Czytaj książkę: «Repressiya»
Türkistan’ın bağımsızlığı için mücadele etmiş ve bedeni toprağa düşmüş bütün büyüklerimizin ruhlarına hürmetle
Eşim Şemsinur hanıma sevgiyle
İTHAF OLUNUR…
KISALTMALAR
KRBMSDA Kırgız Respublikasının Borborduk Mamlekettik Sayasiy Dokumentter Arhivi (Kırgız Cumhuriyeti Merkezi Devlet Siyasi Dokümanlar Arşivi)
KRBMA Kırgız Respublikasının Borborduk Mamlekettik Arhivi (Kırgız Cumhuriyeti Merkezi Devlet Arşivi)
NKVD Narodnıy Komissariyat Vnutrennnih Del (İçişleri Halk Komiserliği)
OGPU Obyedinennoye Gosudarstvennoye Politiçeskoye Upravleniye (Devtlet Siyasi Yönetim Bölümü)
KırgızGPU Kırgızistan Gosudarstvennoye Politiçeskoye Upravleniye (Kırgızistan Cumhuriyeti Siyasi Yönetim Bölümü)
SSCB Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği
STP Sosyal Turan Partisi
TÖSSC Türkistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
KÖSSC Kazakistan Özerk Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti
F. Fond
d. Delo
Op. Opisanie – Opis
inf. İnfinitiv
Bkz. Bakınız
c. Cilt
Çev. Çeviren
Der. Derleyen
Ed. Editör
Haz. Hazırlayan
g. God
MEB Milli Eğitim Bakanlığı
No Numero
Nu. Numara, Number
p. Page
s. Sayfa
S. Sayı
T. Tom
TAD Türkiyat Araştırmaları Dergisi
TTK Türk Tarih Kurumu
vb. Ve Başkaları
vd. Ve Diğerleri
Vol. Volume
Yay. Yayınları
ÖNSÖZ
XX. yüzyılın ilk çeyreği, dünya milletleri tarihinde görülmemiş yoğunlukta etki ve değişime sahne olmuştur. Bu durum Türkistan Türkleri için de geçerlidir. Şüphesiz, kimilerine göre dünya mazlumlarının üzerine doğan güneş, kimilerine göre ise haksız, hukuksuz diktatör rejimi olarak görülen SSCB iktidarı, Türkistan halkını etkileyen önemli bir unsurdur. Bolşevikler merkez Rus yönetimini ele geçirdikten ve Türkistan’ın kızıl ordu ile tekrar Rus işgaline soktuktan kısa bir süre sonra, bağımsızlık mücadelesini yürüten bazı aydınlar vatanlarını terk etmek zorunda kalmışlardır. Ancak mücadelelerini bırakmamışlardır. Önce Afganistan sonra Türkiye, Fransa ve Almanya’yı Türkistan mücadelesinin merkezleri haline getirmişlerdir. Dönemin ideolojik ve siyasal ortamı, Türkistan’a adanmış ömürlerin ve ideallerin doğru anlaşılmasına engel olmuştur. Onların saf ve fedakâr mücadeleleri, milliyetçilik ve komünizm tartışmaları arasına sıkıştırılmıştır. Bu sebeple mücadelelerinin birlik parolası, Turan Birliği haksız yere yeteri kadar anlaşılmadan, daha başında mahkûm edilmiştir. Kendilerini anlatma yollarının sınırlı olmasının yanı sıra SSCB dışında olmalarına rağmen, Stalin’in baskısından kurtulamamışlar, Avrupa ülkeleri bir tarafa, Türkiye’de dahi çeşitli baskılara maruz kalmışlardır. Aralarından KGB ajanları hiç eksik olmamıştır. Türkistan bağımsızlık mücadelesi yalnız hariçte mi verilmiştir? Sorusunun cevabı kesinlikle hayırdır. Asıl tehlikeli mücadele dahilde yaşanmıştır. Türkiye ve Türkistan Türkleri arasına çekilen SSCB demir perdesi, dahildeki Türkistan mücadelesinin Türkiye tarafından araştırılmasını engellemiştir. Yetmiş yıllık esaretin SSCB’nin yıkılması sonucu sona ermesiyle Türkistan’da verilen mücadelenin üzerindeki perde aralanmış, böylece mücadelenin daha iyi anlaşılma imkanı doğmuştur.
Mücadelenin başında milli aydınlar bulunmuşlardır. Bolşevik Komünist parti organları içerisinde devam ettirilen mücadelede, meşru kanunların dışına hiçbir zaman çıkılmamıştır. Bolşevik parti içerisinde Türklerin hak arama girişimlerinin Mirseyit Sultan Galiyev, Hüseyin Cahit, Münevver Kari Abdraşidhanov ve Turar Rıskulov gibi aydınlar liderliğinde şekillendiği, Türkçe literatürde yetersiz olmakla birlikte bilinmektedir. Ancak Stalin’in milletler politikası sonucu Türk cumhuriyetlerinin kurulmasıyla kısmi birlik parçalanmış ve her mücadele kendi ülke sınırları çerçevesine indirgenmiştir. Bu çalışma, Bolşevik Komünist parti organları içerisinde, Kırgız milli aydınlarının halkın milli çıkarlarını koruma mücadelesi kaynakları, liderleri, yöntemleri, şekli ve onlara karşı uygulanan baskı, sürgün ve yok edilişi konu almıştır. Kırgız milli aydını Sopiev’in işkence altındaki ifade tutanaklarında geçen: “Kırgızistan üç bin yıldır yaşamaktadır. Bu uzun yıllarda Kırgızlar, şimdiki kızıl militarizm zamanındaki kadar zorlukları görmüş değildir… Bolşeviklerin kurduğu bu düzen komünizm değil, militar bir sistemdir. Bolşevikler komünist değil, onlar kızıl militaristlerdir” şeklindeki değerlendirmesi, mücadelenin sebebi, “Göçüp gelen Rusların, halkımızı ve toprağımızı yönetmemesi gereklidir. Onlar kendi siyasetlerini hainlere dayanarak yürütmektedirler. Biz buna müsaade etmeyiz. Ülkeyi Turanın asil evlatları yönetmelidir” düşüncesi ise amacı hakkında fikir vermektedir.
Sopiev’e bunları söyleten ruh ve olaylar nelerdir? Rus ve Bolşeviklere karşı bu düşünceye sahip olmasının dayanağı nedir? Bolşevik yönetimi militar (askeri) mıdır? Sovyet idaresi hakkında böyle bir düşünceye sahip olarak, meşru milli haklarını aradıklarını düşünen Kırgız Türklerine, yönetim tepki vermiş midir? Bir tepki var ise nasıl bir yöntem uygulanmıştır? Kırgız halkı Ruslar ve Bolşevik ideoloji hakkında neden böyle bir kanıya sahiptir? Stalin iktidarına denk gelen bu dönemde yaşanan olaylar (özellikle 1937 – 1938), Türkistan Türkleri nezdinde kızıl terör, Rus ve dünya literatüründe neden repressiya olarak adlandırılmaktadır? Ne zaman başlamıştır? Söylendiği gibi yalnız 1937 – 1938 yıllarını mı kapsamaktadır? Bu gibi sorulara elinizdeki çalışmada cevap aranmıştır. Eserin adının kızıl terör mü yoksa repressiya mı olması konusunda tereddüt yaşanmıştır. Kızıl terör Türkçe ve Türk halkları tarafından kullanılan bir terim olmakla birlikte, politikaların mahiyeti ve meşruiyeti üzerine tartışmaların devam etmesi ve duygusal bir yaklaşım olacağı düşüncesi sebebiyle tercih edilmemiştir. Bunun yerine, dünya literatüründe ve SSCB coğrafyasında kabul gören repressiya ifadesi kullanılmıştır.
Aydınların Bolşevik baskısı sebebiyle çalışmalarını gizli yapmış olmaları kesin hükümlere varmayı zorlaştırmıştır. Bu sebeple çalışmada arşiv kaynakları ve hatıralar büyük öneme sahip hale gelmiştir. Kırgızistan Merkezi Devlet ve Kırgızistan Siyasi Belgeler arşivlerinden azami ölçüde yararlanılmaya çalışılmıştır. Sovyet dönemi boyunca halk düşmanı, karşıdevrimci ilan edilmiş olan Kırgız milli aydınları üzerinde karartma gerçek bilgilere ulaşmayı zorlaştıran diğer bir etkendir. Dolayısıyla bazı konular muğlakta kalmış, kesin yargı konulamamıştır. Her çalışmada olduğu gibi, bu kitabın ortaya çıkmasında çok sayıda insanın yardımı ve katkısı görülmüştür. Öncelikle arşive girilmesi ve araştırma yapılmasında kefil olmak suretiyle, yardımlarını esirgemeyen sayın Prof. Dr. Döölötbek SAPARALİYEV’e teşekkür etmek bir borçtur. Konunun çalışılması fikrinde desteklerini gördüğüm, Dr. Öğr. Üyesi Qiyas ŞÜKÜROV’a, redaksiyon desteği veren Prof. Dr. Yunus ÖZGER’e, Kırgızistan seyahatlerimizde yanımızda olan Doç. Dr. Cengiz BUYAR’a, yetişmemizde emekleri bulunan tüm hocalarıma, aileme, ve eseri sizlere ulaştıran Bengü Yayınevi ve Avrasya Yazarlar Birliği çalışanlarına Doç. Dr. Yakup ÖMEROĞLU’nun şahsında şükranlarımı bildirmek isterim. Ayrıca, hayatta olduğu gibi kaynaklar için uzun seyahatlerimizde yalnız bırakmayan, engin hoşgörü ve sevgi dolu bir çalışma ortamı yaratarak bizi destekleyen, sevgili eşim Şemsinur hanıma gönülden teşekkür ederim.
Dr. Ebubekir GÜNGÖRYozgat – Ocak – 2018
GİRİŞ
Türkiye’de bütün dünyada olduğu gibi SSCB’nin dağıldığı 1990 yılından sonra Sovyet tarihi araştırmaları yoğunlaşmıştır. Türkistan Cumhuriyetleri üzerine yapılan çalışmaların mahiyeti ve amacı dünya ve Türkiye açısından farklılık arz etmektedir. Batı dünyası açısından sosyalizmin yıkılarak, kapitalizm hakimiyetinin geleceği üzerine şekillenmiştir. Yıkılan eski ekonomik sistemin yerine, yeni ekonomi ve finans liderleri ortaya çıkmıştır. Daha açığı, bu genç cumhuriyetlerin gelecekte dünya düzenine ayak uydurma yolları belirleyici rol oynamıştır. Geniş bir coğrafya olarak Türkistan, farklı güç odaklarının mücadele sahası haline dönüşmüştür. Dünya üzerindeki stratejik konumu, ticaret yollarının güvenliği açısından da önemini ve ilgiyi artırmıştır. Ayrıca dünyada meydana gelen nüfuz mücadeleleri, ekonomik savaşlar, hatta terörizm gibi konular Türkistan Cumhuriyetleri üzerindeki çalışmaların artmasında önemli bir etken olarak karşımıza çıkmaktadır.
Türkiye açısından, yukarıda belirtilen durumların önemi yadsınamayacağı gibi, milli, kültürel ve tarihi ortak değerlerin varlığı, ilginin mahiyetini etkilemektedir. SSCB’nin dağılmasından sonra bölgede oluşan otorite boşluğunun Türkiye lehine değerlendirilmesi, kardeşlik hukukunun güçlendirilmesi, bölge cumhuriyetlerinde yaşanan acıların Türkiye’de karşılık bulması gibi konular, ilişkilerin derinleştirilmesi ve uluslararası arenada birliğin gücünden faydalanılması açısından önemlidir. Bu sebeple Türkistan Cumhuriyetleri halkları tarihinde dönem noktası olan olayların aydınlatılması, ortak düşünceyi güçlendirecektir. Bu konudaki, Türkistan Türkleri hakkındaki çalışmalar önemli katkılar sunacaktır. Genç Türk cumhuriyetlerinde objektif Sovyet dönemi çalışmaları, son on beş yılda şekillenmeye başlamıştır. Hatta Sovyet tarihi üzerine Türkiye’de yapılan çalışmalar, objektiflik açısından Türk Cumhuriyetlerine göre daha eskiye uzanmaktadır.
Sovyet tarihi ve Türkistan politikaları konusunda çalışmaların yayınlanması, Türkiye’de, Cumhuriyetin ilanına kadar uzanmaktadır. Bu konuda SSCB baskısından kaçan Türkistan aydınlarının Türkiye ve Avrupa’da yaptıkları yayınlar başı çekmektedir. Ahmet Zeki Velidi Togan ve Mustafa Çokay’ın birçok çalışmasının yanı sıra, girişimleri sonucu kurulan Yeni Kafkasya ve Yaş Türkistan dergileri Sovyet mezaliminin dünyaya duyurulduğu yayınlar olmuşlardır. Bu süreli yayınların etrafında topladığı birçok Türkistanlı aydın, SSCB üzerine kaleme aldıkları çeşitli çalışmaları yayınlamışlardır. Ayrıca, Türkistan diasporası yayınları ile Baymirza Hayit’in eserleri, ana kaynak niteliği taşımaktadır. Ele alınan konu açısından Türk Cumhuriyetlerinin bağımsız olmalarından sonraki süreçte, baskı politikalarını içeren çok sayıda müstakil çalışma Türkçe yayınlanmaya başlamıştır. Kızıl Terör ile birebir alakalı olmamakla birlikte, Hüseyin Adıgüzel’in Milli Komünizmin Öncüleri Rıskulov1 adlı çalışması, Erol Cihangir’in, Sultan Galiyev Davası RKP MK 4. Toplantısı Sultan Galiyev Dava Tutanakları,2 A. Ahat Andican’ın, Cedidizmden Bağımsızlığa Hariçte Türkistan Mücadelesi ve Osmanlıdan Günümüze Türkiye ve Orta Asya adlı çalışmaları Türkistan halkına uygulanan kızıl terör konusunda önemli bilgiler içermektedir.
Kızıl terör üzerine müstakil çalışmalardan ilki, Ahmet Buran’ın, SSCB aydınlarının Stalin tarafından nasıl yok edildiğini biyografiler ile anlatan, Kurşunlanan Türkoloji adlı eseridir.3 Diğeri ise, Azerbaycan’da Sosyalist baskı ve terörü anlatan, Ziya Bünyadov’un Stalin Döneminde KGB Arşivlerinde Kırmızı Terör adıyla, Sebahattin Şimşir tarafından Türkiye Türkçesine aktarılmıştır.4 Stalin dönemi konusunda, son dönemde Orhan Uravelli tarafından Türkçeye kazandırılan, Yuriy Jukov’un, Öteki Stalin5 ve Yuriy Yemelyanov’un Stalin İktidara Giden Yol6 adlı eserleri, dönemin anlaşılmasında önemli bir yere sahiptir. Ayrıca kızıl terör ve SSCB halkına etkilerini hatırlardan yola çıkarak aktaran Orlando Figes’in, Nureddin Elhüseyni tarafından Türkçeye tercüme edilen, Karanlıkta Fısıldaşanlar Stalin Rusya’sında Özel Yaşam7 adlı çalışma, son dönemdeki yayınlara örnek verilebilir. Ancak bu yayınlar Kırgızlardan ziyade Türkistan hakkında genel bilgileri ve önde gelen şahsiyetleri konu almışlardır.
Türkistan Türkleri ve SSCB konuları üzerine Türkiye’de önemli derecede yayın bulunmakla birlikte, yeterli değildir. Özellikle 1990 yılından sonra başlayan Türk Cumhuriyetleri Türkiye ilişkileri, artık daha derin ve spesifik konularda tarihi araştırmalara ihtiyaç duymaktadır. Örneğin, bu cumhuriyetlerden Kırgızistan ve Kırgızlar hakkında çalışma oldukça az ve yetersizdir.8 Aslına bakılırsa Kırgızistan’da da kızıl terör konusunda objektif olarak yapılan çalışmaların, on beş yıllık bir mazisi vardır. Ayrıca konu üzerinde çalışanlar, iki elin parmaklarını geçmemektedir. Sovyet iktidarı boyunca suçlanmış Kırgız aydınlarının itibarları geri iade edilmiş olmasına rağmen, haklarındaki algı bağımsızlığa kadar değiştirilememiştir. Fakat bağımsızlıktan sonra, arşivler açıldıkça ve belgeler tasnif edildikçe yeni çalışmalar yayınlanmaya devam etmektedir. Sovyet dönemi boyunca çoğunluğu halk düşmanı, burjuva milliyetçisi ve karşıdevrimci olarak, Sovyet tarih kitaplarına geçmiş Kırgız aydınları, bağımsızlığın kazanılmasından sonra tekrardan gündeme gelmiştir. Ancak Sovyet dönemi boyunca belgelerin bazılarının karartılması, baskılar sebebiyle aydınların gerçek dışı beyanlarda bulunmaları ve çalışmalarını gizli yürütmeleri araştırmaları zorlaştırmaktadır. Birçok konuda şüphelerin doğmasına sebep olmaktadır. Bütün bunlara rağmen, yapılan yayınların sayısı arttıkça, doğrulara daha fazla yaklaşılacaktır. Kırgız yakın tarihinde ikinci dünya savaşından ayrı olarak, 40 bin kızıl terör kurbanı9 verilen bir olayın aydınlatılmasına katkı sunulması gerekliliktir. Böylece, Türk Dünyası ailesi, birbirini daha iyi anlayacak, tanıyacak ve dayanışma – gelişme yollarını çeşitlendirecektir.
Sovyet baskı ve kızıl terörü konusunda gerçekleri yansıtması bakımından önemli eserlerden ilki, Dc. Dcunuşaliev – İ. E. Semenov’ların yayına hazırladığı ve uzun süre Kırgız Cumhuriyeti Halk Komiserliği görevinde bulunmuş, Yu. Abdrahmanov’un, 1916 Dnevniki Pisma k Stalinu adlı hatıralarıdır.10 Dc. Dcunuşaliev ve İ. E. Semenov’un kaleme aldığı giriş bölümünde, Yu. Abdrahmanov’un hayatı, Kırgız Cumhuriyetinin kurulma süreci ve 20 – 30’lu yıllarda Sovyet politikaları gibi konular, 1991’de objektif bir şekilde ilk defa değerlendirilmiştir. Yazarlar Kırgız tarihinde ilk defa, Sovyet politikaları konusunda, nasıl oldu? Ne oldu? Sorularını sormuşlardır. Dolayısıyla dönemin yeniden değerlendirilmesi gerektiğini beyan ederek, araştırmacıları arşiv kaynakları üzerinde çalışmaya davet etmişlerdir. Bu sebeple eser Kırgız tarihçilerini, tarihin yeniden yazılmasına bir çağrı niteliği taşımıştır. Dönemin şartları göz önüne alındığında, yazarların bu girişimleri birer cesaret örneğidir. Çünkü isteğin dillendirildiği zaman SSCB’nin dağıldığı yıl olmakla birlikte, hem dünya, hem de SSCB halklarının büyük bir belirsizlik yaşadıkları döneme denk gelmektedir.
Semenov ve Dcunuşaliev, bağımsızlık dönemi objektif Kırgız tarihi araştırmacıları önünde ilk tarih araştırmacı profili olmuşlardır. Bu yöndeki çalışmanın devamı olarak, aynı yıl Semenov’un editörlüğünde, hatıralar ve belgelerden oluşan Otuz Cetinçi Cıl Kırgızstanda – Tridsat Sedmoy God v Kirgizii adıyla kitap, iki dilde (Kırgızca, Rusça) yayımlanmıştır.11 Kitapta yer alan belgeler, 1937 yılı olaylarını açıkça gözler önüne sermiştir. Ayrıca Sovyet döneminde Komünist parti ve devlet organlarının üst birimlerinde görev yapmış kişilerin hatıraları, belgeleri destekler niteliktedir. Bu eser yayınlanana kadar halk arasında halk düşmanı olarak bilinen ve Stalin döneminde önemli görevler üstlenmiş, Halk Aydınlatma Komiseri Tokçoro Dcoldoşev, Osmon Tınaev, Halk Komiseri Yu. Abdrahmanov, Bayalı İsakeev, Prof. E. D. Polivanov, Kırgız Komünist Partisi birinci Sekreterliği yapmış M. A. Belotskiy gibi şahsiyetler hakkında, kızıl teröre kurban edildikleri açıklanmıştır.
Semenov önsözünde SSCB’nin bu insanları halk düşmanı ilan etmiş olmasına ve baskılarına rağmen, halkın gönlünde kahraman olarak, nesilden nesle aktarılan Kırgız aydınlarını; “1937 yılı… Şimdi hayatta olanların her biri, tarihimizin bu trajik dönemini kabul etmeme, milli kaygılı günlerin ağırlığını, güçlü devletin hakimiyetinde Allah’a inanma korkusu ile büyük nesillere böyle “düşmanlar” olmadığını (anlatmışlardır), Bu dönemde şehit olanlar sadece iyi insanlar değildi. (Bizimde) Ekim’in idealleri için yerli mücadeleciler olduklarını anlatmaya çalışmanın faydalı olacağını biliyoruz”12 ifadeleri ile resmen aklamıştır. Sovyet propagandası çerçevesinde yetişmiş yazarın, Allah ve şehit gibi kavramları kullanması, SSCB baskılarının ne kadar ağır ve yıldırıcı olursa olsun Kırgızları, milli devlet, kültür ve düşünceden arındıramadıklarını göstermesi açısından önemlidir. Ayrıca yazarın 1937 ifadesinden sonra koyduğu üç nokta, gönüllerde açtığı düşünülen yaraları gözler önüne sermektedir.
Bu iki eser, kızıl terör konusunda belge ve hatıraları içermiştir. 1993 yılında V. M. Ploskih tarafından doktora tezi, Manas ne Priznal Sebe Vinovım (Manas suçlu olduğunu bilemezdi) adlı çalışması yayımlanmıştır.13 Bu eserde Kırgız dili, kültürü ve siyaseti üzerine uygulanan baskı ve kızıl terör ilk defa objektif olarak ortaya konulmuştur. Aynı yıl Cengiz Aytmatov’un babası Törekul Aytmatov’un anısına Törekul Aytmatuulu14 adıyla arşiv belgeleri ve hatıraların yer aldığı bir çalışma yayımlanmıştır. Bu çalışma, Kırgızistan Devlet Arşivi ve Milli İlimler Akademisi çatısı altında yayımlanmıştır. Eserde T. Aytmatov’un çocukları ve arkadaşlarının hatıraları, T. Aytmatov’un toplantı raporları, tutanakları, mektupları ve kendisi hakkındaki arşiv belgelerinin yanı sıra, V. M. Ploskih, K. G. Karakeev ve B. Abdrahmanov gibi önemli tarihçilerin makaleleri yer almaktadır.
Repressiyanın en trajik olaylarından birisi, 5 Kasım 1938’de gizlice kurşuna dizilerek, fabrika kireç kuyusuna gömülen 137 kişinin toplu mezarıdır. Mezar, Sovyet dönemi boyunca gizli tutulmuştur. Ancak olayı anlayan fabrika işçisi, Sovyet döneminde açıklayamadığı sırrını ölürken kızı B. Kadıralieva’ya vasiyet bırakmıştır. Kırgızistan bağımsız olduktan sonra sırrı açıklayan Kadıralieva’nın gösterdiği Çon Taş adlı yerde kazı yapılmış ve toplu mezar bulunmuştur. Burada yatan Kırgız aydınları, daha sonra Atabeyt adı verilen anıt mezara taşınmışlardır. Aralarında dünyaca ünlü Kırgız yazar Cengiz Aytmatov’un babası, Törekul Aytmatov’da bulunmaktadır. 137 kişinin adlarının ve toplu mezarın açılma sürecini anlatan Regina Helimskaya’nın Tayna Çon Taşa15 (Çon (büyük) Taş’ın Sırrı) adlı çalışması 1994 yılında yayımlanmıştır.
Kırgızistan Cumhuriyeti’nin kurulmasında, Sovyet propagandalarından ziyade gerçeklerin ortaya konulmasının en önemli dayanağı arşiv belgeleridir. Bu açıdan bağımsızlığın kazanılması ve arşivler üzerindeki gizliliğin kısmen de olsa kaldırılması, Kırgız tarihçilerinin önünü açmıştır. Ayrıca araştırmacıların işinin kolaylaştırılması için çeşitli belgeler derlenerek yayımlanmıştır. Bu açıdan 1996 yılına kadar ortaya çıkarılmış arşiv belgelerinden oluşan ve Koyçuev, Ploskih, Usubaliev’lerin yayına hazırladığı, U İstokov Kırgızskoy Natsionalnoy Gosudarstvennosti (Tarihi Belgelerde Kırgız Milli Devleti) adlı çalışma yayımlanmıştır. Z. K. Kurmanov’un doktora tezi olarak hazırladığı çalışması, Politiçeskaya Borba v Kırgızstane: 20’e Godı (20’li yıllarda Kırgızistan’da Politik Mücadele), adıyla 1997’de yayımlamışlardır. Kırgızistan’da Sovyetlerin ilk on yıllık siyasi politikasını ve Kırgız aydınların rolünü, Abdıkerim Sıdıkov biyografisi üzerinden değerlendiren çalışması, Kırgızistan Cumhuriyeti’nin kurulmasını arşiv kaynaklarına dayanarak değerlendiren ilk eserdir. Bu eserden 2 yıl sonra, XX. yüzyıl Kırgız tarihi üzerine çalışan üç tarihçi Abdıkerim Sıdıkov Natsionalnıy Lider16 (Milli Lider Abdıkerim Sıdıkov) adlı kolektif çalışma yayınlamışlardır. Çalışma Ploskih’in Sosyal Turan Partisi (STP) soruşturma tutanakları, Kırgız milli aydınların biyografiler ve mücadeleler, Bolşevik politikalar ve kızıl terör hakkında bilgiler içermektedir. Özellikle STP ifade ve soruşturma tutanakları, çalışmamızın önemli kaynaklarından birisini oluşturmuştur.
Kırgızistan’ın bağımsızlığının onuncu yılına gelindiğinde, Sovyet propagandasından ve taraflı tarih yazıcılığından arınmış Kırgız tarihçilerin sayısı artmıştır. Bu sayede belli bir literatür ve belge üzerinde çalışma olanağı ortaya çıkmıştır. Yetişen tarihçilerin ve elde edilen mesafenin sonuçları araştırmaların çeşitlenmesine katkı sunmuştur. Buna, E. Manaev, Z. Kurmanov, G. Kurumbaeva’nın ortak hazırladıkları Kırgızskaya İntelligentsiya Stanovlenie Rol v Obşestvenno – Politiçeskoy Jizni 20 – 30’e Godı17 (20 – 30’lu yıllarda Kırgız Aydınlarının Toplumsal ve Politik Hayattaki Yerleri) adlı çalışmaları, önemli bir örnektir. Eserde bazı arşiv kaynaklarının yayınlanmasının yanı sıra, döneme damga vurmuş Kırgız aydın kişiliklerin biyografilerine de yer verilmiştir. Sovyet tarih yazıcılığında milli aydınlara yer verilmemesi ve Kırgız aydınların geri planda tutulması sonucu, Kırgızistan Cumhuriyetinin kurulmasında politik, toplumsal ve kültürel milli katkıların üzeri örtülmüştür. Mezkur tarihçilerin eseri ile Kırgızistan Cumhuriyetinin kurulması ve geliştirilmesinde yerel güçlerin emekleri ortaya konulmuştur. XX. yüzyıl Kırgız kültür, eğitim ve toplumsal hayatının gelişmesinde önemli katkıları bulunan aydınların gün yüzüne çıkarılmasında C. V. Ploskih’in, Dve Stranitsı Repressirovannıy Kulturı Kırgızstana İstoriko – Sotsiolingvistiçeskoe Nasledie E. Polivanova i K. Tınıstanova18 (Baskıya Uğrayan Kırgızistan Kültürünün İki Sayfası: E. Polivanov ve K. Tınıstanov’un Sosyodil Çalışmaları) adlı eseri önemli rol oynamıştır. Çalışmada Kırgız milli dilinin ve kültürünün geliştirilmesi konusunda önemli çalışmalar yürüten iki dil ve kültür bilimcinin, kızıl teröre kurban giden eserleri ve ömürleri ele alınmıştır. S. V. Ploskih’in bu çalışması, Kırgızstandın Repressiyalangan Madaniyatı Tarıhtın Az İzildengen Baraktarı19 adıyla 2004 yılında Kırgızca olarak yayımlanmıştır.
Sovyet dönemi Kırgız politik ve ekonomik tarihinin aydınlatılmasında, A. Dcumanaliev ve Dc. Dcunuşaliev’in çalışmaları ayrı bir öneme sahiptir. Bilindiği üzere Sovyet dönemi bütün eserler, Kırgız tarihini ve kültürünü Bolşevik ihtilalinden başlatmışlardır. Öncesine propaganda çerçevesinde değinmemişlerdir. Dc. Dcunuşaliev’in 2003 yılında yayınlanan, Vremya Sozidaniya i Tragediy 20 – 30’e Godı XX Veka20 (XX. Yüzyılın 20 – 30’lu Trajik Yılları) adlı çalışması, Sovyet Kırgızistan’ın kurulmasında 1917 yılı öncesi, ekonomik, siyasi ve toplumsal durumu da göz önünde bulundurmuştur. Kırgızların yaşadıkları bölgede yerleşmeleri, kurulan eğitim kurumları, siyasi, kültürel, ekonomik ve dil özellikleri ayrıntılı bir şekilde değerlendirilmiştir. Onu 2005 yılında yayınlanan A. Dcumanaliev’in, Politiçeskaya İstoriya Kırgızstana21 (Kırgızistan Siyasi Tarihi) adlı eseri izlemiştir. Dcumanaliev, Kırgızistan’ın siyasi tarihini 1917 öncesinden, ortaçağdan başlatmıştır. Ayrıca Kırgız Cumhuriyetinin kurulmasında Kırgız milli aydınlarının ve Kırgız tarihinin siyasi, ekonomik ve kültürel yönlerini detayları ile ele almıştır. Dolayısıyla Kırgızistan Cumhuriyeti kuruculuğunu, Bolşeviklerin ve Rusların elinden alarak, Kırgızların ve Kırgız toplumunun eseri olduğunu ortaya koymuştur.
Kırgızistan’ın bağımsız olmasından sonra, kızıl terör ve SSCB’nin ilk dönemleri üzerine tarih alanında yapılan çalışmaların sayısında olduğu gibi niteliğinde de gün geçtikçe gelişme görülmektedir. Kırgızistan’da kızıl terör üzerine yapılan çalışmalar özellikle 2000 yılından itibaren artmıştır. Yapılan tezler ve yayınlar konu hakkında dolaylı veya doğrudan objektif değerlendirmeler içermektedir.22 Bunlar içerisinde Z. Altımışova’nın doktora tezi olan 1920 – 1930 cc. Kırgızstanda Sovet Rejiminin Kulaktardı Tap Katarı Coyuu Sayasatı23 (1920 – 1930’lu yıllarda Kırgızistan’da Sovyet Rejiminin Zenginleri Sınıf Olarak Dağıtma Siyaseti) adlı çalışması önemli bir yere sahiptir. Sovyet dönemi boyunca halka düşman gözü ile bakılan Kırgız beylerinin hukuksuz olarak ülke dışına sürülmeleri, mallarına el konulma yöntemleri, hukuksuzluklar, sürgün edilenlerin gittikleri yerlerde düştükleri zor durumlar, ekonomik karmaşa, basmacı hareketi ve Doğu Türkistan veya Afganistan’a göç hareketleri arşiv kaynaklarına dayanılarak değerlendirilmiştir. Kızıl Terör ile doğrudan bağlantılı ve en son (2013) yayınlana diğer bir eser, Kırgızistan Merkezi Siyasi Belgeler Arşivi Müdürü C. R. Baydildeev’in, Kırgızstandagı Sayasiy Kuuguntuktoolor24 (1937 – 1938) (Kırgızistan’daki Siyasi Baskılar) adlı çalışmasıdır. Baydildeev, Sovyet dönemi Kırgız tarihi üzerine çok sayıda çalışma kaleme aldığı gibi, arşiv belgeleri üzerine derlemeleri de bulunmaktadır. Dolayısıyla konuya ve kaynaklara oldukça hakimdir. Onun bu son çalışmasından kızıl teröre kurban edilmiş yeni şahsiyetler, terörün yöntemleri ve güncel çalışmalar konusunda oldukça yardım alınmıştır.
Mezkur inceleme-araştırma ve belge derlemeleri konusunda yayımlanmış eserlerin yanı sıra Arşiv belgeleri çalışmanın asıl kaynaklarını oluşturmuştur. Çalışmanın ana kaynaklarından en önemlilerini Kırgızistan Cumhuriyeti Merkezi Devlet Arşivi ve Merkezi Devlet Siyasi Dokümanlar Arşiv belgeleri oluşturmaktadır. Çalışmada kullanılan arşiv belgelerine iki arşivde yaptığımız detaylı inceleme sonucunda ulaşılmıştır. Arşivde bulunan belgelerin ve katalogların dijital ortama aktarılmamış olması, araştırmayı zorlaştıran unsurlardan olmuştur. Diğer taraftan kızıl terör kurbanı Kırgız milli aydınlarının her biri hakkında oluşturulmuş ve bilgiler bu dosyalarda toplanmıştır. Bu durum Siyasi Dokümanlar Arşivindeki taramaları kolaylaştırmıştır. Ayrıca aydınlar adına düzenlenmiş dosyalardaki bilgiler sadece resmi belgeler değil, aynı zamanda onunla ilgili devlet adamlarının şahsi görüşleri, SSCB döneminde araştırmacıların yaptığı suçlayıcı makalelere de yer verilmiştir. Kullanılan arşiv belgeleri genellikle KRBMSDA’da 10 numaralı fonda bulunmaktadır. Bu Fonda çoğunlukla Sovyet döneminin kuruluş dönemindeki siyasi dokümanlar katolaglanmıştır. Bu sebeple çalışma kaynaklarının büyük bir çoğunluğu fon 10’da bulunan dosyalardan oluşmuştur.
Kırgızların son iki yüzyıllık dönemlerinde Ruslar etkin rol oynamışlardır. Ancak Türk – Rus ilişkileri çok daha eskilere dayanmaktadır. Rusların, tarih sahnesine siyasi güç olarak çıkmaya başladıkları IX. yüzyıldan itibaren, Türk – Rus tarihi ilişkileri başlamıştır. İlişkilerin miladi I. yüzyıl ve kavimler göçüne kadar gittiği, ihtimal dahilinde olsa da kesin bilgi mevcut değildir. IX – XVI. yüzyıllar arasında Türk – Rus ilişkileri, Türklerin üstünlüğü ve Rusların tabiiyeti üzerine şekillenmiştir. XVI. yüzyılın ortaları, yani 1552 Kazan şehrinin Ruslar tarafından işgali, ilişkilerin Türklerin aleyhine dönüştüğü ve günümüze kadar süregeldiği dönemin başlangıcı olmuştur. Kazan ile başlayan Türkler aleyhine Rus ilerleyişi, Türkistan’ın tamamen işgal edildiği XIX. yüzyılın sonlarına kadar devam etmiştir. Buhara Hanlığı ve Doğu Türkistan Uygurları dışında, İdil – Ural, Sibirya ve Türkistan Türk halkı tamamen Rus hakimiyetine girmiştir. Dolayısıyla XX. yüzyıl Türk tarihinin büyük bir kısmı, Ruslar ile yakından ilişkilidir. Ruslar, Anadolu ve Balkan Türk tarihi konusunda önemli etkenlerden birisi olmakla birlikte, Türkistan Türk tarihi kadar belirleyici bir özelliğe sahip değildir. Bu açıdan XIX. ve XX. yüzyıl Türkistan Türk tarihi, Rusya tarihinde meydana gelen olay ve olgulardan direkt olarak etkilenmiştir. Bu etkilenmede I. Dünya savaşı sırasında, Rusya’da meydana gelen 1917 Şubat ve Ekim devrimleri ve sonrası süreç, tarihin hiçbir döneminde görülmeyen Türk – Rus etki derinliğine sahiptir.
Çarlığın Türkleri hakimiyetine alması ile başlayan bağımsızlık mücadeleleri, Türkistan’da çağdaş dünyayı yakından takip etmeyi beraberinde getirmiştir. Çünkü Rus hakimiyetine giren siyasi otoriteler, mücadele konusunda başarısız olmuşlardır. Türkistan işgali ise, Rusların dünyadaki gelişmeleri yakından takip etmeleri ile yakından ilişkili bir özellik taşımıştır. Dolayısıyla Türk mücahitler arasında, çağın gerektirdiği donanımlara sahip Ruslar ile ancak bu şekilde mücadele edilebilir düşüncesi, genel kabul görmüştür. Bu arayışlar, Cedidizm denen ve kaynağını mücadele ihtiyacından; milliyet, milli kültür, din, demokrasi, yeni ve çağdaşlaşmadan alan hareket, XIX. yüzyılın sonunda şekillenmiştir. Kaynağında mücadele bulunan ve zamanın aydın kişiliklerinden oluşmuş Ceditçilik, Türkistan halklarının meşru temsilcisi haline dönüşmüştür. Böylelikle Ruslara karşı mücadele, silah ve savaş alanından, fikri ve demokratik gelişme alanına kaymıştır. Bu sebeple çağdaş okullar, medreseler, gazeteler, dergiler, kongreler ve komiteler yeni mücadele araçları olarak belirlenmiştir.
Çarlık döneminde başlayan kültürel mücadele, 1905 ihtilali ile birlikte toplanan Müslüman kongreleri sonucu, siyasi mahiyete evirilmeye başlamıştır. Ancak, siyasi hareketin, birlik ve bütünlükten yoksun oluşu, mücadelenin zayıf ve etkisiz olmasını beraberinde getirmiştir. Eksik ve zayıflıklara rağmen bütünlük sağlanamasa da bölgesel siyasi mücadele başlatılmıştır. Türkistan aydınlarının organize ettiği ilk silahlı başkaldırı, 1916 yılında gerçekleşmiştir. Kırgız ve Kazakların etkin olarak katıldıkları bu bağımsızlık başkaldırısı, Rus Hükûmeti tarafından acımasızca bastırılmıştır. Binlerce Kırgız ve Kazak, çarlık cezalandırma birliklerinden kaçarak, Doğu Türkistan’a sığınmıştır. Dolayısıyla hareket başarısızlık ile sonuçlanmıştır. Bu olaydan çok kısa süre sonra, Çarlık rejiminin Şubat 1917’de yıkılması, Türkistan aydınlarını, tekrardan umutlandırmıştır. Siyasi çalışma alanı buldukları için de çeşitli birlikler kurmak suretiyle bağımsızlık tartışmalarını başlatmışlardır. Ancak güç ve tecrübelerinin yetersizliği düşüncesi, onların daha fazla bölünmelerine ve zayıflamalarına sebep olmuştur. Bu düşüncelerinde haksız değillerdir. Çünkü Çarlık döneminde devlet memurluklarına alınmadıkları için tecrübesizdirler. Ayrıca ekonomik yokluk, silahsızlık, askeri örgütsüzlük ve dış desteğin bulunmayışı, tam bağımsızlık için hareket edilmesini engellemiştir.
Yoğun siyasi tartışmaların yaşandığı sırada, kimilerine göre dünya mazlumlarının üzerine doğan güneş, kimilerine göre ise haksız, hukuksuz diktatör rejimi olarak görülen SSCB iktidarı, Ekim devrimi ile kurulmuştur. Mart 1898’de 9 kişi tarafından kurulan hareketin bir sonucu olan Bolşevik devrimi, kurucu ve taraftarlarının dahi hayal edemediği kadar kısa sürede, bütün bir Rusya’nın hakimiyeti ile sonuçlanmıştır. İşçilere, köylülere, askerlere, milletlere ve ezilmişlere özgürlük sloganı ile hem Rusya halklarını, hem de dünya mazlumlarını umutlandırmışlardır. Umutlananlar arasında şüphesiz, yıllarca Çarlık sömürüsüne maruz kalan Türkler, en ön saflarda yer almışlardır. Ancak ilk dönemlerden itibaren hakimiyet sınırları olarak belirledikleri, Rus milli çevresi değil de, Çarlık Rusya coğrafyası mefhumu, Türklerin Ruslara karşı yürüttükleri bağımsızlık mücadelesinin gözünden kaçmıştır. Bu sebeple mücahitlerin bir kısmı Bolşevikler ile hareket ederken, aldatmacanın fakına baştan beri varmış olanlar, mücadeleyi vatan toprakları dışında dahi olsa devam ettirmişlerdir.