Czytaj książkę: «Turna Göçü»
Ali Akbaş, 1942 yılında Kahramanmaraş’ın Elbistan ilçesinde Çatova köyünde doğdu. İlk ve orta öğrenimini memleketinde, yüksek öğrenimini İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi Türk Dili ve Edebiyatı Bölümü’nde tamamladı. Çeşitli lise ve yüksekokullarda öğretmenlik ve idarecilik, Filim Radyo ve Televizyonla Eğitim Merkezi’nde program yazarlığı yaptıktan sonra araştırma görevlisi olarak Hacettepe Üniversitesi’ne geçti. Burada, dil üzerinde yüksek lisansını tamamladı ve Türk dili okutmanı olarak çalıştı. 1996 yılında meslek hayatında 25 yılını doldurarak emekliye ayrıldı. Hâlen Avrasya Yazarlar Birliği Genel Başkan Yardımcısıdır. Bugüne kadar arkadaşlarıyla birlikte Divan, Doğuş Edebiyat, Kanat ve Kardeş Kalemler dergilerini çıkaran şairin Masal Çağı (şiir), Kuş Sofrası (çocuklar için şiir), Gökte Ay Portakaldır (masal) adlı eserleri vardır.
Şiir
Ey şiir, kanayan yaramsın benim
Göğsümde taşırım, gören gül sanır.
Feryadım, figanım, naramsın benim
Uzaktan duyanlar, bir bülbül sanır.
Söz düşmüş payıma Bezm-i Elest’te
Bir vefasız yâre oldum dilbeste .
Çırpınıp dururum hep bu kafeste
Söylemem derdimi, tahammül sanır.
Sancı
Hep gezerim apar topar
Yıllar yılı göçebeyim
Yazarsam fırtına kopar
Ben bir şiire gebeyim
Sevdâ gibi sancı gibi
Ermişin inancı gibi
Mahzun gönüller nasibi
Ben bir şiire gebeyim
Bahar kokan buram buram
Devden periyi kurtaram
Yüreğimde onmaz yaram
Ben bir şiire gebeyim
Kan uykularda seslenir
Odam bir hoş nefeslenir
Beni yiyerek beslenir
Ben bir şiire gebeyim
Zihnimde ayak izi var
Bitmez tükenmez gezi var
Bir gün gelecek sözü var
Ben bir şiire gebeyim
Göğe demir kazık olur
Yolculara azık olur
Yazamazsam yazık olur
Ben bir şiire gebeyim
Bir yangının dumanıdır
Kılıcın keskin yanıdır
Akbaş’ın küskün yanıdır
Ben bir şiire gebeyim
Masal Çağı
Şu mavi dumanlı koyda
Bir küçük köy uyukluyor
Şu gümüş hâreli çayda
Bizim kızlar kilim yuyor
Geliyor tokaç sesleri
Yansıtır yamaç sesleri
Suyun aynasında tarar
Kızlar üç kulaç saçları
Yüzünüz şavkır sulara
Kalaylı bakraç yüzünüz
Oturun dinlenin biraz
Yok mu yazınız güzünüz
Öte geçeye geçmeyin
Çay bulanık su içmeyin
Güzellikten baç alırlar
Gül yüzünüzü açmayın
Şarıl şarıl çimdiğim çay
Çiğdem topladığım yayla
Artık rüyama girmeyin
Etmeyin etmeyin böyle
Aynı kaptan yenen yemek
Bin dudağın değdiği tas
Ah köyüm baba ocağım
Suyun Zemzem, taşın elmas
Dağlar ak saçlı bir dede
Doruklar pâre pâre kar
Tarlalar kırda seccâde
Kekik kokulu tarlalar
Gözümde tüter bacalar
Medet analar bacılar
Gençler; beni tanımaz
Duydum ki ölmüş kocalar
Zeynep, Elif, Suna, Gülçin,
Fistanınız biçim biçim
Bir gün imeceye gelin
Bu derdi tüketmek için
Beni unutmayın sakın
Seven demez uzak yakın
Yitirdim köyün yolunu
Yamaçlara ateş yakın
Hiç sormayın nerde kaldım
Her yıl bir diyarda kaldım
Bir ifrit ağına düştüm
Bir kuş gibi darda kaldım
Yıkacağım evi barkı
Sıkıyor beni dört duvar
Niye söylediğim şarkı
Ulaşmıyor yâre kadar
Kuşlar geçer katar katar
Katılır ben de giderim
Kanat vermezse turnalar
Kolumu kanat ederim
Çamlıbel’i tutunca kar
Uluşur dağda aç kurtlar
Bir kuş olurdu bir deve
Bacadan geçen bulutlar
Vurulmuş küçük şehzâde
Düşmüş doru küheylandan
Kimseler gelmez imdâde
Baykuş ötüyor ayvandan
Ninem nerde nerde masal
Ağzından bal akardı bal
Benim aslan çocukluğum
Yollar ayrıldı hoşça kal
Koşma
Yad elde başım belâda
Yedi yerden yarayım oy!
Yola bakar yâr sılada
Düşe kalka varayım oy!
Dağa yağan doluyum ben
Dağda yayla yoluyum ben
Dokuduğun halıyım ben
Alnındaki lirayım oy!
Harman oldum savur beni
Kirmene sar eğir beni
Yaktın ağır ağır beni
Alev alev çırayım oy!
İp bükenim kül dökenim
Bereketli tarlam benim
Kara kızım tunç bedenim
Saçındaki turayım oy!
İş tut hamur yoğur bana
Dokuz oğlan doğur bana
Keten olayım urbana
Allı pullu sarayım oy!
Akbaş’ım der gel Maraşlım
At çalımlım kanat kaşlım
Başak saçlım yüce başlım
Çağın geçer dereyim oy!
Dağlara Destan
Güzellerin yaylağıdır
Yiğitlerin avlağıdır
Yel vurur efkâr dağıtır
Sazı kucakta dağların
O pınardan bu pınardan
Buse aldım nazlı yârdan
Kışın helva yapar kardan
Közü ocakta dağların
Şimşekler yalar döşünü
Elmas eder her taşını
Kızarsa çatar kaşını
Eli bıçakta dağların
Doğmadı öyle şehsüvar
Saz çalar kasavet savar
Köroğlu gibi oğlu var
Köşe bucakta dağların
Ferhat bağrını deleli
Dağların başı belalı
Gün vurur artar celâli
Ala şafakta dağların
Dağlar nübüvvet mektebi
Dağlardan öğren edebi
Dağda Hakk’a erdi Nebi
Bir ucu Hak’ta dağların
Eteği Göksun Ovası
Tepesi kartal yuvası
Derde devâdır havası
Yazın sıcakta dağların
Yâranı var, yoldaşı var
Kimse bilmez kaç yaşı var
Benim gibi Akbaş’ı var
Ağlar uzakta dağların
Darmowy fragment się skończył.