Czytaj książkę: «Kazak Folklorunun Tarihi»
ÖN SÖZ
Değerli okuyucu, dikkatinize sunmakta olduğumuz “Kazak Folklorunun Tarihi” adlı eser, Kazak folkloruna ilgi duyan araştırmacı ve öğrenciler için hazırlanmış ders kitabıdır. Kazakistan’daki üniversitelerde Kazak folkloru eğitimi üzerine M. Gabdullin’in “Kazak Halkının Sözlü Edebiyatı” (1974) adlı kitabından yararlanılmıştır. Kazak halkbiliminin birkaç temsilcisi M. Gabidullin’in kitabından istifade ederek sözlü edebiyata ciddi önem kazandırdı.
Ancak hayat ve sürekli verimlilik içinde bulunan sanat da hep aynı biçimde devam etmez. Toplumun gelişmesiyle beraber bilim de hızlı gelişim süreci içinde bulunur. Gözlemlediğimiz kadarıyla son 15-20 sene içinde Kazak folkloru sahası da ilerlemiştir. Bu bilim sahasıyla ilgilenen folklorcu uzmanların sayısıyla birlikte kalitesi de artmıştır. Böyle bir ilerlemede üniversitelerde kullanılacak Kazak folkloru araştırmaları kitaplarının kalitesinin de artması kaçınılmazdır.
Tanınmış folklorcu S. Sadırbayev bu bilimsel ve manevi ihtiyacı dikkate alarak 1980 yılında merhum M. Gabdullin’in ders kitabının esas düzenlenmesine uyarak “Kazak Halkının Sözlü Edebiyatı Programını” neşretmiştir (Yazarları M. Gabdullin, S. Sadırbayev). 1990 yılında bu program üzerinde düzenlenmiş “Kazak Halk Edebiyatı” kitabı (eserler toplamı şeklinde) neşredilmiştir.
Folklor, belirli halkın yaşayışının aynasıdır. Kitapta folklor eserlerinin bu niteliği üzerinde ayrıca durulmuştur. Yazar, Kazak folklorunun türlerini anlatarak özel eserleri yorumladığında sadece edebî tiplerle sınırlanmadan onların tarihî ve sosyal önemi ile estetik ve fikir niteliğini de derinliğine incelemiştir.
Özellikle bahsedeceğimiz bir konu kitapta birçok eserlerin yeni değerlendirilmesinin yapılmasıdır. Kitapta ilk bölümünden itibaren yazarın kendi düşünce ve izlenimleri üzerinden konuları incelenmiş ve yorumlanmıştır. Bunun yanında bazı folklor türleri de yeniden açıklanmıştır. Mesela, yazarın Kazak masallarının türleri, dilinin ve tarihinin kökeni, tabiatı ve karakterleri üzerine fikirleri çok önemlidir. Masalları türüne göre nitelendirme sırasında kullandığı terimler dikkate değerdir.
Kazak efsaneleriyle ilgili bölümde A. Konıratbayev’in kendisine özgü bilimsel düşünceleriyle araştırmaları, aynı zamanda özel yaklaşımı net görünmektedir. Kazak folklorunun günümüzde de derinlemesine incelenmeyen bu sahasını şehir ve bozkır efsaneleri şeklinde tarihî ve coğrafi olarak sınıflandırması da oldukça önemlidir. Yazar, çeşitli tarihî bilgiler ve bol örnekli bilimsel yaklaşımlarla düşüncelerini ifade etmiştir.
Kitabının içindeki karışık bölümlerden biri, “Tarihi Destanlar” bölümüdür. Bölüm, “Kahramanlık Destanları” ve “Lirik Destanlar” olarak ikiye ayrılmıştır. Her bölümde halkımızın birçok destanı için edebî ve tarihî yorumlar yapılarak, onlardan meydana gelen hayat sahneleri, çeşitli tarihî olayların edebî anlatımı üzerinde dikkate değer ve tatmin edici bir şekilde açıklamalar yapılmıştır. Özellikle yazarın Kobılandı, Alpamıs, Köroğlu destanlarının edebî ve estetik özellikleriyle beraber tarihî kökeni hakkında yaptığı yorumları dikkate değerdir.
Kazakların lirik destanlarıyla ilgili bölüm de önemlidir. Burada birçok Kazak bilim adamlarının araştırmalarına dayanarak okul ve üniversiteler için hazırlanmış ders kitaplarında Kız Jibek, Kozı Körpeş-Bayan Sulu, Ayman Şolpan destanlarıyla beraber az incelenen Makpal Kız, Kul ile Kız, Külşe Kız Nazımbek, Esim Seri Zıliha destanlarının içerikleri de dâhil edilmektedir.
Kitabın içinde ilginç bölümlerden biri “Tarihî Destanlar” bölümüdür. Son yıllarda özellikle araştırılmakta olan bu sahada daha önceki dönemlerde özel olarak kitap yazılmamıştır. Fakat son dönem çalışmalarında bazı çalışmalar vardır. Kitabımıza geçmişte S. Seyfullin’in neşrettiği Kazak kahramanı Jankoja hakkındaki destan örneği bazı kısaltmalarla dâhil edilmiştir. Bu yüzden hacim olarak küçük olsa da bu bölümün kitapta üstlendiği belli görevi de vardır.
Bu konuda şunu da söylemeliyiz. “Kazak Folklorunun Tarihi” başından sonuna kadar M. Gabdullin ve S. Sadırbayev’in programını tamamen tekrar eden ders kitabı değildir. Kitabın bazı yerlerinde belirgin farklılıklar bulunmaktadır. Yazar, folklor eserlerinin tarihî ve senkretik niteliklerini dikkate alarak Kazak destanını eski Türk boylarının yaşam tarzına bağlamaktadır. Özellikle kahramanlık destanlarıyla ilgili çalışmalarında toplumsal oluşum ve halkın düşüncesi birbirini etkileyerek gelişmektedir. Öyle olmadığı takdirde kitapta yer alan karakter yorumları eski usullerden çok da farklı olmayacaktı.
Kazak bilim adamları uzun yıllar boyunca sözlü edebiyatı zamansız ve me-kansız olan efsane, masal, destan gibi halk mirası örnekleri niteliğinde araştırarak birçoğunda karakterler ve estetikle sınırlandırmasıyla folklor ve sözlü edebiyat arasındaki fark büyümüş, folklorun türleri ve tarihî özellikleri öne çıkmıştır.
M. Gabdullin ders kitabına “Kazak Halkının Sözlü Edebiyatı” demişse S. Sadırbayev neşrettiği kitabına “Kazak Halk Edebiyatı” adını vermiştir. Aynı yaklaşım Rus halkının sözlü edebiyatıyla ilgili birçok ders kitabında da korunmuştur. Oysa son yıllarda sözlü halk edebiyatı ve folklor terimleri arasında farklılık sözkonusu olunca Y. Sokolov, N. Bogatırev, V. Anikin, V. Gusev, Y. Bromley ve başka Rus araştırmacıları bu konuda karışık bilimsel meseleler ortaya koymaktadırlar. V. Anikin son ders kitabını aynen “Rus Folkloru” (1987) olarak adlandırıyorsa bu üzerinde düşünülmesi gereken bir durum’dur.
Kazak folklorcuları da bu meseleye dikkatini çevirmektedir. Daha önce yayımlanan “Kazak Halkının Sözlü Edebiyatı” kitabına “Folklor ve Edebiyat” adlı bölüm dâhil edilmiştir. Dikkatle bakarsak Kazak bilim adamı A. Konıratbayev de geçmişte bu konu üzerinde durarak “folklor” ve “sözlü edebiyat” terimleri arasındaki fark hakkında bahsetmiştir. Son yıllarda bu mesele çerçevesinde B. Abılkasımov incelemeler yapmaktadır.
Bu konuları fikir süzgecinden geçirdiğimizde dikkatinize sunduğumuz bu kitabın adını “Kazak Folklorunun Tarihi” olarak vermeyi doğru bulduk. Kitabın düzeni ve konusu adlandırmasına uygun olacağına inanıyoruz.
Tabii, Kazak folklorunun tarihi sadece bu çalışmayla sınırlanmaz. Kazak bozkırı ne kadar geniş ve doğası ne kadar çekici olacaksa halk folklorunun vasıfları ile kalitesi o kadar da geniş çaplı, çekici ve anlamlı olacaktır. Öyleyse A. Konıratbayev’in yazdığı kitabına halkımızın sonsuz manevi zenginliği öğrenilip düzenlenmesinin bilimsel temele oturtulmuş şekli gözüyle bakmamız doğrudur. Herhangi bilimsel çalışma getirdiği yeniliğiyle onarılmalıdır.
Prof. Dr. Tınısbek KONIRATBAYEVAlmatı/Kazakistan
AKTARANIN ÖN SÖZÜ
Kazak folkloru, güçlü sözlü geleneğine dayanan ruhani ve medeni mirastır. Bu mirası araştırma ve yayınlama çalışmaları 19. yüzyılın sonu ile 20. yüzyılın ilk çeyreğinde başlamıştır. Ancak asıl araştırma ve derleme çalışmaları 20. yüzyılın ortalarında başlamıştır. 1944 yılında SSCR Bilim Akademisi’nin Kazak şubesi açılıp 1946 yılında Kazak SSR Bilim Akademisi kuruldu. Akademinin Dil ve Edebiyat Enstitüsü, 1948 yılında “Kazak Edebiyatının Tarihi” adlı bir ciltlik monografi kitabı yayımlamıştır. Bu yayın Kazakistan’da akademik folklor çalışmalarının gelişmeye başladığının bir göstergesidir. Bu eserin ortaya çıkmasında M. Avezov, K. Jumaliyev, B. Kenjebayev, A. Konıratbayev, A. Memetova, E. Ismayılov, B. Şalabayevtar gibi Kazak folklorunun önemli bilim adamlarının çok önemli katkıları olmuştur.
Avelbek Konıratbayev’in yukarıdaki çalışmada yer alması, Kazak folklorunun tarihsel gelişimini anlatan bir eserin yazılmasının gerekli olduğu düşüncesini oluşturmuştur. Bu durumu göz önünde bulundurarak uzun yıllar boyunca KazMu, KazMPU, Kızılorda Pedagoji Enstitüsü gibi önemli yüksek eğitim kurumlarında Kazak folkloru tarihi derslerine giren Prof. Dr. Avelbek Konıratbayev, makaleleri ile araştırmalarını seçerek “Kazak Folklorunun Tarihi” adlı ders kitabını hazırlamıştır.
Avelbek Konıratbayev, Kazakistan’da üniversitelerde, araştırma projelerinde ve komisyonlarda önemli görevler alarak değerli eserler ortaya koymuştur. Yazar, almış olduğu eğitim ve farklı dillerdeki araştırmalarından yararlanarak “Kazak Folklorunun Tarihi” adlı eseri bu konuda daha önce yazılan eserleri de okuyup değerlendirdikten sonra kaleme almıştır. Bu açıdan eser hem kapsayıcı hem de yeni yorumlamalarla dikkat çekici bir eser olmuştur.
2019 yılında Almatı’da Tınısbek Konıratbayev tarafından Kazak Türkçesinde verilen bu eser, tarafımızdan Türkiye Türkçesine aktarılmıştır. T. Konıratbayev bu eserin, Türkiye’deki Kazak halkbilimi çalışmaları ve üniversiteler için önemli bir eser olabileceği düşüncesiyle bizden Türkiye Türkçesine aktarması istemiştir. Aktarma esnasında karşılaştığımız bazı terimsel ifadeler ve diğer konular ile ilgili T. Konıratbayev ile birlikte fikir alışıverişinde bulunarak eserin daha anlaşılır olmasını sağlamaya çalıştık. Çalışmamızda halkbilimine uygun terminoloji kullanımına dikkat ederek Türkiye’deki okuyucuların eseri daha iyi anlayabilmesi için bazı kavramların açıklamasını dipnot olarak verdik.
Eserin tarafımıza ulaştırılmasında ve Türkiye Türkçesinde yayımlanması konusunda bizi teşvik eden T. Konıratbayev’e; eserin aktarılması esnasında yardım ve düşüncelerini eksik etmeyen bütün hocalarıma ve arkadaşlarıma ve eserin yayımlanma aşamasında bizden desteklerini esirgemeyen değerli Avrasya Yazarlar Birliği Başkanı Dr. Yakup Ömeroğlu’na çok teşekkür ederim. Yayımlanan bu eserin Türklük bilimine katkı sağlaması dileklerimizle.
Dr. Halil ÇETİNTürkistan/Kazakistan
FOLKLOR İLE FOLKLORİSTİK BİLİMİN ANLAMI
İnsanoğlu tabiatın özelliklerini, çözülmeyen sırlarını, toplumda yaşanan farklı olayların anlamı ile gayesini, gerçekliği ile çelişkisini kendi düşünceleri, bilinç gücü ve bilimsel diyalektik yöntemler yardımıyla öğrenmiş olur. Aynı zamanda insanoğlu güzel söz sanatını ve onun içinde de olayların imajlarla ifade edildiği halkın toplu sanatını, yani folklor eserleri sayesinde tanır.
Her halkın kendisine özgü folklorunun var olduğunu kabul edersek onun farklı örnekleri hangi devirde oluşmuştur? Folklor eserlerinin yaratıcısı kimdir? Onun türleri, estetik özellikleri, millî ve tarihî nitelikleri neresindedir? Sözlü edebiyatın farklı kılıcı özellikleri hangileridir, gibi birçok soru ortaya çıkar. Bunların hepsine cevap bulmak için folklor eserlerinin özelliklerini incelemek gerekiyor.
Zihinde bir şeyi canlandırarak düşünmek, insan bilincinin farklı bir biçimidir. Onun toplumun hangi gelişme safhasında ortaya çıktığı ile ilgili mesele etrafında farklı fikirler vardır. Bu konu hakkında ilmî düşünceler de oluşmuştur. Bunlardan birisi, ilk kavimler dönemine ait folklorun bir söz sanatı olarak gelişmediği hakkında düşünceler olduysa da tanınmış Sovyet bilim adamı B. E. Gusev, bu tür düşüncelere ve tahminlere karşı çıkmıştır (Rus Folkloru… 1960: 28-34.). Toplum gelişmesinin başlangıcında kalıplaşmaya başlayan folklor eserleri ile halk şiirinin tabiatı birbirine yakındır. Böylece biz “Sözlü Halk Edebiyatı” diye adlandırdığımız terimi de kullanıyoruz. Halk edebiyatı yazılı ve sözlü edebiyat olarak ikiye bölünmüştür. Fakat ikisi de şekilsel düşünce yapısı, onun doğrudan ürünü olarak oluştu. Bunların oluşma yöntemleri de aynı değildir. Birincisi, toplulukların gelişme döneminin belirli bir aşamasında, yazılı medeniyetin ortaya çıktığı dönemde ortaya çıkar ve onun olayları belirli bir düşünce, geleneksel edebî yöntem ve stil ile tür özellikleriyle betimleyen belirli söyleyicileri olmuştur. Sözlü edebiyat ise estetik düşünce ile estetik sözün önde gelen örneği olarak oluşmuştur. Onun söyleyicileri halktan çıkmıştır. Belli bir zamandan sonra sözlü edebiyat ile yazılı edebiyat kaynaşarak, birbirine parelel olarak gelişmiş ve estetik edebiyatın özel iki büyük alanını meydana getirmiştir. Bazen onların konuları de ortak olmuştur. Biri “bozkırlılık” özelliğine sahip olduysa (çok varyantlılık, sözlü halde söylenişi), diğerinde şehir medeniyetine (yazılı) yakın olduğu görülmüştür. Bu iki özelliğin belirgin farklılığı buradadır. Bu sebepten dolayı yazılı edebiyat şöyle dursun, sözlü edebiyatın bile folklor eserlerinin arasına konulması tartışılabilir bir görüştür.
Folklor ürünlerinin kendine has özellikleri vardır. İlk önce folklor, sinkretik bir sanattır. Onun bünyesinde halkın gelenek ve görenekleri, tiyatrosu, sözü, dans ile şarkıları birbirinden ayrı halde değil, bir bütün şeklinde karşımıza çıkarlar. Tanınmış Rus folklor araştırmacısı A. H. Beselovskiy de folklor eserlerine has olan bu özellik hakkında bahsetmiştir (Beselovskiy, 1940: 200). Yukarıda adı geçen terimleri analiz edecek olursak, folklorun böyle özelliği için “Sözlü Halk Edebiyatı” yerine “Halk Şiiri” terimi daha uygun olur. XIX. yüzyılda folklor biliminde bu terim kullanılmıştır. Fakat o da folklor eserlerinin niteliklerini tam olarak yansıtamaz. “Sözlü Halk Edebiyatı” terimine gelirsek, folklordan ayrılmış; fakat günümüze kadar gelenekle ilişkisini kesmeyen, özel bir alan olarak kalmıştır.
Yaşam tecrübesi ile birlikte düşünce ve onun maddi ifadesi olan dil gelişerek sözden şarkı, şarkıdan da türkü ile dans bölünüp çıkmıştır. Bundan dolayı halk şiirinin oluşturucularının da hizmeti sürekli değişmiştir. Onlara biz folklor eserlerinin olağan anonim söyleyicileri, masalcı, akın, jırav, aytıs şiirinin kabiliyetli ustaları demekteyiz.
Toplumun ilk gelişme dönemlerinde folklor eserlerinin söyleyicileri, ailede, ocak başında halk türlerini anlatan yaşlı kadınlar olmuştur. Onlara biz halk şiirinin kabiliyetli üreticileri demekteyiz. Bu durumda da folklor eserlerinin üreticileri de söyleyicileri de halkın kendisi olmuştur. Sanatı yüksek zirveye ulaşmış kabiliyetli kişilerin söylediği başarılı ve eğitici sözleri ile jırları başka söyleyiciler benimsemiş, işlemiş, geliştirmiş ve kendi nağmelerine uygun olarak bu eserleri icra etmişlerdir. Jırav ile jırşılar geniş kapsamlı destan şiirlerini söylemeyi gelenek yaptılarsa, bilmece, tekerleme, atasözü-deyim, gelenek-görenek, aytıs gibi ufak şekilli şiirleri daha küçük söyleyiciler yaratmış ve topluluğa ortak ruhani miras halinde sunmuştur. Böylece babadan çocuğuna ulaşarak, halkın anlatımlarında saklanarak yaşamaya devam eden güzel söz sanatına ve onun söyleniş özelliklerine folklor denilmektedir.
Bilimde halk şiirinin bütününe “folklor” denilmektedir ve onun hakkında çalışan bilim adamı da “folklorist (halkbilimci)” diye adlandırılmıştır. Alman bilim adamı I. F. Knafil’in (Hudojestvennıy Folklor… 1929: 3-8.) verilerine göre bu tasvir, halk bilgeliği kavramını anlatır. Bu fikri (folkor-halk, lore-bilim, bilgelik) İngiliz bilim adamı W. J. Toms geliştirmiş ve folkloru, halkın söylediği şarkı ve şiirleri, masalları, efsaneleri, çeşitli inançları bir kavram altında toplayan terim olarak sunmuştur (Anikin, 1987: 7).
Halk şiiri hakkında, N. G. Çernıyşevskiy, V. G. Belinskiy, N. A. Dobrolubov’un fikirleri de ilgi çekicidir. Örneğin, N. G. Çernışevkiy1, “Toplum gelişip, ilerledikçe halk şiiri yok olur. Çünkü o, yazılı edebiyat sözlü edebiyatın yerini alması, çağdaş bilim adamları tatmin edemez” demiş olsa da, V. G. Belinskiy2 ona tam karşı “Folklorda tanınmış isimler olmaz, ondaki edebî sözlerin yazarı her zaman halktır” görüşünü savunmuştur.
Folklorun önemi hakkında N. P. Andreyev, E. V. Aniçkov, F. İ. Buslayev, A.N. Veselovskiy, V.F. Miller, E. G. Kagarov, Y. M. Sokolov, B.E. Gusev, V. V. Propp, V. P. Anikin, Y.G. Kruglov, P. G. Bogatırev gibi birçok Rus ile Sovyet folklorcuları bilimsel düşüncelerini ifade etmişlerdir. Örneğin, tanınmış bilim adamı N. P. Andreyev, folklor eserlerinin tarihçi, etnograf, dilbilimci ile edebiyat tarihi araştırmacıları için çok önemli olduğunu söyleyerek onu halkın yaşam tarzı ile sıkı bir şekilde ilişkilendirmiştir.3 B. N. Putilov da folklorun, halkın sosyolojisi ve endüstriyel ilişkileri ile bağlantılı olduğu görüşünü bildirmiştir.4 Doğrudur, B. N. Putilov folkloru edebiyat ile yakınlaştırmıştır. Ama onu bir tek edebî söz nitelliğinde değil, çeşitli tasvirler içeren sinkrettik bir şiir olarak değerlendirir. E. V. Aniçkov, folkloru dini inançlarla ilişkilendirirken, V. F. Miller ise folklorun etnografya ile yakından ilişkili olduğunu söylemiştir.
Bunun gibi birçok fikirler dikkate alınınca, folklor eserlerine sadece tek bir kıstastan eş değer verilmesinin önemsizliği göze çarpar. Folklor eserlerinin tek taraflı olacak şekilde değerlendirilmesinin folklorun estetik doğasına ayıkırı olduğunu V. E. Gusev5 de söylemiştir.
Folklor eserlerinin tabiatı hakkında M. K. Azadovskiy6, Y. M. Sokolov7 gibi tanınmış bilim adamları da düşüncelerini söylemişlerdir. Kendisinin “Halkın toplumsal sanatı olarak folklor” (M., 1969) adlı çalışmasında, V. P. Anikin bugünkü folklor bilimindeki iki türlü bilimsel kavramını açıklamış ve Y. M. Sokolov, M. K. Azadovskiy’nin fikrine karşı gerekçe ortaya koymuştur (Anikin, 1969: 8-22). Bunlar hangi fikirlerdir? Bu fikirlerin ilki, folkloru edebiyattan ayırmadan her ikisini birlikte araştıran (Azadovskiy, Sokolov), diğeri yani sonuncusu ise folklor eserleri ile edebiyat eserlerinin arasına sınırlama koyan fikirlerdir (Belinskiy, Buslayev, Miller).
Rus ve Sovyet folkloristiğinde meydana gelen çeşitli ilmi fikirleri bu şekilde gruplandırılması için uygun sistemli niteliği olması gerek. Ama bazı araştırmacıların folklor eserlerinin önemi hakkında ileri sürülen görüşlere dayanarak, aynı mesele çerçevesindeki görüşleri aldırmadan dikkat etmedikleri de görülmüştür. Örneğin V. P. Anikin eleştirisini yapan U. M. Sokolov, folklorun edebiyatla, folk-loristiği de edebiyat ile pekiştirirken (Anikin, 1969: 6), onların tabiatının ayrı olduğunu da geçersiz kılmaz. Açıkça söyleyecek olursak, kendisinin “Folklor ve folkloristiğin anlamı (yenilemşe döneminde)” adlı çalışmasında halk şiirinin önemli bir bölümü olan folklor eserlerinden bahsederken edebiyat ile sanat araştırmacılarının metodolojisinin kullanılması gerektiğini vurgulamıştır. Araştırmacıların bu görüşü, folklor ve edebiyatın birliği hakkında söylenilen görüşten çok önce söylendiği de dikkate alınmalıdır. V. P. Anikin’in bu fikrini Kazak araştırmacı B. Abılkasımov geliştirmiş ve U. M. Sokolov’un “Folklor edebiyatın bir parçasıysa, folklor bilimi edebiyat biliminin bir parçasıdır” diyerek kararını belirtmiştir. Yazarın N. P. Andreyev’i bu düşünceye uygun görmesi tek taraflı bir fikirdir. Çünkü bu kişi 1934 yılında yayımlanan “Folklor Biliminin Sorunları” adlı makalesinde folklorun, halkın yaşamıyla sıkı bir ilişki içinde olduğunu söylemiştir. Bunu yukarıda da söylemiştik.
Folklor türleri hakkında V. V. Propp’un fikirleri de değerliydi. O, bir halkın folkloruna özgü türleri, ikinci bir halkın folklor mirasında aynı sonuçlar vermediğini söylemiş ve bunları üç türlü bölüm olarak belirlemiştir (Propp, 1976: 35-39). Onlar: a) folklor eserlerinde şiir incelenmesi; b) folklordaki halkın yaşamı ile ilgili türleri belirleme; c) onların yer aldığı şekillere yeterince dikkat etmenin gerekli olduğunu söylemiştir.
Bunun gibi görüşlere folklor eserlerinin daha birçok nitelliği eklenilebilirdi. Bu nitelikler, folklorun kolektif ile millî tasviri, çok varyantlı olması, gelenekselliği, tarihî açıdan ve sözlü olarak gelişmesidir.
Toplum, halk şiirlerini kendisi ürettiği için bulunduğu mekanın yaşam tarzıyla doğrudan bağlantılıydı. Her halk başından geçirdiği olayları şiirlerinde gururla anlatır. Öyleyse folklor eserleri, yazılma tarihi ve yazarı belli olan herhangi bir eserden daha çok gerçekçi, etkileyici ve estetiktir. Bu şiirlere bakacak olursak, halkın gelenek ve görenekleri, düşüncesi ile çeşitli duygularını derinliğine tanıyabiliriz. Kazak folklor tarihinin başlangıcı oradadır.
Folklor eserlerinin farklı biçimde etkileyici olmasının sebebi, tiplerinin kolayca hafızalarda saklanabilir olması ve dilinin ayrıca estetik, basit ve çekici olmasındadır. Bu iki tasvire dâhil olan bir özellik de herhangi şarkı, şiir, jar-jar, aytıs, joktavın kendine özgü özel uyumu ile müzik makamının olmasıdır. Şairlerin iticalen söyleme geleneği, şiir ve müzik sanatının sinkrettik birliği üzerinde oluşarak kopuz veya dombra enstrümanları ile gerçekleşirdi. Örneğin, Sır bölgesi halkının meşhur jıravı Rahmet Mezkojayev sadece “Alpamıs” veya “Köroğlu” destanını on dört türlü makam ile söylemiştir. Demek ki, folklor eserleri belirli bir derecede tiyatro vazifesini yerine getirmiştir. Bu söyleyiciler, hem şarkı hem şiiri kullanmasını bilen ustalardır.
Folklor eserlerinde halkın kaderi, çektiği kaygısı, çilesi ve gelecekle olan beklentileri çok iyi yansıtılmıştır. Joktav, sınsuv, koştasuv gibi şiirlerde halk, sevmediği insanla evlenmek zorunda kalan Kazak kızlarının zor kaderi için üzülmüştür. İrticalen söyleyen her şair dinleyicisi için öğretmenlik yapıp, onların duygularını düşünce ve niyetlerine aktarabilmiştir. Bunun gibi şarkı, şiir, türkü ve küyler birçok durumda yaşamın kendisinden doğar. Bu duruma Kazak folklorunun konuları ve meseleleri birer kanıtı olabilirler. Küçük gelenek şiirleri ile masal türlerinin çoğunlukla ailenin yaşamı, onun mutluluğu ile kaygısı üzerinde oluşmuş olsa da, vatanseverlik ile yiğitliği öven kahramanlık destanları ülkeyi koruma temasında temellenmiştir. Örneğin, ganimet düşkünü Karaman, servet düşkünü Akşahan, bencil Kodar, cimri Karabay, öz halkına zulüm eden Ultankullar ne kadar karakterli görünse de, halkın birliğini düşünen Alpamıs, Koblandı, Bayan, Kurtka gibi halkın takdir ettiği tipler karşısında onların tipi sönük ve zayıftır. Çünkü yukarıda adı geçenler birine kötülük yapsam, saldırsam şeklindeki isteklerde bulunan kişilerdir. Bu sebepten dolayı onlar halk destanlarında eleştirilmiştir.
Kazak folklorunda takdir edilen karakterler her zaman halkın içinde, kollektif ruhlu olarak yaratılmıştır. Yiğitlik, muhabbet, adalet, insanlık gibi kavramların hepsi onlarda vardır. Akıllı Ayazbi “kötü” olarak geçiyorsa bile Hanın çevresinden daha iyidir. Aldar Köse, Tazşa (Bala) Çocuk karakterleri, halk zekâsının parlak temsilcileridir. Kahramanlık destanlarından bahsetmiş olursak, ondaki tipler abartılı, ulu kahramanların derecesine denk olarak verilmiştir. Bayan, Kozı, Koblandı, Kurtka, Alpamıslar halka mensup ortak karakterlere dönüşmüşler. Onların yaptıkları, düşünceleri ve duyguları, arzuları ve istekleri her zaman halkın felsefesiyle aynıdır. Bu vaziyeti hatırlamışken M. Gorki’nin, mitlerle destanlarda tek bir insanın felsefesi değil, bütün halkın ortak yaratıcılığı hizmet ettiğini söylemiştir (Gorki, 1961: 416-417). Kazak folklorunun başarılı örneklerinde görünen bu kolektifçi niteliğin, halkın desteği sayesinde oluştuğunu söyleyebiliriz.
Kazak folklorunun tipleri canlı ve gerçekçidir. Onlar, insanı derin düşündürür, eğitir. Folklor eserlerinde insan terbiyesi, halk meseleleri dışında başka konulara çok değinilmemiştir. Onların esas amacı, “halkı ve insanoğlunu sevmeyi bil, çalışma ile yiğitliğin kıymetini bil, dosta yakın, düşmana karşı sağlam ol, genç de olsan halkı yönetmeyi bil, hayattan öğren ama sanata ilgi göster” gibi öğretilerdir. Bunların hepsi insan, özellikle genç nesil terbiyesi için çok gerekli olmuştur. Masal ile destanda birçok tipler var desek, onların karakterleri, psikolojisi birbirine zıt bir şekilde oluşturulmuştur. Birlik ile küskünlük, dostluk ile düşmanlık birlikte gösterilmiştir. Bu duruma biz halk severliğinin folklordaki yansıması deriz. Kişiliği bütün, kalbi temiz, ruhu güçlü büyük karakterler, halk destanlarının temelidir. Çokan, bu özelliklerin hepsini Kazak folklorunun halkçı olmasına dayandırdı ve Kazak destanlarındaki karakterlerin Avrupa’nın yazılı edebiyatı örneklerinden hiç eksik olmadığını söylemiştir (Velihanov, 1985: 162-168).
Folklor eserleri toplumun gelişmesinin her türlü aşamasında, aslında çalışma sürecinde yaratıldığı için kötümser havayı bulundurmazlar. Baş kahramanlarının çoğu maksadına ve hedefine ulaşmıştır. Buna folklora özgü bir iyimserlik deriz.
Kazak destanının değerleri ile halka ait olmasının göstergesi, onun güzel ve zengin dilindedir. Destanların dili, halk sözlüğü ve dil bilgisi yazılı edebiyatımızdan çok da farklı değildir. Folklor eserlerinin dili, şairin büyük tecellisi olmakla beraber Kazak halkının bugünkü edebî dilinin temelini kurmuştur. Bu sebeplerden dolayı Kazak folklorunu incelemenin bilimsel, felsefi, estetik, eğiticilik ve tarihî önemi çok büyük.
Asırlar boyu çeşitli jırav, jırşı, akın gibi söz ustaları olan şairler tarafından işleme uğrayan Kazak folkloru tür bakımından oldukça sağlam ve gelişmiştir. Tür zenginliğine gelince Kazak folklorunun yazma edebiyatı da tamamen sağlam temellere sahiptir. Örneğin, sadece evlenme ile ilgili olan şiirler toybastar, jar-jar, sınsuv, koştasuv, betaşar, şubatuv olarak gruplara ayrılmıştır. Emek ile çeşitli örf âdetlerle ilgili gelenek şiirleri de birçok gruba ayrılmıştır. Onlar: “dört tülük mal” konulu şiirler, “bedik, arbav, bata, bahşilik” nağmeleri, Nevruz, “Ramazan” gibi türlerdir. Aynı zamanda Kazak masallarını sihirli (mitolojik) masallar, hayvan masalları ve gerçekçi masallar olarak sınıflandırdığımızda her birinde yüzlerce konunun bulunduğunu göreceğiz. Destan eserlerini kahramanlık, tarihî ve âşıklık destanları olarak sınıflandırdığımızda her birinde değerli destanın az olmadığını göreceğiz. Aytıs şiiri için de aynı düşüncedeyiz. Bundan çıkaracağımız sonuç, Kazak folkloru okuyup öğrenmeyi, bilimsel açıdan derinlemesine incelemeyi talep eden zenginliğimizdir ve bugünkü medeniyetimize kadar saklanarak gelen halk sanatının büyük bir koludur.
Kazak folklorunun ilk örnekleri baktaşılık8 (çobanlık) zamanında, belki ondan önceki bir zamanda kalıplaşmaya başlamış olup halkın ekonomisi, gelenekleri, halk dili oldukça gelişip, aile ile soy oluşumunun zor döneminde olgunlaşma zirvesine ulaşmıştır.
Birçok Türk dilli halklar gibi eskiden Kazak halkının temel mesleğinin hayvan ekonomisine dayalı olduğunu belirtirsek, onun folklorundaki yaşamı ile anlayışı, bütün gelenek ve görenekleri göçebe baktaşı yaşantısına uygun olarak oluşmuştur diyebiliriz.
Eski zamanlarda Orta Asya, Altay ile Kazakistan topraklarında yerleşmiş olan Türk halkları güneşe, ateşe, tabiatın çeşitli olaylarına tapmış olmalarından dolayı, Kazak folklorunda animistik, büyücülük ile totem inancının görünmesi doğaldır. O zamanlarda şamanlık inancının da açık şekilde görüldüğü tespit edilmiştir. Çokan’a göre kökeni “göçmenlerin yaşam tarzıyla ile doğrudan ilişkilidir” (Velihanov, 1985: 171). Moğollar ilk nişancıları “şaman” diye adlandırmışlardır. Şamanizm, göçebe Türk halkların arasında önemli bir yer almıştır. Kazakların masal ve destanlarında bazen ölü ruh, bazen diri ruha tapmak, bazen de “kut” olarak kabul edilen (beyazı dökmemek, yedi hazine, vb.) eşyalara ihtiram göstermek gibi Şamanizm motiflerine rastlanır.
Kazak efsanelerinde mutluluğun kaynağı emektir. Bundan dolayı eski Kazaklar her çeşit malın kendi sahibi olduğuna inanmışlar ve Şopan Ata, Kambar Ata, Oysıl Kara, Zeñgi Baba hakkında efsaneleri ortaya çıkarmışlar. Kazak masalları ile destan şiirlerine konu olarak çok eskiden giren bu inançlar, bizlere halk şuurunun başlangıç dönemlerini hatırlatır. Hayatın, toplumun ve düşünce dünyasının her zaman gelişme içinde olduğunu söylüyorsak, halkın bu inançlar aracılığıyla yaşam çabalarını desteklediğini de söyleyebiliriz. Halkın hayatla ilgili çabaları çeşitli tabiat olaylarına, vahşi hayvanlara ve daha yakın dönemin insanını sömürülmesine karşı yaptığı mücadelesinde güçlendirmiştir. Halk, bu tür olaylara karşı kendi şiir yaratma yeteneğini kullanmıştır. Halk için onun kuvveti oldukça tesirli olmuştur. Yılan ile büyü yapmak, güneşi yavaşlatmak, müsbet ve menfi inanç olan dua ve beddua, sadece bir hastalık için değil, yere ve göğe de etki etmenin çaresi olacaktır diye düşünülmüştür.
Akademik A. Marğulan “Halk Destanlarının Oluşmasındaki Motifler” adlı makalesinde Kazak destanı ile masallarda rastlanan çeşitli kavramları açıklamıştır (Marğulan, 1939: 23-24). Örneğin, eski zamanlarda halk kendisine düşman olanlarla mücadele etmek için yılan, kurt kültünü ortaya çıkarmış; Börikus, kökpar kavramı ve oyunları oradan çıkmıştır. Jeztırnak, kurt, yılan, kötü niyetli yaratıkların hangisi olursa olsun, Kazak folklorunda insana karşı düşmanca davranan güçlerin hepsi sevimsiz tiplerdir. Bunların hepsini belirli bir tip halinde göstermek dönemine has bir durum ve seviye olmuştur.
Kazak destanlarında İslam etkisi pek görünmemiştir. İslam etkisi genellikle üst tabakaya ait kişilerce söylenen destanlarda rastlanmaktadır. Fakat “Allah”, “Peygamber”, “Evliya’ya at verip, Horasan’a koyun adayıp” şeklindeki ifadeler dini konularla bağlantılıdır. Ona biz destana özgü eklemeler, farklı sosyal seviyelerin söyleyicileri tarafından eklenmiş dini görüşler diyoruz. Bunun gibi eklemeler Kazak folklorunda önemli bir yer tutmaktadır. İlginç olan, Doğu kültüründen benimsenen dev, peri, şeytan, hoca-molla tiplerinin hemen hepsi Kazak folklorunda sadece sevimsiz kişiler olarak verilmesidir.
Sonraki zamanlara ait masalların ve destan şiirlerinin konuları hayata sıkı bağlanmış olup ülkenin ve halkın meselelerine değinmek olmuştur. Onun başlıca konusu, sosyal eşitsizlik, geleneklerin uyumsuzluğu, halkın savunulması, sevgi özgürlüğü, tarihî olayları değerlendirme, toplumun ve ülkenin durumunu iyileştirmek olmuştur.
Karl Marx, Yunan destanıyla ilgili bir yazısında “İlyada”, “Odesa” gibi destanların baskı makinası döneminde ortaya çıkması oldukça imkansız olduğunu söylediği gibi (Marx ve Engels, 1958: 736-738), Kazaklarda da kahramanlık destanlarının Kırgızların yaklaşık 400 bin satırlı “Manas” destanına benzer bir stilde ortaya çıkması şart değildir. Çünkü Türkçe konuşan Kazak ve Kırgızların destanları kopuz veya dombrayla irticalen söyleme sanatı vasıtasıyla gelişip, kalıplaşmıştır. Bu destanlar, Sovyet devrinde yenilenmiş ve yeni bir kavram çerçevesinde gelişmektedir. Ona bugünkü halk şairlerinin destanları, Jambıl, Nurpeyis, Kenen’in şiirleri, yeni akımlı aytıs şiirleri kanıt olmuştur.
Sovyet folkloru, sadece Orta Asya’ya yerleşmiş olan göçebe halklarda değil, Sovyet Birliği içinde olan diğer cumhuriyetlerin yaşamında da vardır. Çünkü günümüzde halk sanatı ile entelektüel kabiliyetinin gelişmesine özel imkânlar verilmiştir. Bundan dolayı yazma ile sözlü edebiyat bizde birleşmiştir.