başvuran yalnızca bir kişi oldu: 34 inç / 86 cm uzunluğundaki bukleli saçları yalnızca bebek şampuanıyla yıkanmış bir dansçı olan Colorado’lu Mary Babnik Brown (1907-91).

Saçlarına meteorolojik aletler üretmek için ihtiyaç duyulduğu kendisine açık açık söylenen ve ardından tüm saçları tıraş edilen Mary, küçük bir Amerika bayrağını bandana olarak kullanmaya başladı. Mary’nin saçları meteorolojik aletlerin yanında çok gizli Norden bombalama vizörünün ilk sürümlerindeki hedef göstergelerini üretmek için de kullanılıyordu. 1945’te Hiroşima ve Nagazaki’yi bombalayan Enola Gay ve Bockscar uçaklarının nişangâhlarında Mary’nin saçlarının kullanıldığı iddia ediliyor olsa da bu doğru değildir. Çünkü o tarihe gelinceye kadar tüm Norden hedef göstergeleri elmas uçlu takımlarla cam görüntüleyici üzerine işlenmişti. Ne var ki 1987’de dönemin ABD Başkanı Reagan, sekseninci doğum gününü kutlamak için Mary’ye gönderdiği mektupta saçlarının savaşın kazanılmasına ne çok yardımı dokunduğunu yazmıştır.

İNÇ

Eski ölçülerin birçoğu vücut bölümleri veya boyut bakımından tutarlı olma eğilimindeki diğer doğal öğelere dayanıyordu. İnç ölçü birimi ise bu kavramların her ikisini de içermektedir. İnç sözcüğü Latincede on ikide bir anlamına gelen “uncia”dan türetilmiştir. Bu durumda bir inç, bir fitin (30,48 cm) on ikide biridir ve “Troy poundu”nun on ikide birine sabitlenmiş olan bir ons (28,35 gr) ile aynı kökten gelmektedir. Kuyumcu tartısı denen “Troy” ölçüm sistemi bir zamanlar değerli maden pazarlarıyla ünlü olan ve Paris’in yaklaşık 150 km / 93 mil güneydoğusunda bulunan Fransız kenti Troyes’da kullanılan sistemdir.

Yetişkin bir erkeğin ortalama ölçülerdeki başparmağının ortasındaki boğumun genişliği bir inçe (2,54 cm) yakındır. Bundan dolayı Avrupa ve İskandinavya’nın çoğunluğunda kabataslak bir ölçü birimi olan inç yaygınlaşmıştır. Bu da neden Fransızca, İspanyolca, Portekizce, Hollandaca, İsveççe, Norveççe, Danca, Çekçe, Macarca ve Slovakçadaki başparmak ve inç sözcüklerinin hemen hemen aynı olduğunu açıklamaktadır.

Başparmakların büyüklüğü insandan insana farklılık gösterebilir, bu sebeple 1066’daki Normandiya çıkarmasından sonra Fatih William (1028-87) inç ölçüsünü uç uca duran üç arpa tanesinin uzunluğuna sabitlemiştir. Daha sonra bu uzunluk II. Edward (1284-1327) tarafından 1324’te uygulamaya konulan ve inçi “uzunlamasına uç uca yerleştirilmiş, kuru ve yuvarlak üç arpa tanesinin uzunluğu” olarak tanımlayan bir yasayla güvence altına alınmıştır. Bu tanımın modern yaşama yansıyan tek yanı, yine Edward tarafından arpa tanesiyle belirlenmesine karar verilen ayakkabı numaralandırmalarında olmuştur. İngiltere sonradan 6, 6 ½ ya da 7’lik ayakkabı boyutlarına geçtiyse de eski arpa tanesi esaslı ölçek Avrupa’da geçerliliğini korumuştur. Bu yüzden İngiltere’deki çoğu mağazada ayakkabıların numaraları, yedinin uç uca konmuş kırk arpa tanesinin uzunluğuna denk olduğunu belirtmek için örneğin “7 ve 40” şeklinde yazılır.


İSKOÇ İNÇİ

İngiliz inçinin düzenlenip yasal olarak tanımlanmasıyla İskoçya’da bir kargaşa doğmuştur. Çünkü İskoçya Kralı I. David (1084-1153) on ikinci yüzyıl ortasında karara bağladığı ağırlıklar ve ölçüler hükmünde, inçin yetişkin bir erkeğin başparmağının tırnağının dibinin genişliğine eşit kabul edilmesini emretmiştir.

David’e bunun, bireysel farklılıklar düşünüldüğünde pek de iyi bir fikir olmadığı söylendiğinde çeşitli vücut yapılarına sahip bir sürü erkeği saraya getirtmiştir. Hepsinin başparmakları ölçülüp ortalaması alındıktan sonra İskoç inçi İngiliz inçinin 1,0016’sına denk gelen bir uzunluğa sabitlenmiştir.

Bu durum üzerinde tartışılacak pek bir şey yokmuş gibi görünebilir ancak 1707 Birleşme Yasası’yla birlikte David’in kabataslak inç ölçüsü kaldırılana dek İskoç ve İngiliz kumaş tüccarları arasında yapılan ve kayda değer miktarlardaki hazır kumaşların sevkiyatını içeren anlaşmalarda pek çok uyuşmazlık yaşanmıştır. Çünkü 0,0016’lık fark büyük alışveriş işlemlerinde birkaç yardalık (36 inç / 91,44 cm) farklara yol açmıştır. Bu tür atışmalar İskoç satıcıların İngiliz alıcılar için “bir inç versen bir ‘ell’8 alırlar (elini veren kolunu kaptırır anlamında)” deyimini üretmesiyle sonuçlanmıştır. Bu ifadedeki ell daha sonra mil kelimesiyle değiştirilmiştir. Ell ölçüsü de cubit (kübit) gibi orta parmağın ucundan dirseğe kadar olan mesafeyi temsil eden eski bir ölçü birimidir.

PARMAK HESABI

On sekizinci yüzyıla dayanan bir inanışa göre parmak hesabı, erkeklerin eşlerini başparmaklarından daha kalın olmayan bir sopayla dövmelerine olanak sağlayan yasal haklarından ortaya çıkmıştır; ancak yasal kayıtlarda bunun kanıtına rastlanmaz.

Aslında bu ifade, başparmağın marangozlar ve benzeri meslek sahipleri tarafından inç için pratik bir karşılık olarak kullanılmasıyla ilgilidir. Başparmak aynı zamanda ekim işlemlerinde hem tohumlar arasındaki mesafenin hem de tohumların toprağa itileceği derinliğin ölçüsü olarak kullanılır. Sanatçılar uzun yıllar boyunca ileri doğru uzatılmış bir kolun başparmağını perspektif oluşturmada pratik bir mesafe ölçüsü olarak kullanmışlardır.

Kolunuz, gözleriniz arasındaki mesafenin on katı uzunluğundadır. Bir gözünüzü kapatıp başparmağınız dikey duracak şekilde kolunuzu ileriye doğru uzatın ve parmağınızı boyutunu bildiğiniz bir binayla, örneğin 100 fitlik bir ahırla hizalayın. Sabit durarak bir gözünüzü kapatıp diğerini açın. Başparmağınızın bir taraftan diğerine zıplayışına şahit olacaksınız. Beş ahır genişliğinde zıplamış gibi görünüyorsa bu size 500 fitlik bir ölçü verir. Bu sayıyı onla (kolun göze oranı) çarpınca sonunda 5000 fitlik sayıyı elde edeceksiniz. Demek ki ahırla aranızdaki mesafe 5000 fit, yani yaklaşık bir mildir.

İSVEÇ İNÇİ

İsveç’te önceden 2,54 cm’lik İngiliz inçine karşı 2,47 cm olan ve “tum” (başparmak anlamına gelir) olarak adlandırılan inç, 1963’te aniden 2,96 cm’ye çıkarılmıştır. Kimi inatçı İsveçliler bu duruma uyum sağlamayı reddetmiş, kimileri değişimi gözlemlemiş, makinede işleme ve marangozlukta çalışan kimseler ise ölçüt olarak İngiliz inçini benimsemiştir ki bu durum yalnızca kargaşayı artırmaya yaramıştır.

İsveç’in 1878’de metrik sisteme geçiş sürecine başlamasından sonra bile bu tür meslekler, yirminci yüzyılın başlarına kadar İngiliz fit ve inçini kullanmayı sürdürmüştür. Bu sebeple günümüzde bile İsveç’te teknelerden televizyonlara kadar birçok ürün alışılagelmiş biçimde fit ve inçle ölçülmektedir. Tekstil de İsveç’te hâlâ inç kare başına iplik sayısıyla sınıflandırılmaktadır ve bu ülkedeki McDonald’s satış noktaları çeyrek librelik (Quarter Pounder) hamburgerlerini tanıtmaya devam etmektedir. Eh, bazı şeylere asla burnunuzu sokmamanız gerekir!

DİĞER İNÇLER

Hint inçi, İngiliz inçinin 1,32 katına (3,35 cm) eşittir, dolayısıyla Hindistan’la iş yapan ilk Avrupalı tüccarlar bazı problemlerle karşılaşmıştır. Çünkü ya söz konusu bölgenin sakinleri çok büyük başparmaklara sahiplerdi ya da inçlerini pirinç tanelerinin katlarıyla tanımlıyorlardı ki ikinci ihtimal daha olasıdır.

Benzer problemlerle Çin’de de karşılaşılmıştır. Burada inç, başparmağın eni yerine ucundan orta boğumdaki kıvrıma kadar olan kısmına eşit kabul edilmiştir. Bu da İngiliz inçinin 1,312’sine (3,3 cm) eşitti. Aslında 1799’da siyasi sınırların ötesine geçen tek tip bir standart oluşturmaya istekli Fransızlar çoğu millet tarafından büyük bir hevesle kucaklanan metrik sistemi buluncaya kadar bir inçin uzunluğu bulunduğunuz yerle çok yakından ilgiliydi.


Napoleon Bonaparte


Ölçü birimini, üzerinde çalıştığınız inç değerinin katlarına göre daha uzun birimlere yükseltirken bu sorunlar da doğal olarak gittikçe büyümüştür. Metrik sistem öncesi Fransa’da inç, bir İngiliz inçinin 1,06’sıydı (2,69 cm). Bu fark I. Napolyon’un (1769-1821) kısa boylu olduğu söylentisine sebebiyet vermiştir. Boyu Fransız imparatorluk ölçeğinde 5 fit 2 inç (1,57 m) olarak verilmiştir ve o zamanlar Manş Denizi’nin İngiliz kısmından çok az kişi bunun yaklaşık olarak 5 fit 7 inçe (1,70 m) eşit olduğunu fark etmiştir. O günlerde insanlar genel olarak bugün olduğundan daha kısaydı. Örneğin Amiral Nelson yalnızca 5 fit 5 inçken (1,65 m) ortalama bir Fransız erkeği yaklaşık 5 fit 4 inç (1,62 m) boylarındaydı. Fakat elbette ki Napolyon Fransız değildi, Napoleone di Buonaparte ismiyle doğan bir Korsikalı-İtalyan’dı.

İKİ KAPTAN BİR GEMİYİ BATIRIR

Farklı ülkelerin fit ve inç uzunlukları için farklı karşılıklar belirlemesi birçok kez sadece öfkeye ve kafa karışıklığına hizmet etmişken, on yedinci yüzyıl İsveç’inde bir savaş gemisini gerçekten batırmış ve mürettebatını da öldürmüştür.

İsveç 1628’de zamanının en güçlü savaş gemisi sayılan 64 toplu Vasa’yı denize indirmiştir. Ancak henüz kıyıdan 1300 m / 0,8 deniz mili kadar uzaklaşmışken geminin batması ve birçok can kaybına sebep olmasıyla kalabalığın tezahüratları dehşet çığlıklarına dönüşmüştür. 1961’de yeniden su yüzeyine çıkarıldığında sorun tespit edilmiştir: Gemi, iskele tarafında sancak tarafında olduğundan daha kalın ve uzundu, bu ölümcül simetri eksikliği de batmasına sebep olmuştu.

Bazı tersane işçilerinin aletleri hâlâ gemideydi ve görünüşe bakılırsa iskele kısmında çalışan İsveçli ekip, ülkelerinin 1863 öncesi fit ve inçlerini kullanırken sancak tarafında çalışan Hollandalı işçiler kendi Amsterdam fit ölçülerini (on bir İsveç inçinden biraz kısa bir ölçü) kullanmışlardı.

HAVA VE YAĞMUR

Atmosferik basınç, 1643’te İtalyan Evangelista Torricelli (1608-47) tarafından tasarlanan barometreyle, hâlâ inç cıva cinsinden ölçülmektedir.

 

Bir cıva haznesinde baş aşağı duran basit bir tüp hâlâ en hassas barometre olarak kabul edilmektedir. Hazne üzerinde artan basınç daha fazla sıvı metali tüpe doğru iterek daha yüksek bir okuma değeri elde edilmesini sağlamaktadır. Bir atmosferin inç kareye isabet eden libre cinsinden basıncı deniz seviyesinde 14,7’ye eşittir, bu da 29,93 inç cıvayı göstermektedir.

Yağış miktarı da inç cinsinden ölçülmektedir, ancak bu rakamlar fena halde akıl karıştırıcı olabilmektedir. Yakın geçmişte yirmi dört saatlik bir zaman diliminde görülen en fazla yağış, 15 ve 16 Mart 1952’de La Réunion’a düşen 73,62 inçlik (187 cm) yağmurdu. Fakat bu durum adanın altı fitten (1,8 m) fazla suyla örtüldüğü anlamına gelmiyordu.

Standart yağışölçer, bir toplama hunisi ve huninin beslediği çapının onda biri kalibre edilmiş bir tüpten oluşmaktadır. Bu onda birlik oran en hafif yağmurun bile hunide toplanıp toplama tüpünde okunabilir bir değer ortaya çıkarabileceği anlamına gelir ancak bu değer daima ona bölünerek okunmalıdır.

Bu durum, La Réunion’u basan suyun miktarının daha az etkileyici ancak daha gerçekçi olan 7,36 inçlik (18,7 cm) değerde olduğunu gösterir ki bu bile adanın 970 mil kare (2512 km² ) olan alanına ciddi miktarda yağmur suyu düştüğü anlamına gelmektedir.

HAYALİ İNÇ

Simyaya ve paranormale takıntılı İngiliz fizikçi ve matematikçi Isaac Newton (1643-1727) dahil olmak üzere kendinden öncekilerin asılsız spekülasyonlarından ilham alan İskoç Kraliyet Astronomu Charles Piazzi Smyth (1819-1900), 1870’lerin büyük bir kısmını Mısır’da, piramitlerin dünyanın boyutlarını ve belirli gökcisimleri arasındaki mesafeleri yansıtmak için inşa edilen devasa aletler olduğunu kanıtlamaya çalışmakla geçirmiştir.



Smyth, İncil’deki göndermelerden İbrani kölelerin orada olduğuna ve inşaatta ana birim olarak kutsal İbrani kübitinin kullanılmış olması gerektiğine dair yanlış bir sonuca varmıştır. Eh, bu onun ilk hatası olmuştur. Mısır piramitlerinin inşasında, köle olsun ya da olmasın tek bir İsrailli bile yer almamıştır; işgücü tamamen Mısırlılardan oluşmuştur.

Smyth piramitlerin büyük taş yığınlarından daha fazlası olduğunu kanıtlama konusunda son derece kararlıdır. Kutsal İbrani kübitinin her biri 1,00106 standart İngiliz inçine eşit olan yirmi beş kutsal inçten oluşması gerektiği hükmüne vardıktan sonra yapıların her yönünü ölçmüştür. Daha önce yaptığı tüm ölçümleri anlamlandırmak için bu tersten gitme mantığını kullanmak, en azından Smyth’e göre, her şeyin netleştiği anlamına gelmekteydi.

Smyth’in belirlediği şekliyle Büyük Piramit’in gerçek çevre uzunluğu 36.524,2 kutsal piramit inçi veya yıl içindeki güneş günü sayısının yüz katı olarak ölçülmüştür. Kutsal kübit sayısına geri dönmek için Büyük Piramit’in herhangi bir tarafının yüksekliğindeki kutsal inç sayısını yirmi beşe bölünce sonuç 365,242 olmaktaydı. Smyth bunun üzerine dünyanın kutupsal çevresinin tam olarak 250.000.000 kutsal piramit inçi olduğunu fark etmiştir.

Bu türden çok daha fazla saçmalığa ve piramitlerin evreni ölçmek için inşa edilen kutsal araçlar olduğu teorilerine katılan insanlar hâlâ bulunmaktadır. 1883’te ünlü Eski Mısır bilimcisi William Flinders Petrie (1853-1942) Smyth’in ölçümlerinin son derece yanlış olduğunu ortaya koymuş, Büyük Piramit’in aslında onun ölçtüğünden birkaç fit daha kısa ve tüm bunlar hesaba katılınca da Smyth’in kutsal kübit ve inçinin tamamen saçmalık olduğunu şüpheye yer bırakmayacak şekilde kanıtlamıştır. Buna rağmen piramit bilimcilerin sürü psikolojisi devam etmektedir.

1(İng.) Stone: 6350 gramlık ağırlık birimi (ç.n.)
2(İng.) Tea caddy: Caddy kelimesi Malaycada bir zamanlar çay yapraklarını ölçmek için kullanılan ağırlık ölçüsü olan “kati”den gelmektedir. (ç.n.)
3(İng.) Ring: Halka (ç.n.)
4Bin kelimesi Latincede mille’dir. Mil ölçüsü de buna dayanır. (ç.n.)
5(Alm.) Hanım, kadın. (ç.n.)
691,4 santimetrelik İngiliz ölçü birimi. (ç.n.)
7Özellikle yüksek ve dağlık kıyılarda karaların denize uzanmış bölümü. (ç.n.)
8(İng.) Give them an inch and they’ll take an ell: Ell kumaşlar için kullanılan eski bir ölçü birimidir. Arşın ve endazeyle kıyaslanabilir ancak ell 46 cm iken arşın 65 cm’ye denk düşmektedir. (ç.n.)