Czytaj książkę: «Ezop Masalları»
Ezop, MÖ 6. yüzyılda yaşadığı varsayılan ünlü masalcıdır. Kahramanları hayvanlar olan masallarıyla büyük ün kazanmıştır. Yaşamıyla ilgili bilgiler kesin değildir. Bir söylentiye göre Trakya’da doğmuş, bir süre köle olarak Samos Adası’nda yaşamış, azat edilince birçok yolculuk yapmış ve bir yolculuk sırasında cinayete kurban gitmiştir.
Ezop Masalları, daha sonrki yıllarda La Fontaine’in fabllarına esin kaynağı olmuştur.
Selin Ceren Canbulut, 1999 yılında Tokat’ta doğdu. Yalova Üniversitesi Hukuk Fakültesi ve Anadolu Üniversitesi Uluslararası İlişkiler Bölümlerinden aynı anda mezun oldu. Anadolu Üniversitesi Marka İletişimi, İstanbul Üniversitesi İşletme Bölümlerinde de eğitimine devam etmektedir. Yalova Üniversitesi Girişimcilik ve Kariyer Planlama Kulübünün kurucu başkanlığı, Uluslararası Marka Hakları Derneği (INTA) Türkiye temsilciliği, Moda Hukuku Enstitüsü Türkiye Koordinatörlüğü, Etkin Kampüs Türkiye Hukuk Koordinatörlüğü görevlerini üstlendi. Birleşmiş Milletler ve AISEC iş birliği ile Ukrayna’da, yine Birleşmiş Milletler iş birliği ile Polonya'da cinsiyet eşitliği üzerine gönüllü çalışmalarda bulundu.
Pierre Loti'nin İzlanda Balıkçısı kitabını tercüme etti. İzmir’de avukatlık yapıyor.
GİRİŞ
Düşes, dilini damağında şıklatarak: “Çocuğum.” dedi.
“Eğer bulabilirsen her şeyde alınacak bir ders vardır.”
Lewis Carroll, Alice Harikalar Diyarında
Fabllar bize kısa dersler veren veya nasıl davranmamız gerektiğini öğütleyen kısa hikâyelerdir. Her zaman olmasa da genellikle fabllarda hayvanların insanlar gibi konuştuğuna şahit oluruz. Fablların bize öğretmeye çalıştığı şey ahlak ile ilişkilidir. Ahlaki değerleri, fablların italik harfli kısa satırları arasında bulmak hiçbir zaman zor olmamıştır.
Ezop’un, bu hikâyelerle hayatını kolaylaştırmak için onları uyduran bir Yunan kölesi olduğu düşünülüyor. Yine de kimse bu hikâyelerin gerçekten Ezop tarafından yaratıldığından emin değil. Emin olunan tek şey, bu hikâyelere “Ezop’un Hikâyeleri” adı verilerek yüzlerce yıldır anlatılmaya devam edildiği.
Ezop’un hikâyelerinden deyime dönüşen birçok ifade vardır: “Yumurtlamadan önce tavuklarını sayma.”, “Dürüstlük en iyi politikadı.r” veya “Yapmadan önce iyi düşün.” hepimizin aşina olduğu örneklerin başında gelmektedir.
Bu hikâyeleri, Yunan köle Ezop’un veya tarihin değişik zamanlarında yaşamış farklı insanların uydurması önemli değildir. Önemli olan, anlatılmaya devam edecek değerde hikâyelerin olmasıdır.
KURT VE KUZU
Bir varmış bir yokmuş, bir gün bir kurt yamacın ucunda uzanıp aşağıyı izlerken bir de ne görsün, bir kuzu eğilmiş su içmeye hazırlanmaktadır. Kurt “İşte benim akşam yemeğim! Bir yolunu bulsam da şu kuzuya yanaşsam.” diye düşünür. Ardından kuzuya seslenir:
“Ne hadle benim içtiğim suyu bulandırırsın!”
“Yok, yok efendim. Su karıştıysa bile bunun sebebi ben olamam, su sizin olduğunuz yerden bana doğru akıyor.” diye cevaplar kuzu.
“İyi o hâlde, peki neden geçen yıl bana isimler takmıştın söyle bakalım.” diye seslenir bu kez de kurt.
“Bu doğru olamaz efendim, ben yalnızca altı aylığım.” der kuzu.
Kurt, bu kez burnundan soluyarak “Umurumda değil! Sen değilsen bile baban yapmıştır o hâlde.” der ve kuzuya saldırır.
Bir zorba istediğini yapmak için her hâlükârda bahane bulur.
KÖPEK VE GÖLGESİ
Bir köpek, günün birinde ağzındaki bir parça eti huzur içinde yiyebilmek için evine doğru yol almaktadır. Evine giderken akan bir dere üzerindeki tahta köprüden geçmesi gerekir. Köprüden geçerken suya bakar ve kendi yansımasını görür.
Yansımasını ağzında et taşıyan başka bir köpek sanır ve o eti de almaya karar verir. Böylece ağzını sudaki yansımasına doğru açar ama ağzını açınca yeni parça eti bulamadığı gibi ağzındaki eti de düşürür ve yemeğini kaybeder.
Başkasının sahip olduklarını istemek yerine elinizdekini korumaya odaklanın.
ASLAN PAYI
Bir gün aslan, tilki, çakal ve kurt avlanmaya çıkar. Bir geyiği gafil avlayıp canına kıyana kadar onu kovalar ve sonunda da emellerine ulaşırlar. Sonra o geyiği nasıl paylaşacakları sorusu çıkar ortaya.
Aslan kükreyerek geyiği dört parçaya bölmelerini emreder. Tilki, çakal ve kurt, geyiğin başına geçer ve derisini yüzerek dört parçaya ayırırlar. Ardından aslan, parçaların başında durup başlar konuşmaya:
“İlk parça tüm hayvanların kralı olduğum için bana ait. İkinci parça da kovalamacadaki rolüm için bana ait. Üçüncü parça hakemlik görevim için benim olacak. Dördüncü parçaya gelince… Buna hanginizin cesaret edip almaya çalışacağını görmek isterim.” diyerek geniş patisini avın üzerine koyar.
Bunun üzerine Tilki, homurdanarak ve kuyruğunu bacaklarının arasına sıkıştırarak uzaklaşırken diğerleri de onu takip eder.
Güçlülerin oyunlarında onlara yardımcı olabilirsiniz ama ödüllerinden pay isteyemezsiniz.
KURT VE TURNA
Bir gün bir kurt öldürdüğü bir hayvanı iştahla yerken birdenbire ölü hayvanın küçük bir parça kemiği boğazına takılır. Ne kadar uğraşırsa uğraşsın bir türlü kemiği yutamayan kurt, bunun üzerine acı içinde koşmaya ve gördüğü herkesten yardım dilenmeye başlar.
“Yalvarırım, bu parçayı çıkarın, ne isterseniz yaparım.” diye ulur.
Sonunda bir turna, kurdun teklifini kabul eder.
Kurt uzanır ve geniş ağzını açarak beklemeye başlar. Turna, uzun boynunu kurdun boğazına doğru uzatarak gagasıyla yapışan parçayı gevşetir ve çıkarır. Bunun üzerine. “Söz verdiğin gibi ödülümü verir misin?” diye sorar.
Kurt ise sivri dişlerini göstererek güler ve: “Bir kurdun ağzına uzun boynunu sokup onu geri çıkarmayı başardın. Mutlu ol, bu senin için yeterince büyük bir ödül.” der.
Bir açgözlüye yardım edip size minnet duymasını beklememelisiniz.
ADAM VE YILAN
Bir gün, köylünün birinin oğlu yanlışlıkla yılanın kuyruğuna basar. Buna çok sinirlenen yılan, kuyruğunu oğlana sarar ve onu sıkarak öldürür. Oğlanın babası ise acıdan ve öfkeden deliye dönerek baltasını yılanın kuyruğuna geçirir, bir kısmını kesip atar.
Bunun üzerine yılan, intikam almak isteyerek adamın sığırlarından birkaçını sokup zehriyle öldürür. Sığırlarının da ölmesi üzerine adam durumun böyle gitmeyeceğini, intikamın kimseye yaramayacağını düşünerek elinde yemek ve ağzında balla yılanın inine gider.
“Hadi aramızda geçen her şeyi unutalım ve birbirimizi affedelim. Belki de sen oğlumu cezalandırmakta haklıydın ama inan ki ben de yalnızca onun intikamını almaya çalışıyordum. Artık ikimiz de tatmin olduysak yeniden arkadaş olabilir miyiz?” diye sorar.
Bunun üzerine yılan: “Hayır, imkânı yok. Hediyelerini al ve git. Sen asla oğlunun ölümünü unutmazsın, ben ise asla kopan kuyruğumu unutamam.” der.
Yaralar affedilse de asla unutulamaz.
KÖY FARESİ İLE ŞEHİR FARESİ
Eminim hepiniz bir gün şehir faresinin, köydeki kuzenini ziyarete gittiğini duymuşsunuzdur. Bilindiği üzere köy faresi, şehirden gelen çok sevdiği kuzenine yürekten bir karşılama hazırlar.
Kuzenine domuz pastırması, peynir ve ekmek ikram eder. Şehirden gelen fare, kuzeninin tüm ikramlarını nasıl içtenlikle sunduğuna bakmaksızın yalnızca çeşitlerin azlığına odaklanarak burun kıvırır.
“Kuzen, asla anlayamıyorum. Nasıl böyle az çeşitle hayatına devam ediyorsun? Tabii köyden daha fazlasını da bekleyemezsin. Eve benimle gel ve sana nasıl yaşanır göstereyim. Şehirde bir hafta geçirsen bir daha köye tahammül edemezsin.” der.
Çok geçmeden iki fare birlikte şehir faresinin evine gitmek üzere yola çıkarlar. Kibar şehir faresi: “Uzun yolculuğumuzdan sonra acıkmış olmalısın.” diyerek kuzenini geniş bir yemek odasına götürür ve taze kekle jöle ikram eder. Yemeklerinin ortasında aniden bir hırlama ve havlama sesi gelir.
Köy faresi korkuyla. “O da neydi?” diye sorar. Kuzeni: “Yalnızca evin köpekleri.” der.
“Akşam yemeğimde havlama melodisini hiç sevmem!”
O sırada kapı açılır ve içeriye iki tane köpek girer. Köy faresi hemen kaçmaya çalışır ve: “Görüşürüz, kuzen!” diye seslenir.
“Hey! Nereye gidiyorsun? Daha yeni gelmiştin.”
Kuzeni yanıtlar:
“Evet, gitmek zorundayım. Korku içinde kek yiyeceğime, huzurla ekmek yemeyi tercih ederim!”
Korkuyla refahı yaşamak yerine; huzurla yaşamayı tercih edin.
Darmowy fragment się skończył.